Çiğ köfte ve lahmacun yemek Türkçülüğe aykırıymış meğer
Son yıllarda kerameti kendilerinden menkul bazı Türkçüler (!) türedi. Bunlar benim gibi yaklaşık yarım yüzyıldır güçleri yettiğince Türkçülük edenlere de akıl vermeye yol ve yön göstermeye yelteniyorlar.
Bunlardan biri yazmış geçenlerde, efendim Ağrı isyanını bastırmakla görevli bir subayımız bir rapor yazmış da üst makamlara, diyormuş ki güya “Buradaki Kürtler çok ilkel ve vahşiler, ateşte yemek pişirmeyi bile bilmiyorlar, eti yoğurup çiğ çiğ yiyorlar”. İşte bu subayın o raporunda anlattığı çiğ köfteymiş, ‘çiğ köfte’ bir Kürt yemeğiymiş, hiçbir Türkçü çiğ köfte ve lahmacun yememeliymiş.
Bu saçmalıkları düzeltmek bana işkence gibi gelecek ama neyleyeyim, çare yok, düzelteceğiz.
1- Askerliğimi yedeksubay olarak Ağrı’da yaptım ben, askerlik dışında da defalarca oraya gittim, anne tarafından akrabalarım da var orada, o yöreyi ve insanını çok iyi bilirim. Yalnız Ağrı’nın değil, Kars, Erzurum, Van, Muş, Bitlis, Erzincan ve Iğdır’ın Kürtleri çiğ köfte nedir bilmezler. Acı biber yani “isot” ekmezler, yemezler.
2- Ete gelince; et’in en iyisini bilirler, pişirirler. Onların sofrasında kuzu yeselerdi, büryan yeselerdi, saç kavurma yeselerdi, Ağrı’nın Doğubayazıt İlçesi’nde o nefis “Abdigor Köftesi”nden yeselerdi bu sarsak Türkçüler (!) böyle saçmalıklar yapıp alay konusu olmazlardı.
3- Askerliğim sırasında Ağrı’da, Orduevi yerine akşam yemeklerimi dışarıda lokantalarda yerdim. Hayatımın en güzel baklavasını ve etli yemeklerini ben orada, özellikle de “Deniz Lokantası” nda yedim.
4- Çiğ köfte, ülkemizde Gaziantep, Şanlıurfa, K.Maraş ve Adana gibi illerinde yaygındır ve o illerde yaşayan Türk olsun, Kürt olsun herkes tarafından yapılır ve zevkle yenir. Bendeniz de Adana ve Urfalı arkadaşlarımdan öğrenmişimdir, yoğurabilirim ve çok sık yemesem de, severim...
5- Çiğ köfte ve lahmacuna Türk ya da Kürt yemeği demek doğru değildir bence, bu toprağın yemekleridirler, hepimizindir onlar. Ama tut ki Kürt yemeğidirler, bu “ham salaklar” gibi “yememe kampanyası”mı açmak gerek. Hayır asla! “Kartal Gözüyle Milliyetçilik” kitabımdan bir bölümü buraya monte ederek konuya açıklık getirmek istiyorum: ‘Zaman içinde hâkim kültür öbürünü içine alır, eritir, özümler. Yani Kürt kültürü, Türk kültürüne renginden katar ve onun içinde erir gider. Dinci-Kürtçü Altan Tan bile Kürtlerin bir gün asimile olacaklarını, bu asimilasyonun ‘acısız’ olması gerektiğini ifade etmektedir. Yılmaz Erdoğan’sa Kürtlüğü baki kalmak üzere, asimile olduğunu itiraf ediyor, bundan memnundur da üstelik.”
6- Bunlar bu yaklaşımlarıyla zaman zaman alay konusu olan Kürtçü yazarlar Mehdi Halıcı (Cemşid Bender) ve Faik Bulut’un durumuna düşüyorlar. Faik Bulut’a bakılırsa, Türkler neredeyse bütün bitkilere “ot” derken, Kürtçe’de binlerce botanik sözcüğü ya da terimi vardır, Türkçe’nin Orta Doğu uluslarının sözlüğüne bıraktığı miras ise yalnızca askeri terimlerle, kaba küfürlerdir. Cemşid Bender’se yoğurdun bile Kürt yemeği olduğunu iddia ederdi. Soner Yalçın, bir gün: “Yahu Cemşid Ağabey, Divan’ü Lugat-it Türk’te yoğurt geçiyor, senin ondan daha eski yazılı kaynağın mı var ki bunu iddia ediyorsun?” diyecek olmuş, adam küplere binmiş.
Evet... Tanrım, Türk’ü ve Kürt’ü böyle savunuculara bırakmasın...