CHP'yi sarsan "asıl" gaflet!..
"Partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız şartsız eleştireceksiniz... Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek son derece yanlıştır; mahsuru faydasından büyük olur."
Atatürk yukarıdaki konuşmayı CHP'nin 1931'deki 3. Olağan Kurultayı'nda yapmıştı...
İşte o konuşmada Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ne aydınlanma ile birlikte demokrasiyi de yerleştirmeye çalışırken, cumhuriyetin kurucusu olan "partide demokrasi" anlayışının oturması gerektiğine de işaret etmişti...
Kılıçdaroğlu'nun "1930'ların CHP'si değiliz" açıklamasıyla nasıl bir değişime- dönüşüme dikkat çektiğini, gidişat elbette gösterecektir...
Ancak ana muhalefet partisindeki yıpratıcı tartışmalar çok net gösteriyor ki;
parti içinde bitmeyen iktidar mücadelesi, örgüt kavgaları, tüzük- program tartışmaları ve ne yazık ki oyların yükselmesini engelleyerek iç kaosu büyütenlerin gafleti CHP'ye zarar vermeye devam ediyor...
Üstelik cumhuriyet, laiklik, Atatürk ve aydınlanma konusundaki tutum ve davranışlar da CHP'ye yıllardır oy veren kitleleri sürekli kaygılandırıyor...
Atatürk konusunda tepki çeken Canan Kaftancıoğlu'nun "iktidara hazır değiliz" sözleri ve Kılıçdaroğlu'nun "Partinin oyu yükselmiyorsa bunu sebebi biziz" şeklindeki açıklamaları ise ana muhalefetteki asıl sorunlara işaret ediyor... Herkes farkında ki, CHP'nin kendi öz kaynaklarına pervasız davranması da, ortada çok önemli bir siyaset sıkıntısı olduğunu kanıtlıyor...
CHP'de bir yandan sağa açılma planları diğer yandan HDP ile seçim işbirliği çabaları tartışma yaratırken, partideki erozyonu önlemek için adım atılmaması, ana muhalefetten "umut" bekleyen milyonlarca insanı hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor...
Sonunda bir bakıyorsunuz (Öztürk Yılmaz örneğinde olduğu gibi) milletvekilinden sıradan bir üyeye kadar, konuşan-eleştiren herkes ya ihraç ediliyor ya da partiden ayrılmak zorunda kalan son üç vekilin anlattığı gibi, "mobing ve ambargoyla" istifaya zorlanıyor!..
Velhasıl, "CHP rotasından uzaklaştırılıyor" tartışmasının da iyice büyüdüğü bir dönemde, Atatürk'ün
"Partide bir yanlışı gördüğünüz zaman kayıtsız şartsız eleştireceksiniz" şeklindeki vasiyeti bile ısrarla gözardı ediliyor...
Linç siyasetinin iki yüzü!..
Söyler misiniz; 3 yıllık İYİ Parti sokaklara inerek 330 bin üyeyi aşarken, AKP'nin son aylarda "bir milyon kişi" hedefiyle başlattığı üye kampanyasında 1 milyon 400 bine ulaşması dikkat çekerken, (98.yılında 1 milyon 250 bin üyeye zor ulaşan) CHP'den üç milletvekilinin istifasının, "giden gider, kalan sağlar bizimdir" şeklindeki, pervasız, duyarsız boşvermiş bir slogan eşliğinde, adeta alkışlanması nasıl bir gaflet politikasıdır acaba?..
Baksanıza; CHP içerisindeki sorunları dile getirdikleri için istifaya zorlanan üç vekil yalnızca "saray entrikaları içinde bulunmak"la itham edilmiyor, ihanet- nankörlük ve kalleşlik gibi çok ağır ifadelerle de suçlanıyor ki, bu tavır ana muhalefetteki erozyunu arttırmaktan ileri gitmiyor...
Herkes merak ediyor; CHP'de adeta istifaya zorlanan 3 vekile yönelik linç kampanyasını yürütenler, yolsuzluktan bir kez koltuğunu kaybeden Battal İlgezdi'nin Ataşehir'de yaptıklarına, kumar masasında yakalanan ve "elleriyle mühürlediği rezidanstan milyonluk daire aldı"ğı için gazetelere manşet olan Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu'na neden sessiz kaldılar?..
Urla'da FETÖ operasyonundan koltuğunu kaybeden belediye başkanını aday yapan "ambargocu" vekilden ve Menemen'i AKP'ye kaptıran parti yöneticilerinden neden hesap sorulmadı CHP'de?..
Üç vekil; "CHP kapansın, dernek olsun" diyen ve (Mardin ile Antep'i başkansız bırakan skandallarda olduğu gibi) parti örgütlerini darmadağın eden "10 Aralık" tayfasından daha mı çok zarar verdi CHP'nin kadrolarına- ilkelerine?..
Kılıçdaroğlu "bize dava adamı" lazım derken, gerçek "dava adamları"na partiye yakın tv kanallarında ısrarla "ambargo" uygulayanlara neden göz yumuluyor CHP Genel Merkezi'nde?..
Kılıçdaroğlu'ndan beklenen yanıt...
CHP'nin köklerine ve ideolojisine bağlı kalarak iktidara gelmesi için çaba harcayan CHP üyelerinin tamamı, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin iki arkadaşıyla birlikte istifa ederken ve sonrasında yaptığı açıklamaları dikkatle okumalılar...
Bu köşede defalarca "CHP Türkiye'ye lazım... Ana muhalefet partisi ancak kendi rotasında, toplumun bütün kesimlerini kucaklayarak iktidara gelebilir" saptamasına yer verilmişken, "Giden gider, kalan sağlar bizimdir" diyerek partideki erozyonu körükleyenlere ve "küçük olsun, benim olsun" diyerek CHP'nin büyümesini engellemeye çalışanlara neden suskundur CHP kadroları?..
Kimsenin kuşkusu olmasın; Öztürk Yılmaz'dan sonra Mustafa Sarıgül de partiden bir parça kopartmaya çalışırken, bir kesimin de Muharrem İnce'nin kuracağı partiye gideceği bilinirken, üç vekilin dertlerini, uyarılarını ve önerilerini dinlemeyerek, "kalan sağlar bizimdir" hezeyanına kapılanlar, belli ki CHP'yi çökertmek için mücadale ediyorlar...
Çünkü onlar, toplumun AKP'den kurtulmaya çalıştığı bir dönemde, hem ana muhalefete hem de, bir tarafında İYİ Parti'nin durduğu Millet İttifakı'nın hedeflerine darbe vurmakta ısrar ediyorlar...
Türkiye'nin; cumhuriyeti savunacak, aydınlanmayı büyütecek ve demokrasiyi yerleştirecek bir iktidara ulaşması için çaba gösteren bir gazeteci olarak, CHP Genel Merkezi'ni bir kez daha uyarmaktan geri durmayacağız;
AKP halen yüzde 38 görünürken, yüzde 24 bandını aşamayan CHP'deki kimi gafillerin "giden gitsin" diyecek lüksü yoktur ve olamaz...
Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi "davasına inanan" gerçek partililere, Altıok ideolojisine sımsıkı bağlı üyelere ve kendi öz kaynaklarına sahip çıkmaktan kaçınan bir CHP, kendi ayağına kurşun sıkmaktan öteye gidemeyecektir!..
Kılıçdaroğlu hem kendisine hem de CHP'ye zarar verenlere, "parti içinde iktidar" kavgası yürütenlere ne zaman müdahale edecek acaba?.. Bir yanıtı var mıdır CHP liderinin?..