Cinayeti gördük...
Erdoğan’ın “cinayet” dediği, 41 milyon euroluk yolsuzluk davasına aylarca karartma uygulayan yandaş gazetelerin dünkü manşetleri, hukukun üstünlüğünü mü, iktidarın üstünlüğünü mü kanıtladı?
Deniz Feneri e.V. Davası’nın ilk ayağında 41 milyon euroluk bir yolsuzluk ortaya çıkarıldı! 8 sanık zimmetlerine para geçirmekten çeşitli sürelerde hapse mahkum edildi. Kimi Türkiye’de devletin önemli koltuklarını işgal eden bürokratlar, iktidarlı medya gruplarının yöneticileri, Deniz Feneri Derneği’nin bağış organizatörleriydi...
Almanlar, onların da cezalarını çekebilmeleri için dosyayı Türkiye’ye göndereli aşağı yukarı (aslında aşağısı yok, yukarısı var) 400 gün oldu! Bugüne kadar, biri de dönüp “Hoop, durun bakalım, kul hakkı yemek bize yakışmaz” demedi!
Ve hatta aralarında, “Boşuna gayret; ’Ergenekon iddianamesine balıklama atladın ama Deniz Feneri iddianamesiyle hiç ilgilenmiyorsun’ diyerek sözüm ona ’gaza getirmeye’ çalışanlara hiç mi hiç itibar etmiyorum...
Zira; Deniz Feneri benimdir, Ergenekon Terör Örgütü kahrolası darbe düzeninin!.. ” diye yazanlar çıktı.
Çay saati kıvamında, pastalı börekli baskınlar yapıldı; tek satır yok!
Koli koli deliller toplandı; tek satır yok!
İfadeler alındı; tek satır yok!
“Dolandırıcılığı meslek edindikleri” hükme bağlandı; tek satır yok!
Mal varlıklarına tedbir konulması istendi; tek satır yok!
İçlerinden “bağırsaklarını temizlemek” isteyen birkaç kişi çıkmadı değil; ipini çektiler!
Şimdi sırf “Yardımları suistimal etmek cinayettir” ifadesini, ’Tayyip Erdoğan’ın ağzından’ duydukları için; ’icazetli’ diye manşet yaptılar Deniz Feneri e.V.’yi?
Ya, “Mal alımlarında şeffaflık ilkesini ihlal ettiği” bizzat İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nca rapor edilen Deniz Feneri? Karartmaya devam.
Yatacak yerleri yok
Erdoğan “cinayet” deyince, “Hayır efendim seri cinayet” diyecek bir Allah’ın kulu yok.
Dün “dostlar haber yapıyor görsün” kavlinden attıkları manşetler; hukukun üstünlüğüne mi, iktidarın üstünlüğüne mi inandıklarını göstermiş oldu?
Madem “cinayet”i görmüşlerdi, niye daha evvel “şahitlik” etmediler. Ya da “yalancı şahitlik”te ısrar ettiler?
Erdoğan demese, daha ne kadar gizleyeceklerdi bu rezaleti?
Daha ne kadar, “kul hakkı”nın vebaliyle yaşayacaklardı, ki hâlâ kısmen omuzlarında o yük!
Medya ayağında durum bu, peki siyaset?
Güzel demiş Başbakan: “Emanete el uzatanın, gayesi dışında kullananın yatacak yeri yoktur.”
Oy, vatandaşın “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyarak, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalarak, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmadan” üllkeyi yönetmeniz gayesiyle size teslim ettiği “emanet” değil mi?
Yatacak yeriniz var mı?
***
BİLİN BAKALIM:
Bu karanlık yüz hangi yazara ait?
Çoğunuz, bunca yıllık Medya Polemik okurusunuz. Bu soru sizin için çerez sayılır.
Bugün size bir tanım veriyorum.
Okuduğunuzda size ilk olarak hangi köşe yazarını çağrıştırdıysa (siluetin erkeği andırmasına bakmayın kadın da olabilir) onun ismini tercihen e-posta, olmadı faksla gönderiyorsunuz....
İpucumuz şöyle:
“Gerçek bir aydın portresidir.
Belirli bir kitleye sırtını dayayıp karşı tarafa saydıran yazarlardan değildir.
Doğruyu arar.
Kimseden yana veya kimseye karşı değildir.
Doğruyu arayışı içinde herkes onun hedefi olabilir.
Öznelere değil, eylemlere bakar...”
Sizce kim olabilir?
Yazarken aklıma geldi, biraz daha renklendirmek için bir sorumuz daha olsun, bu şekilde tanımlayabileceğiniz yazar dışında, bir de asla bu şekilde tanımlayamayacağınız yazarı ekleyin cevabınıza...
Emin olun sonuç çok ilginç olacak...
***
Tezkan taşladı:
Hasan Abi haklı,
demokratikleşmeliyiz
Sıradan bir anayasa değişikliği değil..
Rejim değişikliğini perçinleme hamlesi..
‘Sorumsuz Yarı Başkanlık Sistemi’ne geçişin nihai adımı!.. Sıradan günler yaşamıyoruz.. Hasan Abi (Cemal) haklı..
Demokrasi mücadelesi vermeliyiz!.. Türkiye’nin.. Saddam’ın Irak’ı.. Mübarek’in Mısır’ı.. Esad’ın Suriye’si olmaması için.. Hasan Abi’nin dediği gibi; Demokrasi mücadelesi vermeliyiz!..
12 Eylül Askeri Rejimi’nin ürünü olan 1982 Anayasası’nın hedefi belliydi.. O zaman Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordum.. Hasan Cemal genel yayın müdürümüzdü.. Askeri yönetimin dayattığı 1982 Anayasası’na karşı çıkılmıştı.. Karşı çıkılan maddeler arasında Cumhurbaşkanı’na olağanüstü yetkiler verilmesi de vardı.. Demokrasiyle bağdaşmayan..
Cumhurbaşkanı vesayet rejimi
Aradan 28 yıl geçti.. Anayasa’ya göre sorumsuz olan Cumhurbaşkanı’nın yetkileri azaltılacağına, artırılıyor.. 12 Eylül’den kalma Cumhurbaşkanı Vesayet Rejimi kökleştirilmek isteniyor.. Cumhurbaşkanı’na askeri rejimin Evren’e verdiği yetkilerden daha fazla yetki verilmesi isteniyor.. Demokrasiyle bağdaşmayan!.. Hasan Abi haklı.. Demokrasi mücadelesi vermeliyiz... Üniversite hocaları, profesörler, doçentler kendi rektörlerini seçemiyorlarsa.. Sistem seçtiriyormuş gibi yapıp seçtirmiyorsa.. Cumhurbaşkanı’nın seçime girip üç beş oy alanı bile rektör yapma hakkı varsa.. Aynı formül Anayasa Mahkemesi için de geçerli olacak.. HSYK için de.. Hâkimlerin, savcıların oyu da üniversite hocalarınınki gibi olacak.. Göstermelik olacak!..
Mücadele vermeliyiz
Hasan Abi haklı.. Fazla zamanımız yok.. Demokrasi mücadelesi vermeliyiz.. (Düne kadar Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini
anormal bulanlar, YÖK’ü yerden yere
vuranlar, rektör seçiminin aldatmaca
olduğunu yazıp çizenler, Gül Çankaya’ya çıkınca niye sustular anlamış değilim..
Üstüne üstlük sorumsuz Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin artırılmasına alkış tutuyorlar.. Sorumsuz olmasını demokrasiye uygun buluyorlar.) Hasan Abi haklı..
Demokrasi mücadelesi vermeliyiz..
Mehmet Tezkan / Milliyet
***
Tahliyelere sevinilebilir mi?
“Fatih camiini bombalayacaklardı”...
“200 bin kişiyi stadyumlara dolduracaklardı”...
“Ege üzerinde kendi uçağımızı düşüreceklerdi”...
Taraf Gazetesi bu korkunç eylemlerin yer aldığı planları ele geçirmişti! Ahmet Altan şişirip servise vermişti. Dehşet senaryosu günlerce manşetlerde dolaştı, ekranlarda döndürüldü. Kamuoyu hazırlandı, tutuklama furyası başlatıldı. Aradan 6 hafta geçti. Herkes tahliye... Neden?
2002’de hazırlandığı öne sürülen plandaki kimi bölümler, 2005 yılında yapılan Milli Ekonomi Kongresinin sonuç bildirgesinden aynen alınmıştı!
Askerliğe uymayan bir terminoloji kullanılmıştı...vs...vs...
Önceki gün 9’uncu Ağır Ceza, dün 12. Ağır Ceza verdikleri tahliye kararlarıyla darbe iddialarını çökerttiler...
Bir oyunun bozulmasına sevinmeli mi?
Yoksa görev başındaki albayların, generallerin, amirallerin veya yaşı 70’leri bulmuş emekli subayların bu ülkede alelade sabıkalılar gibi kolayca hapse atılmasına, onca ailenin boşuna acılar içine düşmesine üzülmeli mi? Melih Aşık / Milliyet
***
Mahkeme var
Dün buldum, çekmecemdeki bir eski kağıt parçasında böyle yazılıydı: “Yarın mahkeme var...”
Hangi yarın, hangi mahkeme, hangi gün, hangi ay, hatta hangi sene belli değil... Sene mi kaldı...
Tuncay Özkan’dan mektup aldım geçen gün, “Tam bir yıl yedi ay oldu, suçumu bilmeden hapisteyim” diyordu.
“Yarın mahkeme var...” Ama vicdanlardaki en kutsal mahkeme çoktan kapılarını kapattığı için bu topraklarda, kimse AİHM’in 17 Mart tarihindeki raporunu duymadı, görmedi, önemsemedi bile.... Diyor ki: “İnsanların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ülkeler ciddi sorundur...” Listenin başındaki ülkeyi de yazmışlar: “Türkiye...”
Dün Mustafa Balbay’ın boş köşesinde “392 gündür tutuklu” yazıyordu. Söyler misiniz; mahkemece “mahkum” edilmemiş insanları, bunca zaman hapiste tutarak “cezalandırmak” hukuk olabilir mi?
Elbet bir gün tarihin vicdanı, asla kaçınılmaz o yüce ve nihai kararını verecek...
Çünkü... “Yarın mahkeme var...” Bekir Coşkun / Haberturk
***
Gazetecinin tek
silahı var, kalemi
Silivri Cezaevinde “suçunu bilmeden” tutukluluk adı altında “ceza çeken” meslektaşlarının durumunu köşesine taşıyan Tufan Türenç de isyan etti:
“Biz gazetecilerin otokratlara karşı tek silahı var o da kalemimiz.Ama ne acıdır ki, bazı meslektaşlarımız bu silahı bütün insani duygularını yitirmişçesine tersine kullanıyorlar.
(...) Yürekli insanları demir parmaklıklar arkasına zincirlemekle korkutamazlar.
Çünkü vatan sevgisi her meşakkate katlanmaya değer. Bunu ancak yüreğinde vatan sevgisi taşıyanlar bilir.”
***
Vahim derecede faşizan sözler
Perihan Mağden önceki akşam çıktığı CNN Türk ekranlarında, inciler saçıyor. Şu sıralar köşesiz kaldığından mıdır bilinmez, müthiş bir hınç ve nefret dolmuş Perihan Hanım.
Laf cezaevinde iki gazeteciye geliyor. Ergenekon tutukluları Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan... İkisi de 1- 1,5 yıldır içerde. Beğenin beğenmeyin, fikirlerine saygı duyun ya da duymayın... Bazı gerçekleri unutmayalım... Tuncay Özkan da, Mustafa Balbay da ellerine silah almış değil.. Tankları, tüfekleri yok. Meslektaşları onların da tutuksuz yargılanmaları için imza topluyor, Cüneyt Özdemir kampanya hakkındaki görüşünü soruyor:
Cüneyt Özdemir: Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay cezaevindeler uzun süredir. Bir çok yazar bunu eleştiri konusu yaptılar.
Perihan Mağden: Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’a hiç bir şekilde acımıyorum. İçerde olmaları gerektiğini düşünüyorum. Onlar için asla imza da vermem.
Cüneyt Özdemir: Nasıl bu kadar eminsiniz? Dava sürüyor.
Perihan Mağden: O kadar bombalama, silah, delil dağı ortada duruyor. Bence Ergenekon’un sivil, yargı, medya ayağına karışılmadı henüz. Bazı gazete ve yazarlar bu davayı sulandırmak, perdelemek için özel bir çaba içine girdi. Ben bu davada tarafım. Hakiki demokratım.
Herşey bir yana... Darbecilerle ilişkileri sorgulanabilir, ama hiçbir vicdan, suçu kesinleşmemiş insanlara “Oh oldu, iyi ki bunlar cezaevine atıldı” denmesine göz yumamaz...
Perihan Mağden’e bakınca demokratlık değil, olsa olsa vahim derecede bir faşizm görüyoruz. Medyafaresi
Reşat Çalışlar için
yeni isim önerileri
Eskinin Aydınlık’çısı, günümüzün sıkı AKP’lisi olarak en hızlı dönüşlerden birini gerçekleştiren Oral Çalışlar oğlunun adını ünlü komünist Reşat Fuat Baraner’den esinlenerek koymuştu. TKP’nin önemli düşünce önderlerinden olan Baraner, fikirleri yüzünden yıllarca hapis yattı. Zamanında komünist önderlerden etkilenen Çalışlar ise şimdi iktidarın bir numaralı yağcısı oldu. Artık komünizmle hiç ilgisi kalmayan Oral Çalışlar’ın sıkı bir AKP’li olarak oğlunun adını mahkemeye başvurup değiştirmesini bekleyenler az değil... Yeni isim önerileri: Recep, Tayyip, ya da Erdoğan... l Oray Eğin / Akşam
MİNİ YORUM
Sosyal devlet trajedisi
Bir sürü telefon geldi; “Hatırladın mı?” diye... Tekirdağ’da, eşini vurup intihar eden polis memurundan bahsediyorum. Hatırladım. Hemen her sokağa çıkışımızda gördüğümüz, kimbilir bazen selam vermişliğimiz de olmuştur; tanıdık bir yüzdü, mülayim, dingin. Herhangi bir yerinden dahil olunca bir hikayeye, bütün diğer trajedileri daha iyi anlamaya başlıyor insan... Saltanat ve şürekasını 7 yıldızlı yaşatırken, memuruna “halin nicedir” demeyen “sosyal devlet”in tümleci olduğu bütün diğer trajedileri....