Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU

CHP önce "vefa" ayarı yapmalı...

Size basit gibi görünecek ama önemli;

Seçimlerle ilgili ilk röportajını gidip Ayşe Arman'a verdi...

Ayşe Arman'a...

Meslektaşımıza bir sözüm yok ancak Muharrem İnce büyük bir davanın önündeki isim olarak ilk röportajını, bu davaya destek veren medya grupları ya da gazetecilerle yapmalıydı...

Dava adamlığı bunu gerektirir...

Ayrıntılar önemlidir... zihniyeti gösterir...

Mesela, rakibi Recep Tayyip Erdoğan'a kimse bu hatayı yaptıramazdı...

Bu vefasızlığı, bu yok saymayı...

Erdoğan ile Muharrem İnce dahil CHP yönetimi arasındaki farkı özetleyeyim;

* Erdoğan kendi siyasi davasının bir önderi olarak hiçbir zaman dava arkadaşlarını ikinci plana itecek, yok sayacak bir girişimin içinde olmadı...

CHP'yi yönetenler ise, merkez medya biraz yüzlerine gülünce ilk önce kendi mahallelerindeki gazeteci ve medya gruplarına sırtını dönüyor...

* Erdoğan, akil adamlar toplantılarında ya da özel basın buluşmalarında ilk günden beri yanında olan gazetecileri en yakın çemberin içinde tutuyor...

CHP'yi yönetenler ise basına özel verdikleri davetlere, utanmasalar muhalif medya temsilcilerini çağırmayacaklar...

* Erdoğan kendisine destek verdikleri için, hiç kompleks yapmadan gazeteci diyemeyeceğimiz isimleri el üstünde tutuyor...

CHP yöneticileri gazeteciliğin yüz akı isimlere burun kıvırıyor...

* Erdoğan, davasına destek olan gazetecilerin ve medya gruplarının hep yanında oluyor, onları takip ediyor, gözetiyor...

CHP yönetimi "yoğun gündemi" nedeniyle ahde vefadan, centilmenlikten, duyarlılıktan uzak bir yaklaşım sergiliyor...

* Erdoğan, merkez medyadan ne kadar yalaka eklenirse eklensin, ilk günden beri kendisine ve davasına destek olanları, bu yalama gazetecilerden ayırıyor...

CHP yönetimi ise AKP'den CHP'ye savrulan liberal dönmelerde olduğu gibi, "bakın bunlar da bizi seviyor" kompleksinin içinde bu isimleri baş tacı ediveriyor...

Bakın, bu listeyi çok uzatmam mümkün...

Erdoğan'ın partisine sirayet eden "ahde vefası" ile CHP yönetiminin "vefasızlığı" çok temel bir ayrışmayı toplumda gözler önüne seriyor...

İdeolojik bir tabana yaslanmayan geniş seçmen kesimleri oy kullanırken duygusal bağlar kuruyor...

İki parti arasındaki "vefa" uçurumu seçmeni yapacağı tercihte etkiliyor;

Saray'ın ahde vefasına karşılık CHP yönetiminin derin vefasızlığı...

Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde yıllardır tek başına bir parti gibi mücadele eden meclis üyesi Hüseyin Sağ listelerde yer almadı...

Listelere girenlere bakıldığında makul bir açıklaması olmayan vefasızlık örneği...

Gazetecilerin ayağına taş düşse yanlarında olan Barış Yarkadaş yok...

2 yıllık milletvekilliğine rağmen CHP'nin en güven veren, en büyük yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkaran, "mezarlara sandık", "sahte seçmen listeleri" gibi gündem yaratan skandalları ortaya çıkaran, ekranlarda en adamakıllı konuşan Haluk Pekşen de yok o listelerde...

Eren Erdem, tutuklanma olasılığına rağmen (tutuklandı) yine listede yer bulamayanlardan...

Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpçu... CHP'den vekilliği maddi olarak büyük kayıplarına neden oldu... O da listede yok...

Plan bütçe komisyonunun en çalışkan üyesi, üstelik genel merkez ile hiçbir çatışması olmayan Musa Çam da liste dışı...

Neden "CHP yönetimi" diyorum... Çünkü örgütü ve seçmeni bu zihniyetten ayırıyorum... Bağımsız gazetecilerin ve medya kuruluşlarının ayakta kalması, işlerine devam edebilmesi için kılını kıpırdatmayan bir yönetimi, örgütün de seçmenin de eleştirdiğini biliyorum...

Bağımsız, gerçek gazeteciler adına; birileri gelsin başımızı okşasın anlamında yazmıyorum...

Bir zihniyet sorununa dikkat çekiyorum...

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bizler; iktidarın baskısına muhalefetin vefasızlığına karşın kendini sürekli var eden gazeteciler olarak okurumuza ve izleyicimize ulaşmanın yollarını bulacağız...

Gücümüzü her zaman okurlarımızdan alarak...

***

Didem Aslan'a alkış ve Muharrem İnce...

Habertürk'ün başarılı ekran yüzü Didem Aslan çok eski dostum...

Aynı dönemde muhabirlik yaptık, haberciliği de ekran önünde olduğu gibi dikkat çekiciydi...

Didem, Muharrem İnce ile çok beklenen bir program gerçekleştirdi...

Her soruyu sordu... Muharrem İnce'ye kendini anlatabilmesi için geniş bir zaman ve imkan tanıdı...

Ancak İnce, benim açımdan bu "sınavdan" geçemedi...

Hem AKP'nin devlet gücü ve ekran yasakları ile seçimi aldığını söyledi hem de demokrasi var dedi!

Biri varsa diğeri yoktur... "Demokrasilerde yenilmek de vardır" diyerek AKP'yi aklayamazsınız...

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sabahın dördünde sandıklara doldurulan oylar ya da sosyal medyaya yansıyan Erdoğan ve MHP'ye aynı anda, aynı ellerin verdiği oyların görüntülerine ne diyeceksiniz?

Adana, Mersin ve Osmaniye MHP'nin kaleleriydi... Buralarda yüzde 20-30 oranında oy kaybeden MHP'ye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da nereden geldiği belli olmayan yüzde 200'lük oy artışlarını nasıl izah edeceksiniz?

İnce'nin bir başka cümlesi de çok dikkatimi çekti;

Didem; "Seçimlerde sizinle Erdoğan arasında 10 milyon fark olduğunu söylediniz ancak seçimlerin ikinci tura kalmasını 1 milyon oy engelledi..." diye sorunca;

"Ne yani, yüzde 49.5 ile Erdoğan ikinci tura kalsaydı, seçimleri kazanacak mıydık?" dedi!

Peki ne oldu çivi ve nal hesabına?

***

CHP'nin sorunu bir lider gitsin diğeri gelsin sorunu değil... Kadro, tüzük ve 21. yüzyıla ilişkin kurumsallaşamama sorunu...

CHP ilkeler ve kitleler partisi olmayı terk etti. Bir dönem CHP, MHP'ye oy verin diyordu!

Şimdi o MHP, AKP'nin yanında... HDP'ye oy verin demenin sonunu da Oslo pazarlığı ve çözüm sürecinde gördük...

CHP kendi dışındaki siyasi aktörlerden medet ummaktan vazgeçmelidir.

CHP'nin kurucu değerlerine ve o değerleri ödünsüz savunan kadrolara ihtiyacı var...

Yazarın Diğer Yazıları