Çift başlı penguen olsun...

Profesör olmuş...
Türk Tarih Kurumu’na “baş” olmuş...
Türkiye Cumhuriyeti Devletini Kürt vatandaşlarıyla, Alevi vatandaşlarıyla, Ermeni vatandaşlarıyla, Rum vatandaşlarıyla karşı karşıya getirmeyi hedefleyen -büyük oranda da beceren- onca “iftira” varken mücadele gerektiren, onca “tarih tezi” kılığına sokulmuş “kara propaganda” varken “çürütülmeyi” bekleyen, o bula bula “kartal”ı bulmuş savaşmaya!


***


“Kartallar Türkleri yansıtmıyor, Bizans’ı temsil ediyor”muş!
“Kartal”ın Türk olmadığını ispat için okyanuslar aşıp da Amerika’ya gideceğine; -uçakla 1 saat- Erzurum’a varıp soraydın “Kimsiniz? Nereden gelip, nereye gidersiniz?” diye, anlatırdı sana Çifte Minareli Medrese’nin kartalları şecerelerini!
Sivas’a uğrayıvereydin bir yol; Türk Sanat Tarihi’nin “başyapıt”larından biri, Divriği Ulu Camii belgelerdi sana gerçeği!
Hacı Bektaş’ı bildin mi Hülagü?
O da mı Bizans eseri?
Ya Kayseri’nin Döner Kümbet’i, Diyarbakır kalesi, Niğde’nin Hüdavent Hatun Türbesi?


***


Kartal Türkler’de “yalnız Selçuklu döneminde” kullanılmış mış!
Lütfetmişsin de, sen Göktürkler’i bildin mi Hülagü?
Kağanlık-Hanlık-Hükümdarlık simgelerinden biri “kartal”dır; sana uyup Göktürk’e Türk demeyelim mi şimdi?
Aklımın almadığı, koskoca “Türk Tarih Kurumu”nda bir kişi de çıkıp “Yapmayın efendim, kartal Türklüğün milli sembollerinden, cümle alemin ağzına sakız olursunuz, rezil olursunuz” diye ikaz etmedi mi?
“Logoyu çok Türk, çok ırkçı, çok kafatasçı, çok marjinal, çok milliyetçi bulduk; TTK’yı kimliksizleştirirken çok abes duruyordu, değiştirmeye karar verdik” deseniz emin olun kulağa çok daha “inandırıcı” gelirdi!
Ama “Selçuklu kullansa da kartal Türk değil” demek;
Ne diyeyim bilemedim, aman “şaman”ların kulağına gitmesin...
Aynı “bozkurt” gibi destanlaşmıştır “kartal” Türklerde;
“Türeyiş”in simgesidir...
Yakutlarda “en yüksek ruh”un sahibidir; Gök Tanrı’yla özdeşleştirilir...
Biraz kitap karıştır hemen fark edersin; mücadele sahnelerinin değişmez “galibi”dir; iyi-kötü savaşında zafere erişendir; koruyucudur!
“Hayat Ağacı” denir bildin mi Hülagü?
Kartal, Altay kayalarından Anadolu kilimlerine kadar Türk kültürünün her çağında, her aktarıcı unsurunda “hayat ağacının tepesinde” tasvir edilir.
“Hayat ağacı” ki yer ile gök arasındaki kutlu yolculuğun merdivenidir; git bir Alevi-Türkmen dedesine sor anlatsın sana merhalelerini!
Mitolojinin temel öğelerindendir; “hayvan-ata” kültündendir.
Ha bir de çok önemli; “adalet” diye bir kavram vardı ya bir zamanlar, “Türk töresi” , “Türk devleti”nin ayrılmazlarındandı Hülagü bildin mi;
Hıh işte şimdi hasret olduğumuz “adalet” de kartalla sembolize edilir.
Bu milletin kılıcına, tuğuna, bayrağına ille de Batılı referans isterim dersen Avrupalının, Amerikalının romanlarına, filmlerine, belgesellerine bak; kartal Atilla’nın sancağında karşına çıkacak!


***


Böyle dile düşeceğine gel sen bu işin aslını söyle bence;
“Türk olmadığı” için mi yoksa tam tersine “yüzde yüz Türk” olduğu için mi “kartal”a karşı bu mücadele?
“Kartallar yüksek uçar” ya, nefis bu; belki kompleks yaratmıştır stratejik derinlikli çukurda debelenen birilerine?


***


“Apo’yu paşa yapalım” diyen zat vaktiyle bozkurtun yerine de “kangal köpeğini koyalım” teklifini sunmuştu;
Çift başlı kartal yerine de “uysal koyun mu” diyeceğim kahraman bir milletin kimlik belgesi gibi tarihe meydan okuyan balballara hakaret olacak...
Ne ile tarif edeceksiniz “hayalinizdeki millet”i;
Çift başlı penguenle mi?

Mısır’daki zalime söylüyorum Türkiye’deki sen anla!

Ne güzel söylemiş Ekrem Dumanlı:
“Mısır’daki darbe yönetimi hafta içinde eşine az rastlanır bir hamle yaptı ve kendi taraftarlarını sokağa davet etti. Yani halkın karşısına halkı çıkaracağını ilan etti. Bu hamle, plansız bir öfkenin sonucu olamaz. (...) Meseleyi sadece sokağın nabzına göre ayarlamak, yapılabilecek en kötü tercihtir ve maalesef faturası çok ağır olabilir. Demokratik hukuk sistemlerini sonuna kadar zorlamak, toplumsal çatışmalardan uzak durmak, hangi sebep olursa olsun illegaliteye müsaade etmemek gerekir ki İslam dünyasını yeni otoriter sistemlerle kontrol etmek isteyenlerin hevesi kursağında kalsın. Bu da ancak yetişmiş kadrolarla mümkün; burnunun ucunu bile göremeyen ve aynadaki aksiyle ettiği kavgalar nedeniyle bîtap düşmüş yorgun nesillerle değil... Sokakların gazabı zalimleri bir gün mutlaka yutar; ne var ki o an gelip çatıncaya kadar masumların hakkını da gözetmek, kaza yapmadan gemiyi sahil-i selamete çıkarmak gerekir...”
Ve fakat eksik...
Keşke “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” cılıktan medet umacağına, mevzunun “Yüzde 50’yi zor tutan”, “palalı”ları ise “tutmaya dahi çalışmayan” muhatabına da bir çift laf edeydi;
“Sokakların gazabı yutmadan...”

Yazarın Diğer Yazıları