CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu; "Ülkücü taban tuzağa düşmedi"
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte referandum gezileri çerçevesinde Diyarbakır'a gittik. Kılıçdaroğlu ile uçak Ankara Havalimanı'ndan teker kestikten sonra Diyarbakır'a inene kadar uzun soluklu bir sohbet ettik. Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den kendisine yönelen ağır ve sert eleştirileri bildiğim sakin üslubu ile yanıtladı. Kılıçdaroğlu, "eveti anlatamayan liderler bana saldırarak evete puan kazandırmak istiyorlar" dedi, CHP lideri, "milliyetçi ülkücü taban tuzağa düşmedi" dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu ile uçakta gerçekleştirdiğimiz özel söyleşinin ana başlıkları şöyle;
- Kılıçdaroğlu'na eleştiriler...
Siyasi parti liderlerinin birbirlerine laf yetiştirecekleri bir süreç değil. Referandum da anayasa değişikliğinin neler getirip götüreceklerini anlatan bir süreç. Ama eveti anlatmakta zorlanan sayın liderler bana saldırarak evete puan kazandırmak istiyorlar. Bu doğru bir yöntem değil. Benim liderlerle özel bir tartışma alanı yaratmak gibi bir niyetim yok. Ben anayasa değişikliğine neden hayır denilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Onlara da aynı şeyi öneriyorum. Bana saldırarak eveti artıramazlar. Vatandaş da bekliyor zaten. Sayın Bahçeli, Erdoğan, Yıldırım anlatamıyorlar.
- Zorlanıyor musunuz?
Herhangi bir zorlanma söz konusu değil. Ben değil onlar zorlanıyorlar. Anlatacakları bir şey olmadığı için bana saldırıyorlar.
Ben ülkenin bekasını, demokrasisini, birlikte yaşamayı savunuyorum. Benim gibi düşünmeyenlerin de söz hakkı vardır ilkesini savunuyorum. Demokrasinin kurallarını savunuyorum. Onlar tek adam rejimini savunuyorlar. Tek adam rejimi için Irak'a baksınlar, Suriye'ye, Libya'ya baksınlar. Getirdikleri model dünyanın hangi ülkesinde uygulanıyor, bir örnek göstersinler. Versinler o örneği öğrenmiş olalım.
Benim için hiçbir sorun yok. Olabildiğince düzeyli saygılı bir dil kullanmaya özen gösteriyorum. Eveti önerenler, dilleri kontrol edemiyorlar, namusumuza, haysiyetimize bir sürü laflar ettiler. La havle dedim Allah'a havale ettim.
- Avrupa Birliği, Almanya-Avusturya-Hollanda ile garip bir kavga var. 16 Nisan'dan sonra oturup ne konuşacaklar, nereye doğru gidiyor? Referanduma endeksli bir kavga mı?
Referandum sürecinde kavga çıkararak bütün dünya bize karşı algısını yaratarak evet oyunu artırmak istiyorlar. Ama bu doğru bir yol, yöntem değil. Hem Türkiye'ye zarar veriyor, hem yurt dışında çalışan Türklere zarar veriyor. Türkiye'nin saygınlığına zarar veriyor. Türkiye'de demokrasinin olmadığı algısını giderek güçlendiriyor. Devletin başında olan kişi, yani cumhurbaşkanının üslubuna dikkat etmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bu sadece Türkiye Cumhurbaşkanı için değil. Bütün ülkenin cumhurbaşkanları, devlet başkanları dikkatli bir dil kullanırlar, çünkü ülkelerini temsil ettiklerini bilirler. Hem devlete, hem o ülkede yaşayan insanlara zarar veriyor.
-İçi boş tehdit mi
Kendisi zaman kazanmaya çalışıyor. 'Ben şimdi çok ağır şeyler söylüyorum, daha sonra yumuşayacağım merak etmeyin, nasıl Putin'le kavga ettim sonra gidip el etek öptüysem benzer şeyi sizin için de yaparım' mesajı olabilir
-PYD, Suriye..?
Putin'e ses çıkaramıyor, ABD'ye ses çıkaramıyor. İkisi YPG'ye destek verdiler, Kuzey Irak'ta üs kurdular, Suriye'de üs kurdular. Türk askerini Suriye'de yalnızlaştırdılar. Ey Almanya-Hollanda diyenler korkudan ey ABD, ey Rusya diyemiyor. İsrail'de ezanın yasaklanması ile ilgili bir süreç başladı, ey İsrail diyemiyor. Ama ne diyor, 'Ey Kılıçdaroğlu' diyebiliyor. Bu, ne kadar güçsüzleştiğini, dünyada nasıl yalnızlaştığını gösteriyor. Ülkesinin çıkarlarını düşündüğü yok, sadece kendi çıkarları için çalışan birisi. THY'ye getirilen kısıtlama ve Türkiye'nin güvensiz ülke olduğu algısını bir şekliyle ABD'nin pekiştirmesi çok önemli bir olay. Türkiye'nin itibarı açısından çok önemli bir olay, buna da hiçbir hükümet yetkilisi ses çıkarmıyor. Neden biliyor musunuz? Zamanı gelince umudu Trump'a, zamanı gelince umudu Putin'e bağlı. Geleceğini başka ülkenin liderlerine bağlayanlar bir süre sonra biterler.
Türkiye'nin bu sarmaldan çıkması için dış politikasını 180 derece değiştirmesi lazım. Suriye'de barışın sağlanması için daha aktif bir rol üstlenmesi lazım. Saldırgan bir üsluptan vazgeçmesi lazım. El Nusra gibi, IŞİD gibi terör örgütlerini desteklememesi lazım. Onların hamisi gibi görünmemesi lazım. Putin rica etmişti, El Nusra'yı çekin diye. Bu El Nusra, terör örgütünün hamisi olduğunu gösteriyor Türkiye'nin...
-Ekonomide kriz alarmları var, nereye gidiyor?
Türkiye'de hiçbir iş adamı önünü göremiyor, dolayısıyla yatırımlar durmuş vaziyette. Dolar ancak gelen kayıt dışı parayla kontrol edilebilir. O paranın büyük bir bölümünün kara para, uyuşturucu parası, terör parası, insan ticareti, fuhuş parası olduğu da bilinmeli. Türkiye kara para aklayan ülke konumuna geldi. Çiftçi halinden memnun değil, oteller sinek avlıyor, turist gelmiyor. Bütün dünya ila kavga ettiğimiz için. Bunun sürdürülebilirliği yok. Şu soruyu sormak gerekiyor, Türkiye'yi bu hale parlamenter sistem mi, kötü yönetim mi getirdi. Tamamen kötü yönetim ülkeyi bu hale getirdi. Ülkeyi nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Ziraat, Halk Bankası, Millî Piyango gibi kuruluşları borç para bulmak için teminat göstermeye başladılar. Varlık Fonuna rağmen para bulamıyorlar.
Taksi şoförü bile sigorta primini yatıracak gelir elde edemiyor, o noktaya doğru gidiyoruz. Akaryakıttaki zam, benzine-mazota gelen zam. Kamyon, TIR şoförleri hepsi perişan vaziyette.
Beni asıl üzen, işçi sendikalarının sessizliği. Yeni bunların öngördüğü düzen gelirse, asgari ücret tespiti bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Kıdem tazminatı, bir fon olarak oluşturulabilir bir kişinin iradesiyle. Bütün işçilerin taşeron olma ihtimali çok yüksek. Ekonomik ve sosyal konularda kararname çıkarma yetkisi Başkanda. Bütün bunlarla ilgili kararname çıkarabilir. Biz bir kişinin iradesine kazanımlarımızı teslim edemeyiz demiyor, diyemiyor. Hak-İş ve Türk-İş'i ben gerçekten anlamıyorum. İşçinin haklarını mı, yoksa bu hakları bir kişiye teslim etmeyi mi savunuyorlar? Şimdi konuşmayacaklar da ne zaman konuşacaklar, düşüncelerini ne zaman söyleyecekler?
Çocuk okuyor okurken askere gitmiyor -ki normal- gidiyor askerlik şubesine tecil ettiriyor. Kore'de doktora öğrencisi idi. Askerlik şubesine başvurdu, askere gidecek. Askerliğini yapacak. Askerlikten kaçmıyoruz ki biz. Garibanın çocuğu askere giderken, diye soruyordun, ey Kılıçdaroğlu seninki gitmiyor diye. Benim çocuğum askere gidecek.
İnşallah çifte düğün olacak. Ben onların çocuklarının tek tek neler yaptıklarını biliyorum ama olay onların çocuklarını anlatma dönemi değil. Doğru olmaz. Beni eleştirmeyi bıraktılar şimdi çocuklarımla uğraşıyorlar. İnsanda biraz ar edep olur.
-Büyük bir mağduriyet alanı var. AKP burada başarılı olur mu?
Bu sürecin tek mağduru hayırcılardır. Onlar, evet diyenler devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabalarını, uçaklarını kullanıyorlar, paralarını kullanıyorlar. Devletin televizyonlarını kullanıyorlar. Bir de dönüp millete diyorlar ki biz mağduruz. Peki hayır oyu kullanmayı öneren partiler, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, meslek kuruluşları bunların hiçbirini kullanmıyorlar. Sadece ve sadece demokrasiyi savunmak için, ülkenin geleceği için hayır oyu kullanılması gerektiğini söylüyorlar, asıl mağdur onlar. Zor şartlarda görev yapıyorlar, ülke bayrak, demokrasi sevgisi, birlikte yaşama arzusu bunların tek amacı bu.
-MHP Genel Başkanı'nın sert eleştirmesine rağmen, ülkücü taban size nasıl yaklaşıyor?
Milliyetçi ülkücü taban gerçek anlamda vatansever, gerçek anlamda demokrat, bayrak sever ve gerçek anlamda inanarak hayır diyor. Milliyetçi ülkücü taban tuzağa düşmedi.
-Bozkurt işareti düşünüyor musunuz?
Öyle bir ortam olmadı, Mansur Bey'i desteklemek için ortam olmuştu, ben de onlara sempati olsun diye öyle bir işareti yapmıştım. Vatanseverlik konusunda bir sorunum yok...
-Evet diyenler, RTE desteklediği için destekliyoruz diyorlar. Peki sizce?
Tayyip Erdoğan'ı çok sevenler olabilir, bunu gayet doğal karşılıyoruz. Anayasa değişikliği kişiye özgü getirilen bir değişiklik değil ama Erdoğan sonrasında da yeni bir başkan gelirse Erdoğan'ın düşündüğünün tam aksini düşünebilir ona da bu yetki verilmiş olacak. Türkiye sonu belirsiz bir maceraya sürüklenmiş olacak. Anayasa değişikliği hepimizi, çocuklarımızı, torunlarımızı ilgilendiriyor. Bunu bir kişiyi düşünerek kurgularsak gelecekte çok büyük hatalara zemin hazırlamış oluruz. Sayın Erdoğan'ı çok seven birisi, bir başka siyasi parti liderine çok kızan birisi. Erdoğan'ı sevdiği için evet, başka biri geldiğinde ne diyecek, keşke ellerim kırılsaydı da ben evet oyu kullanmasaydım mı diyecek. Geleceği düşünerek oy vermesi lazım, bugünü değil.
***
CHP'nin Diyarbakır mitingi ile ilgili yazacağım en çarpıcı not ise şu; Kılıçdaroğlu, Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan uçağa binerken parti görevlisi Barış Bozkurt'u sıkı sıkı tembihliyordu; "Şavşat'tan, Ardanuç'a diye her yerde yaptığın anonsu mutlaka Diyarbakır'da da yap. Sakın yapmamazlık etme."
Kılıçdaroğlu, Diyarbakırlılara hitap etmeden önce sahneye çıkan sevgili Barış, aynen Kılıçdaroğlu'nun dediğini yaptı ve şöyle seslendi: "Şavşat'tan, Ardanuç'a giderken terör örgütünün silahlı saldırısına uğradığında, Allah'ın verdiği bir canım var. Ülkem Türkiye'ye feda olsun diyerek sonuna kadar mazlumların yanındayım diyen CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu davet ediyorum..."
Kılıçdaroğlu kendisine yöneltilen ağır eleştirilere Diyarbakır'da bu tavrı ile çok net yanıt veriyordu; "PKK bir terör örgütüdür..."