Çocuğa dipçiği polis mi vurdu?
DTP, önlerine çocukları katıp sokağa çıkıyor, yakıyor, yıkıyor; polisin esnafın, önüne gelen herkesin anasından emdiği sütü burnundan getirtiyor, yetmiyor, içi yarı aç yarı tok işçi, öğrenci, memur, gariban dolu yolcu otobüslerini molotof kokteylleri ile o çocuklara yaktırma teşebbüsünde bulunuyor; devlet bütün bunları önlemek için azmettiricileri yakın takibe alıyor, suçüstü yakalıyor, yakalananlar, utanıp sıkılacakları ve yüzleri kızaracağı yerde, bu sefer de bu tutuklamaları protesto için çocukları sokağa döküyor, ellerine taş tutuşturuyor, polisin üzerine sürüyor.
Bu bir gün değil, bir hafta değil, bir ay değil, yıllardır bu böyle.
Son olay Hakkari’de tezgâhlandı, önde yine çocuklar vardı, bu çocuklardan biri de 14 yaşındaki Seyfi Turan’dı, bir Özel Harekat Polisi, otomatik tüfeğinin dipçiği ile Seyfi’nin başına vurdu, Seyfi’yi ağır yaraladı. Bereket Seyfi ölmedi. Kendisine acil şifalar diliyoruz. Hiçbirimiz Seyfi’nin ve onun anne ve babasının yerinde olmak istemeyiz. Görüntüler yüreğimize avuç avuç cam kırıkları doldurdu. Biz Seyfi’ye üzülür, polise kızarken, DTP’li (PKK’lı demeliydik) konuştu:
“Tabi dipçiklersiniz o, terörist damgası vurduğunuz bir Kürt çocuğu!”
Şu zihniyete bakın Allah aşkına!
Polis Seyfi’ye Kürt olduğu için değil psikolojisi felç olduğu için vurdu. O duruma gelmiş bir polis kendi çocuğuna da rastlasa aynı şeyi yapardı. Nitekim çocuklarını ve eşini katleden polisler olmadı mı! Ve polis o hadiseden birkaç gün önce İstanbul’un göbeğinde konsolosluk merdivenine oturdu diye üniversite bitirip meslek sahibi olmuş bir kızı polis otosunun içine sokarak hastanelik etmedi mi? Bayan, Kürt müydü? Polis Ankara’da, İstanbul’da kontrolden çıkınca farklı mı davranıyor? Sen bir gün insanları cayır cayır yakmak istettiğin çocuklara, “Yapmayın, ayıptır” dememişsin ve hiç kimse de çıkıp sana, “Bunlar Kürt çocuklarına Türkleri yaktırmak için çalışıyorlar” dememişken, çıkıyorsun, polise, “Kürt olduğu için Seyfi’ye dipçik vurdu” diyorsun, sen işte busun!
Seyfi’ye, bir de işte bu gibi “büyüklerinin” dolduruşuna geldiği için acıyorum.
Ve Türk polisi için herkese, vur fakat dinle çağrısında bulunuyorum..
Kendinizi bir an, kundaktaki bebeklerden, sakalı göbeğinde ihtiyarlara kadar on binlerce kişiyi katletmiş terör örgütü PKK ve onların şehirlerdeki kravatlı tetikçilerinin etki sahasında görev yapan bir polis olarak düşünün.. O elbiseyi giydiğiniz anda siz namlunun ucundaki bir insansınız. Siz hiç üzerinize namlu çevrilmiş hissi taşıyarak bir saat, bir gün, bir hafta yaşadınız mı? Diyarbakır’da, Hakkari’de polis bunu yıllarca yaşıyor.. Vuruluyor, bombalanıyor, taşlanıyor; karşılığında servet sahibi mi oluyor, hayır, çocuğunu okutmakta, karnını doyurmakta bile zorlanıyor.
Buna can, buna sinir, buna psikoloji mi dayanır?
Polisi eleştiren yazar-çizer takımı gazetelere attıkları manşetlere, yazdıkları yazılara şöyle bir baksınlar, cümlesi öfke ve taraf tutma değil mi? Beyefendi sen ayda veya iki ayda bir apartman dairesi alabilecek kadar bir gelir içerisinde böylesine kontrolden çıkmışsan, yarı aç yarı tok, senin gibi plazalarda değil, namlunun ucunda yaşayan polis nasıl sağlam kalsın?
Ve politikacılar, hele liderler..
Konuşma ve demeçleriniz sinir ve küfür dolu.. Bir eliniz yağda, bir eliniz balda, 60 milyon dolarlık uçaklara bindiğiniz halde ufak bir eleştiri karşısında vatandaşa “Ananı da al git” moduna giriyorsunuz da, ürettiğiniz yahut üretemediğiniz siyaset yüzünden yarı aç yarı tok, namlu ucunda, acaba emekli olabilecek kadar yaşayacak, meslekte kalabilecek miyim diye gün sayan polisinize niye, “Senin derdin nedir?” diye sorup, çare olmuyorsunuz?
Herkes, “Bir Türk-Türk çatışması çıksa da hedefimize varsak?” diye ellerini ovuşturanlarla, Türkiye’yi yönetemeyenleri göz önüne getirip, “Çocuğun başına dipçiği vuran yalnızca polis mi?” sorusunun cevabını arasın lütfen..
Seyfi’ye, ailesine, polisimize ve Türkiye’ye geçmiş olsun..