‘Çeteleşmenin’ baş aktörü Mesut Yılmaz değil miydi?
İsrafil
Mesut Yılmaz, iktidarını ‘Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler” felsefesi üzerine inşa eden, “Benim memurum işini bilir”, “Anayasa’yı bir sefer delsek ne çıkar” diyen, iktidarda kalabilmek için ‘her yolu mübah’ sayan ‘liberal’ zihniyetin en önemli temsilcilerinden biridir.
Türk milletini ‘dönüştürme’ projesinin uygulamasında gösterdiği üstün gayretlerden dolayı, bağlı bulunduğu mahfiller tarafından ‘Malta Şövalyesi’ unvanıyla ödüllendirilen Turgut Özal tarafından ‘keşfedilerek’ siyasete kazandırılan Yılmaz’ın yıldızı kısa sürede parladı.
Abdullah Çatlı destekli ‘anahtar teslimi’ kongre ile Özal’a rağmen ANAP’ın tepesine oturdu.
Özal’ın kurduğu ‘hanedanlık’ zinciri ile adeta ‘Lale Devri’ni’ yaşayan ve nitelik değiştirerek ‘adam satın alma’ politikası haline dönüşen yolsuzluklar, taze prens Mesut Yılmaz döneminde adeta ‘çağlar üzerinden’ sıçrama yaparak ‘çeteleşme’ sürecine girdi.
H H H
Mesut Yılmaz, iktidarları döneminde ‘ticaret-siyaset-bürokrasi-mafya-medya’ ekseninde kurulan menfaat şebekelerinin, ‘kardeş/kuzen/kayınbirader’ ilişkilerini kullanarak memleketi yağmalamasına, bankaları hortumlamasına çanak tuttu.
Kuzen Mehmet Kutman’ın önderlik ettiği ‘borsa oyunlarında’ milletin tokatlanmasına göz yumdu.
Mavi Akım Projesi ile Türkiye’yi 20 yıl boyunca ‘pahalı’ Rus doğalgazına mahkûm etti.
’Kapalı kapılar’ arkasında kurduğu ‘karanlık ilişkiler’, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de burnuna ‘yumruk’ olarak geri döndü.
28 Şubat sürecinde, kendisine ‘iktidar’ havucunu gösteren ‘postmodern’ cunta ile birlikte hareket eden Yılmaz, sırtını ‘tekelci sermayeye’ dayayarak, Anadolu’da yeşermeye başlayan ‘yerli sermayenin’ işini birkaç hamlede bitirmeyi başardı.
AKP, onun günahları üzerinde şekillendi.
H H H
Mesut Yılmaz, medya patronu Aydın Doğan’ın emrikavisi ile kurulan 57’nci Cumhuriyet Hükümeti döneminde de icraatlarına ‘aynen’ devam etti.
‘Tapınak Şövalyeleri’ ve ‘Nüfus Casusları’nı gündeme getirerek ‘Cumhuriyet tarihinin’ en büyük yolsuzluk operasyonlarını başlatan İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a görevden el çektirdi.
Helsinki’de Türkiye’yi ‘Kıbrıs’ için taahhüt altına sokan nihai senede imzayı bastıktan sonra Diyarbakır’a giderek “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diye kükredi.
‘Teslimiyet’ yolunu açan ‘AB uyum yasalarını’ Meclis’ten geçirebilmek için şeytanın aklına gelmeyecek oyunlara başvurdu.
Liderler Zirvesi’nde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ‘Apo’nun idam dosyasının Başbakanlık’ta bekletilmesi’ için ikna eden kişi yine Mesut Yılmaz’dı.
H H H
Mesut Yılmaz hakkında hazırlanan, ancak yıllarca TBMM’de bekletildikten sonra üzerlerine ‘sünger çekilen’dosyalardan bazıları şöyle:
1-) Organize suç örgütleriyle birlikte hareket etmek, suçluların ortaya çıkarılmasını engellemek ve himaye etmek, mafya ile mücadeleyi başarısız kılmaya çalışmak.
2-) Türkbank ihalesinde yolsuzluk yapmak.
3-) Petrol Ofisi (POAŞ) özelleştirmesinde ihaleye fesat karıştırmak.
4-) Telsim ve Türkcell sözleşmelerinde devleti gelir kaybına uğratmak.
5-) İzmit Körfez geçişinde, devletin zarara uğramasına göz yummak.
6-) İstanbul Kurtköy Havaalanı ihalesinde görevini kötüye kullanmak.
7-) SEKA arazilerini Ford’a tahsis etmek.
8-) Turizm yatırımında partizanlık yapmak.
H H H
‘Yolsuzluk’ iddiasıyla Yüce Divan’da yargılanan ilk ‘Başbakan’ olan, ancak ‘aklanmak’ yerine ‘Rahşan Affı’ sayesinde paçayı sıyıran Mesut Yılmaz, iktidar partisi karşısında ciddi bir ‘muhalefet boşluğu’ olmasını fırsat bilerek, yeniden ‘kurtarıcılığa’ soyunuyor.
Rize’de hemşerilerine şöyle seslendi:
- “Anavatan’ın da içinde olduğu, AKP’ye karşı iktidar alternatifi olabilecek siyasi partiyi oluşturmaya çalışıyorum. Hazırlıklarımı yaptım. Seçimden sonra yola çıkacağım. Son kez sizden destek istiyorum.”
Kimse de çıkıp kendisine sormadı:
Hangi yüzle?