Cevap veriyorum
Selcan Taşçı adlı yazarın, İbrahim Şahin adlı Genel Müdüre naçizane sorusudur: Gündem Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati iken, bu öfke de ne ola ki?
Dün TRT’den Birol Uzuner ile yarım kalan telefon konuşmamızda ’sayemde iyi olmadıklarını’ öğrendim. Ne yalan söyleyeyim dün yayımladığımız açıklamadan sonra ben de benzer hisler içindeydim.
Açıklamada, “TRT İ.Şahin’in çiftliği mi?” başlıklı yazıda İbrahim Şahin’in kişilik haklarına hakaret edilmiş olup; yalan bilgilerle de kamuoyu yanıltılmıştır” deniyordu.
TRT’ye itiraz ve sorular yöneltirken hangi yalan bilgiyi verdim, anlamadım.
”Selcan Taşçı isimli yazar, yazısında TRT’de Yeni Çağ gazetesinin okunmadığını iddia ediyor. Oysa ki TRT sabah haberlerinde Yeni Çağ gazetesi okunuyor“ demişler.
9 Eylül 2008 Çarşamba günü okunmadığına dair iddiamı sürdürüyorum. Konu başlığım ”Yeni Çağ neden okunmadı“ değil. Bir tavra itiraz ediyorum, ayrımcılığa, yandaş medyanın devletin kanalındaki ayrıcalığına... Ama, velev ki tek derdim ’TRT Yeniçağ’ı okusun’. Cevap verin o gün okundu mu, okunmadı mı?
”TRT Sabah Haberleri’nde hangi gazetenin hangi başlıklarının okunacağı haber dairesince belirlenir“ diyorlar.
Ben tam da buna itiraz ediyorum zaten. Niye okunacak ve okunmayacak başlıkları seçme lüzumu hissediyor Haber Dairesi?
”Yeniçağ gazetesinin manşetinin okunmaması TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e ağır hakaretler içermeyi gerektirmez.“
Yağmurdan nem kapıyorlarsa bilemem, kendi adıma İbrahim Şahin adlı Genel Müdüre hakaret etmediğimi söyleyebilirim. Gönül rahatlığıyla...
Bakın ne güzel teselli veriyorlar ”Ayrıca tek manşeti okunmayan gazetede Yeni Çağ değildir.“
”TRT Haber Dairesi çalışanları; yayın sırasında okuyacakları gazetelerin hangi kısımlarını okuyacaklarını gündeme göre belirlerler ve hiçbir gazeteden de emir almazlar“mış.
Emir mi vermişim? Haşaaaaa!.. Ben merak ettiklerimi sordum. Siz de bunları ’yargı’ya dönüştürdünüz.
”Yazar Selcan Taşçı, şunu bilmelidir ki; TRT sabah haberlerinde uzun yıllardır gazete okunmasına rağmen yakın zamana kadar Yeni Çağ gazetesinin adından bile bahsedilmezdi. Bugün tirajı belirli bir seviyenin üstündeki gazeteler okunmaya başladı ve hiçbir gazete ayrımı da yapılmamaktadır.“
Biat mı istiyorsunuz? Kara kaşımız, gözümüz için değil, kendiniz söylüyorsunuz işte, belli bir tirajı geçtiğimiz için okuyorsunuz, okuyorsanız.
” Yazıda geçen; “TRT’yi çiftliğin mi sandın İ.Şahin?”, “Çevreni kirleten yolsuzluk, rüşvet iddialarını makamın ile temizlemeye kalkışamazsın!”, “Parasıyla saltanat sürdükleri vatandaşa bilgi edinmeyi bile çok gördüler, devletin kanalını milletin gözüne perde gibi indirip haber saklamaya da başladılar” türündeki ifadeler ağır hakaretler içermektedir ve hukuk önünde bu ifadelerin bir bedeli vardır.“
Medyayı şantajla yola getireceğine inananlarca idare edilen bir ülkede bu tarz hiç şaşılası değil doğrusu! İfadelerimin hukuk önünde bedel ödemeyi gerektirmeyecek kadar özenle seçildiğini düşünüyorum. Bütün bu tırnak içi cümlelerin başında ki ”örnek vereyim“ vurgusunun ve sonrasındaki ”eğer bunları yapıyorsa“ kaydının dikkatinizden kaçtığını sanıyorum. ’İbrahim Şahin bunu yapmıştır’ demiyorum, ’yapıyorsa’ diyorum. Bu alınganlık neye dalalet ona okur karar versin.
”TRT’nin hükümetin sesi olduğu iddiası ise çirkin ve araştırmadan yoksun bir ifadedir.“
Kusura bakmayın ama bu savunmayı ancak tebessümle karşılayabilirim.
”TRT haberlerinde muhalefet partilerin haberinin; iktidar partisi haberlerinden çok daha fazla verildiği resmi rakamlarla açıklanmıştır.“ diyorsunuz ya.
Hodri Meydan!
TRT’de hükümetin yanlışlarının sansürsüz konuşulabileceği bir program yapmayı teklif ediyorum. Hiçbir ücret talep etmiyorum. Program konuklarının masraflarını üstlenmeyi de kabul ediyorum. İstanbul Stüdyonuzu açın, muhalefete saygınızın sınırlarını görelim.
”Sn. Taşçı elektirik faturalarındaki TRT payını yazarken iyi araştırma yapmalıdır. Sayın. İbrahim Şahin döneminde; elektirk faturalarından en az oranda TRT payı kesilmektedir. Bugün uygulanan elektirk faturalarındaki TRT payı (net yüzde 2) TRT tarihinin en düşük oranıdır“ cümleleri masa başında ahkam kesen gazeteci algınızın eseriyse doğrusunu bilmeden yazmak gibi bir huyum yok. ’TRT gelilerinin büyük bölümünün kaynağı elektirik faturaları ve bandrol gelirleri’ dedim. Elektrik faturalarına ödediğimiz paranın büyük bölümü TRT’ye gidiyor demedim ki. Laf cambazlığına lüzum var mı?
Açıklamanın son satırları şöyle:
”TRT’nin güvenilir, izlenir bir kanal olduğu kadar gelirleriyle de kendini karşılayan bir işletme olması için çalışan TRT yönetiminin bu konudaki çalışmaları, kamuoyunda takdirle karşılanmaktadır.“ Demek ki CERN daha ilk aşamasında bölgesel sonuçlar doğurdu. Başka bir boyutta yaşıyoruz biz. Gazetemizin bulunduğu semtten bakınca da TRT’nin ratingleri sizin oradan gözükenden farklı geliyor bize...
Selcan Taşçı isimli yazarın acizane görüşü İbrahim Şahin isimli Genel Müdüre soru sormanın böyle fırtınalara yol açmasının düşündürücü olduğudur.
” Kamuoyuna duyurulur. “
+++++
GÜNÜN SORUSU
Önceki gün İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüydü... Ama devletin televizyonu TRT-1, ana haber bülteninde bu kutlamalara ilişkin küçük bir haber yayınlamayı bile çok gördü.
Neden?
Mustafa Mutlu
++-+++
Türkiye kursağını temizliyor
Türkiye...
Kursağını temizliyor.
Yaşasın Alman adaleti.
Yaşasın Alman polisi.
Yaşasın Alman savcılar.
Yaşasın Alman hâkimler.
Türkiye Alman polisi, savcıları, hâkimleri, avukatları, Alman gazetecileri ve onlara omuz veren Türk gazetecileri sayesinde ”Müslüman geçinen hırsızların, dindarlık taslayan dolandırıcıların, bağışları dişleyen sadaka soyguncularının“ kursağına akan fakir-fukara-yetim hakkının hesabını soruyor.
Geliyor...
Geliyor...
Türkiye’ye dayanıyor.
TV’de yayınladıkları ” Deniz Feneri Programı “ ile Almanya’da yaşayan milyonlarca temiz ruhlu, yüksek vicdanlı, inançlı Türkiyeli insanı ”cûş ettirerek“ yani coşturarak, galeyana getirerek bağış toplayanların, Türkiye’de de ayakları, arkadaşları, partidaşları, ülküdaşları, namazdaşları, tarikatdaşları olduğu ortaya çıkıyor.
Geliyor...
Geliyor...
Köküne, çıktığı yere, mayalandığı mekâna, ilk fikir babalarına, ilk eylem adamlarına doğru, yani Türkiye’ye geliyor. Alman mahkemesi kararını açıklayacak.
Yer Almanya...
Soyulan Türk. Soyan Türk.
Parayı taşıyan Türk.
Elinde fener Müslüman geçinip parayı çalan Türk, arkasında TV, dindarlık taslayan dolandırıcı Türk, iktidardan bağış toplama imtiyazı alarak topladığı yardımları dişleyen de Türk... Ancak Türkiye’deki iktidar partisi ve onun lideri Başbakan Tayyip Erdoğan, ”sadaka soyguncularının peşine düşeceğine“ bunu haber ve yazı konusu yapan gazetecilere ”tetikçiler... paralı askerler...“ diye öfkelenme taklidi yaparak bağırıyor, gazetecilik dışı işleri de olan gazete patronunu korkutacak, bu haberlerin yazılmasını önleyecek!
Artık çok geç! Önleyemeyecek.
Kursaklar haramla doldu.
Kursaklar yetim hakkına gark oldu. Halk kimin kursağında ne var, görüyor. Bu gövde, bu haramla dolu kursağı artık taşıyamaz, taşıyamıyor. Türkiye kursağını temizleyecek. Alman adaleti kararını verdikten sonra herhalde sıra Türkiye’ye de gelecek. Beğenmediğiniz CHP, Almanya’ya mahkemeyi izlemek üzere temiz süt emmiş milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nu gönderdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de ”Deniz Feneri ile ilgili iddiaların ciddiye alınması, sonu nereye kadar uzanırsa uzansın tetkik ve tahkik edilmesi elzem bir hale gelmiştir. Konunun Türkiye ayağıyla ilgili olarak savcılar acilen gereğini yapmalı“ dedi.
Alman savcı işini yaptı. Gözler Türk savcıda. Bir savcı çıkacak.
Muhtemelen Başbakan’ın en yakınındaki iki gazeteciden başlayacak. Başbakan’ın can arkadaşı RTÜK Başkanı Zahit Akman ile Başbakan’ın basın Başdanışmanı Akif Beki’nin bile inançlı halkı ”cûş ettirerek“ trilyonlarca lira yardım parası toplanmasına altyapı hazırlayan Kanal 7 TV’sinden yetişmiş olduklarını görecek.
Türkiye kursak temizliyor.
Başbakan istemiyor olabilir.
Türkiye kursak temizleyecek.
Necati Doğru / Vatan
+++++
Yılmaz Öztuna elinden tutsun sevaptır
Tarih fukarası
Ahmet Altan Türk Milleti’ne kendine güvenmesi dünya ile barışması için öğütler
veriyor:
” Askerlikte debelendikçe hastalanırız. İyi asker değiliz. Askerlikle övünmek yerine biraz spora, sanata bakalım... “
Ne diyeyim, hayatında hiç mi tarih kitabı açmadın yahu?
+++++
Bir gazetenin gündem telaşı!
Bilmiyorduk, demek öyle oluyormuş... Gazetenin sahibi her sabah gazetelerinin genel yayın müdürlerini telefonla arıyormuş... Sonra da muhtemelen aralarında şu tür konuşmalar geçiyor:
- Çocuklar bugün neyi manşet yapıyorsunuz?
- Efendim, iktidarın başarılarını manşete taşıyoruz...
- Olur mu canım, delirdiniz mi?
- Ya ne yapalım efendim, başka haber yok... Bütün haberler iktidarın başarılarıyla ilgili...
- Boş verin şimdi onları...
- Peki ne yapalım efendim?
- Bilmiyor musunuz Hilton arazisinin bahçesine rezidans yapmak istedik, izin vermediler...
- Duymuştuk efendim... Peki ne yapalım?
- Aleyhlerine bir şey bulup vurun...
- Mesela?
- Mesela çok önemli olmasa da Almanya’daki Deniz Feneri davasını büyütün... Yazarlara söyleyin, onlar da bu konuyu yazsın... Dört bir taraftan vuralım...
- Ama efendim, bu kadar başarılı bir iktidara ayıp olmaz mı? Küçücük bir hata bulup büyütmek.. Yani.. Nasıl olur bilmem ki...
- Acımayın... Rezidans izni alana kadar devam edelim... Madem rezidans yok, bunlarla dans da yok...
- Efendim bu konuyu daha kolay çözümlemek mümkün değil mi?
- Ne gibi?
- Mesela Şaban beyin avucuna bir teklik sıkıştırsak...
- Haa doğru, bakın ben bunu düşünmemiştim... Yahu belki de rezidans iznini Şaban Bey’i ıskaladık diye vermiyorlar...
- Mümkündür efendim, her şeyin yolu yordamı var...
- Haklısınız çocuklar, ben hemen Şaban Bey’i arıyorum...
Telefon kapanır...
Melih Aşık / Milliyet
+++++
Meraktan çatladık
Kimmiş bu dost?
Taha Amca fena takıldı. Üçtür ‘Başbakan’ın dostları’ diye bir yere mesaj yollamaya çalışıyor ama demek hâlâ alan çıkmadı. Bakın yazıp yazıp nasıl yine aynı noktaya dönmüş: “Başbakan’ın sözlerine önem verdiği dostları varsa, ona şunu hatırlatmalıdır: Doğan Grubu’yla kavga çıkmadan önce Türkiye çok mu huzurluydu? Türkiye niye yirmi yıldır görmediği kutuplaşmayı AKP iktidarında yaşaya geliyor?”
Taha Amca’nın yerine dostluk makamına oturanlar her kimse fena kızdırmışlar eski kurdu! Aman dikkat derim ben!
Ha bir de, sahi bu kavgadan önce çok mu huzurluydu Türkiye? Siz toz pembe ülke masallar, yazıyordunuz da kafama takıldı?
+++++
MİNİ YORUM
İslamda biat kültürü yok!
Ahmet Hakan, İmam Hatip’te hocasından dinlediği kıssayı anlatmış: “Hazreti Ömer halife seçildiği zaman, ‘Ey insanlar! Ben haktan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?’ diye sormuş... Ahaliden biri çıkıp, ‘Sen eğrilir, haktan, adaletten uzaklaşırsan, seni kılıcımızla doğrulturuz’ diye cevap vermiş... Bunun üzerine Hazreti Ömer, ‘Şükürler olsun... Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış’ diye şükretmiş.” Kıssadan hisse : İslam’da biat kültürü yoktur!
Tayyip Erdoğan, hocasına kulak kabartan bir öğrenci değil miydi acaba?
ST