CHP lider vesayetinde nasıl kurtulur?
Türkiye’de daha çok siyasetin ya da demokrasinin biçimsel bir süreçten ibaret olduğu, sorunun da buradan kaynaklandığı söylenebilir. Siyasi partilerin başına demokratik kurallarla gelen liderlerin demokratik yöntemlerle iş başından uzaklaşmaları bir türlü mümkün olmamaktadır. Siyasi hayatta parti ya da kurumların başına gelenlerin orada bir çeşit imparatorluk kurdukları ve kendileri istemeden oradan ayrılmaları mümkün olmadığı bir gerçektir.
Kılıçdaroğlu’nun liderliği!
Bilindiği gibi Türkiye’de uzun süredir siyasetin, askerin ya da bürokrasinin vesayetinde olduğu iddiası vardı. Bakış açısına dayalı olarak bu görüşün doğru ve haklı olan yanları vardı. Ancak Türkiye’de hem demokrasi hem de siyaset üzerinde bir başka vesayet daha vardır. O da liderlerin partiler üzerindeki vesayetidir. Bu vesayet bir kaset sonrası görevinden ayrılmak zorunda kalan Baykal’ın istifası ve sonrasında yaşananlarla iyice açığa çıkmıştır. Önce Deniz Baykal istifa etmeye mecbur kaldı. Ardından defalarca “aday olmayacağım” dedi. Partinin genel başkanlık koltuğu boştu ve Kılıçdaroğlu Baykal’ın gölgesinden bile uzun süre çekinmiş ve “aday olmayacağım” diye defalarca açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Normal şartlar altında Baykal aday olmuş olsaydı Kılıçdaroğlu’nun bırakın genel başkan olmayı adaylığı bile söz konusu değildi. Demek ki liderlerin şu veya bu biçimde görevlerini bırakmaları halinde ancak o makamlara birileri talepde bulunabiliyorlar.
CHP ne kadar da susamış!
Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye genel başkan seçildiği kurultayda atılan sloganlar bu partinin iktidara ve yeni liderine olan susuzluğunu gösterir niteliktedir. Kılıçdaroğlu’na yapılan tezahüratın ise özel anlamı vardır. Adeta Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak atılan sloganlarla delege, partiyi işgalden ve vesayetten kurtaran adam rolü biçmiştir. Bu durumun içinde barındırdığı bir diğer anlam da şudur: Herhangi bir üyesine CHP’liler ne kadar büyük anlam ve misyon yüklerlerse yüklesinler onu takdir etmeleri ve iradelerini ondan yana koymaları ancak liderlik koltuğunun boşalması halinde mümkün olmaktadır.
Güce yüklenen anlam!
Bu süreç genel başkanlık makamının genel başkanları aşan özellikleri olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Genel başkanların etkisi kendi öznel niteliklerinden değil makamlarının gücünden gelmektedir. Öyle ki bugün Türkiye’de siyasi partilerin genel başkanlık makamlarının iradesinin partililerin iradesini aşar nitelikleri vardır. Genel başkanlık makamının bir temsil, koordinasyon ve yönlendirme makamı olmanın ötesinde vacibül vücut makamı haline geldiğini söyleyebiliriz. Zira genel başkanlık makamı tek tayin edici, belirleyici ve egemen olma imkanı veren bir makamdır. Makamın bu gücü sayesinde genel başkanlar o makamlara oturunca demokrasiyi ikinci plana atmakta bir sakınca görmemektedirler. Bu yüzden milletvekillerini bekleyen kader, halkın değil genel başkanın vekilleri olmaktır.
Türkiye’de askerin vesayeti, yargının vesayeti, sermayenin vesayeti, liderlerin vesayetinden söz edilmektedir. Bu tür vesayetlerden bahsedenler aslında bu makamları işgal eden insanların o makamlardan aldığı güçle bunu başardıklarını gözden kaçırmaktadır. Bu nedenle gerçek bir demokrasi ancak her çeşit vesayetin reddi üzerine kurulabilir. Bunun yolu da liderin ya da oligarkın delege üzerinde değil, delegenin lider üzerindeki etkisinin kurulmasıyla mümkündür. Bu yüzden liderlerin parti içi demokrasi üzerinde vesayet kurmasına imkân veren siyasi partiler yasası değişmeden gerçek demokrasi laftan ibaret kalmak zorundadır. CHP, Baykal’dan kurtuldu (!). Bu gerçektir. Ancak ihtiyaç hasıl olması halinde Kılıçdaroğlu’ndan nasıl kurtulacaktır? İşte bu mevcut şartlar altında cevabı münhal olan bir sorudur.