Cim karnında bir nokta ve...
Noktayla ilk tanışıklığım 6 yaşında, Bayburt Demirözü’nde camiye bitişik Kur’an Kursu’nda oldu. Hoca, harfleri öğretirken “Cim karnında bir nokta” derdi sıra cim harfine geldiğinde.
“Cim’in karnından” çıktı sonra o nokta, edebiyatta çıktı karşıma, geometride, felsefede çıktı... Nokta üstüne düşünür oldum, yazar oldum. Yazdıklarımdan bir örnek de vereceğim ya, önce noktaya değgin açıklamalar yapmam gerek.
Geometriye göre, nokta boyutsuzdur; eni, boyu ve derinliği yoktur. Eni, boyu, derinliği yok, boyutsuz, ama var... Bu nasıl bir çelişkidir? Geometrinin çelişkisi bununla da bitmez; bu boyutsuz noktadan sonsuz sayıda doğrunun geçebildiğini kabul eder.
Dilbilgisi ve yazım kuralları açısındansa nokta, işlevsel bir işarettir ve tüm diğer işaretler noktadan adını alır, “noktalama işaretleri” denilerek.
Felsefe ve edebiyatın noktaya bakışı ise, çoklu, derin ve farklıdır. Filozoflar çok tartışmışlardır noktanın gerçek olup olmadığını. Bilge Filozof Halil Cibran “Felsefenin işi, iki nokta arasındaki en kısa yolu bulmaktır” diyerek, felsefeyi noktalar arası kulvara sokmuştur.
Edebiyatta ise nokta üstüne çok kafa yorulmuştur.
Sadık Yalsızuçanlar, “Hiç” adlı öykü kitabında; hiç’e, hep’e ve noktaya dair değinmeler, irdelemeler, ufuk açarları bulunmaktadır. “Boşlukta” adlı öyküde Hattat Hamid’i konuşturur Yalsızuçanlar, Hattat Hamid, hat çekmekle kalmamış, hattın, harfin ve noktanın da felsefesini yapmıştır:
“Nokta özdür evlat demişti Hamid. Noktayla başladı her şey. Önce nokta vardı; zaman, mekân ve insandan önce nokta vardı. Her şey noktadan doğdu. Nokta büyüdü elif oldu. (...) Eylemin özüydü nokta. Nokta açıldı elif oldu, elif açıldı, insan oldu.”
Biz de “Noktadan Noktaya” adlı bir şiir yazmışızdır yıllar önce, “Saman O Yana Buğday Bu Yana” adlı kitabımıza da almışızdır. Deriz ki o şiirde:
Uzaydan ötesi uzamaz sanma
Uzağa noktayı koyamadık ki
Noktadan noktaya doğru diyorlar
Çemberde kaç nokta sayamadık ki
Mikro evren, makro evren sorguda
Eksi sonsuz, artı sonsuz yargıda
Hiçler sıfır içre sağlam sargıda
Hiç’i sıfırlardan soyamadık ki
Erişime tohum bir titreşim mi?
Varlıkta üç boyut tek bileşim mi?
Yer çekimle basınç etkileşim mi?
Etkisini bir an duyamadık ki
Bir ışık yılında kaç doğum, ölüm?
Kaç kez döndü dünya, dünya kaç bölüm?
Önümde ardım var, ardımda önüm
Sormaya, yormaya doyamadık ki...
Büyülü benek, nokta, Özdemir Asaf’ın da dikkatini çekmiştir, sevginin de nokta olduğunu demiştir ustalıkla: “Sevmek nokta olmaz çocuklar/Sevmeye nokta koyan sınıfta kalır/Onun virgülleri vardır çocuklar/Sevmek noktalanamaz, O noktadır”
Mehmet Ali Bulut, eski yazıdaki z harfi ile r harfi arasındaki noktaya dikkati çekiyor ve şöyle diyor: “Zahmetle rahmet arasında bir tek nokta farkı var. Zahmetin noktasına katlanırsan rahmete dönüşür.”
Noktanın parçalanıp parçalanamayacağını hep düşünmüşümdür. Öyle ya, atom parçalanıyor da, nokta ne ki? Parçalanır bence ve sonsuz sayıda noktacık çıkar ortaya gözle görülemeyen. Gelgelelim, sonsuz sayıdaki noktacık bile sonsuzu noktalayamaz, çünkü sonsuz noktalanamaz, noktalanırsa sonsuz olamaz....