CHP’de yaşananların anlamı
Hiç kuşkusuz bugün de dün de CHP’de yaşananlar doğal değildir. Türk siyasi tarihinde ilk kez CHP gibi bir partinin genel başkanı -hayati denebilecek bir referandum öncesinde- CD sonucu istifa etmek zorunda kalmıştır. Yine bir gün önce “genel başkanlığa adaylığım söz konusu değil” diyen Kılıçdaroğlu, bir gün sonra CHP’ye genel başkan olmuştur.
Mahir Kaynak, konuyla ilgili şu soruları soruyor: “Baykal’ın istifasından sonra Kılıçdaroğlu’nun liderliğe getirilmesi önceden mi planlandı yoksa boşalan makama en uygun kişi mi getirildi? Bu konuda hiçbir tartışma yaşanmaması, rekabetin olmaması, medyanın bu seçimi desteklemesi doğal mı?”
Genel Başkanlıktan liderliğe
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2008 yılında yapılan tüzük değişikliğinin uygulanmasına yönelik yazısı sonrası CHP’de yaşananlar da normal değil. CHP’de yaşananlar bir süre önce Saadet Partisi kurultayı sırasında yaşananlara çok benziyor. Numan Kurtulmuş’un SP’den istifasına neden olan da Erbakancı ak sakallıların listeye alınmamasıydı. Kılıçdaroğlu da benzer bir tavır sergileyerek, CHP’nin vitrinindeki ekibi tasfiye etmiş ve yerine kendi ekibini getirmiştir.
Kurtulmuş’un bu tavrı gerçek bir liderlik tavrıydı. Kılıçdaroğlu’nun tavrı da öyledir. Her iki genel başkan da vesayet altında bir genel başkanlığı -bir anlamda- reddetmişlerdir. Farabi’nin tabiriyle “reissül evvel” olduklarını da göstermişlerdir.
Seçime çeyrek kala devrim!
Ancak olayın başka boyutları da vardır. Referanduma çeyrek kala genel başkan değiştiren CHP, bu kez seçime çeyrek kala üst yönetim kadrosunu değiştirmiştir. Kılıçdaroğlu bu anlamda seçime çeyrek kala devrim yapmıştır. Bu durum -ne kadar aksi iddia edilirse edilsin- örgütte büyük sıkıntılara neden olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu operasyonunun, örgütte küskün, kırgın ve dargınlar ordusu yaratma ihtimali çok yüksektir.
Yaşananların tüzük ya da liderliğin gereği olduğu kadar siyaseten de elverişli olmasına dikkat etmek gerekirdi. Liderlerin bu tür bumerang etkisi yaratma ihtimali yüksek olan tasarruflardan kaçınması siyasi başarı için şarttır.
Kılıçdaroğlu’nun seçimin arifesinde tasfiye gibi bir operasyona imza atması ciddi bir risktir. Sorunun süreç içerisinde aşama aşama gerçekleştirilmesi CHP’ye seçime hazırlanmakta daha uygun şartlar yaratırdı. Kim ne derse desin CHP bu seçimlerde AKP ile rekabet etmekten daha çok kendi iç denge ve istikrarı ile uğraşmak zorunda kalacaktır. AKP’nin aradığı da odur.
Kılıçdaroğlu ile değişen ne olacak?
Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinin Baykal’dan daha çok AKP politikalarına yakın olduğu da bilinmektedir. “PKK’ya genel af”, “Anayasa değişikliği”, “Türban” vb.. konularda Kılıçdaroğlu iktidarın politikalarına yakın görüşler dile getirmiştir.
Kılıçdaroğlu’nun daha çok “Halkçılık” , Baykal’ın ise “Devletçilik” ilkesini önemsediği iddia edilmektedir. Baykal’ın güçlü devlet yapısını savunmasının onun sonunu getirdiğini dahi söyleyenler çıktı. Onlara göre Baykal, devletin güçsüz, halkın güçlü olmasını isteyenlerce tasfiye edilmiştir. Kılıçdaroğlu da bu nedenle devletçiliği terk edip halkçılığa yönelmiş.
Sonuçta bütün gelişmelerin, bir merkez tarafından AKP’nin üçüncü dönem iktidarı ve Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için kurgulandığı açıktır. AKP seçimi kaybetse de sözü edilen merkezler, çıkarlarını sürdürmesine izin verecek bir siyaset için AKP’ye yakın kişileri muhalefette etkin kılmaya çalıştığı söylenebilir. Bizim elimizden de bütün bu söylenti ve yorumların yalnızca bir komplodan ibaret olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor.