CHP'de eskiler ve yeniler
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir gazeteye verdiği mülakatta; "Biz, 'Gardırop Atatürkçülüğü' istemiyoruz. Ama Atatürkçülüğü, üreten, düşünen, yaratan, ülkesinin bağımsızlığı için titreyen, özgürlüğü insan hakları demokrasiyi yücelten değer olarak kabul ediyorlarsa, biz bunun Türkiye'deki tek temsilcisiyiz" demiş...
Aslında Gardırop Atatürkçülüğü, radikal sol ve Siyasal İslam'ın getirdiği bir tuzaktır. Gardırop dedikleri, modern sosyete (modern toplum) ve yaşam tarzıdır. Zaten Atatürk devrimlerinin bir kısmı, söz gelimi kılık kıyafet devrimi, Batı medeniyetinin ilk adımlarıdır. Atatürk'ün bağımsız Türkiye mücadelesi, yaptığı devrimler ve Batılılaşma hedefi birbirini tamamlar. Kurtuluş Savaşı'nı kabul edip devrimlere gardırop demek, Atatürk'ün yaptıklarını parçalamak ve etkisini azaltmaktır. Kılıçdaroğlu'nun bu tuzağa düşmüş olması üzücüdür.
İlk başlarda Yeni CHP sloganı ile Kılıçdaroğlu, partinin geçmişteki yanlışlarını gündeme getirdi... Buna karşılık geçmişte özellikle demokrasiye geçişteki katkılarını, 1980 sonrası yeniden doğuşunu pek tartışmadı. Gerçekte ise bir siyasi parti, geçmişteki temelleri ve ideolojisi üstüne daha yeni ve çağdaş fikirler inşa ederek gelişir.
Maalesef genel başkan adaylarından Muharrem İnce de birilerine mesaj vermek için, ''Meclis Başkanlığı seçimlerinde üçüncü turda mutlaka Deniz Baykal'ın adaylıktan çekilmesini sağlar, MHP'nin adayını desteklerdim" diyor.
Kılıçdaroğlu da bir televizyon programında, Deniz Baykal ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Meclis Başkanlığı adaylıklarını değerlendirirken, Baykal'ın adını bile söylemeden İhsanoğlu'nu ''Devlet adamı ve diplomat'' olarak övdü. Sanki Deniz Baykal devlet adamı ve diplomat değil...
Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'liler dahil birçok seçmen İhsanoğlu'na Siyasal İslam açısından baktı ve oy vermedi. Muharrem İnce de Kılıçdaroğlu gibi düşünüyorsa, o zaman neye alternatif olarak genel başkan adayı oluyor?
Her ikisinin de Baykal'ın aynı zamanda tarihe not düşen aşağıdaki açılış konuşmasını, iyi okumalarını ve artık partinin geçmiş değerlerine zarar vermekten vazgeçmelerini öneririm.
(Algan Hacaloğlu'nun düzenlemesi ile Deniz Baykal'ın Meclis'i açış konuşması.)
"1- Orta Doğu'nun siyasi haritası kanlı bir süreçle yeniden çiziliyor. Artık ilk görevimiz Orta Doğu'daki yangının Türkiye'ye sıçramasına engel olmaktır. 2003 yılındaki Irak'a askeri müdahalenin bugün bu malum vahşet örgütünün ortaya çıkmasına neden olduğunu, o müdahale kararını alanlar itiraf etme durumuna gelmişlerdir. Ne kadar onur vericidir ki TBMM, 1 Mart 2003'te askeri müdahale tezkeresini reddederek şerefli tarihine yakışan karar almıştır.
2- Dinci ya da ırkçı terör karşısında en sağlam güvence, Cumhuriyetimizin temel felsefesidir. Bu mirasın temelinde, "Misak-ı Millî sınırları içerisinde yaşayan herkesi din, inanç, mezhep, ırk ya da etnik kimlik ayrımı yapmadan eşit vatandaş" sayan bir anlayış vardır. O nedenle, bizim devletimiz ırk, kan ve kafatası devleti değildir; bir "siyasi bilinç devletidir". Irkımız, etnik kimliğimiz, soyumuz, sopumuz ne olursa olsun aynı millî kimliğin parçasıyız. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran "o siyasi kimliktir, o halktır; o halka da "Türk milleti" denilmektedir.
3- Laikliği dinsizlik diye sunup tahrip etmenin, devlet veya cemaat eliyle din ve mezhep dayatmanın nelere yol açmakta olduğunu görüyoruz. Devleti cemaatleştirmenin sakıncalarını görenlerin artık "devlet marifetiyle mezhep ve din dayatmanın" sakıncalarını da göreceklerini umuyorum. Medeniyet yolculuğunda bugün karşımıza çıkan tehlikeleri, dinci, mezhepçi, ırkçı terör kuşatmasını bugüne kadar "Cumhuriyetimizin bu temel felsefesiyle aştık, bundan sonra da onunla aşacağız."
4- Demokrasi, iktidar ile muhalefetin bir temel uzlaşma ve diyalog içinde çalışmasına dayanır. Diyalog ve uzlaşmada şeffaf olmayı ve parlamento ile yargıda hesap verebilmeyi göze alabilecek hükümetlerin varlığını gerektirir. Diyalog ve uzlaşmanın da şeffaf ve hesap verebilecek hükümetlerin varlığının da güvencesi TBMM'dir."