Cesur Türkiye!?

Ya 1996, ya 1997 yılıydı.
Emniyet Genel Müdürlüğü aynı anda daha fazla telefonu daha net dinleyebilmek için yüksek teknolojiye ihtiyaç duydu ve gitti Amerika’dan yeni cihazlar satın aldı.
Türkiye’ye getirilen Amerikan ileri teknoloji ürünü dinleme cihazları, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden alınan bir “Mahkeme Kararına” dayanılarak İstanbul, Ankara ve İzmir illerinin postanelerine yerleştirildi. Amerikan ürünü cihazların yerleştirildiği merkezlerden birisi de Ankara’daki Ulus PTT’si idi.
İşte o dakikadan itibaren Ankara’da bir tedirginliktir başladı. Türkiye Cumhuriyeti ABD’nin ileri teknoloji ürünü dinleme cihazlarını en kritik PTT merkezlerine monte etmiş bulunuyordu. Öyleyse CIA, Türkiye’ye satılan cihazlara “yansıtıcılar” yerleştirmiş olabilirdi ve bu yolla Başbakan Erbakan ve Genelkurmay Başkanı Karadayı olmak üzere merak ettiği her sese kulak kabartabilirdi. Konu, TBMM’de Anayasa’nın “Haberleşme Hürriyeti” ile ilgili hükümlerinin çiğnenip çiğnenmediğini araştırmak için kurulmuş olan komisyonun gündemine geldi. Suat Pamukçu endişesini komisyon toplantılarından birinde şöyle dile getirdi:
“- Bu cihazları Türkiye’ye satanlar Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nı dinleyebilirler!”
Maksadı, başkanı olduğu komisyonun çalışmalarını bu yönde genişletmekti. Komisyonun DYP’li üyelerinden Yılmaz Yıldız, Pamukçu’ya itiraz etti.
“- ABD isterse Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nı dinleyebilir ama onlar için şifreleme tedbirleri var.”
İşte tam bu noktada devreye komisyonun DYP’li diğer üyesi Ünal Erkan girdi:
“- Çözülmeyen şifre yoktur!”
Konuşan Ünal Erkan, yani “tecrübe” idi. Çünkü Ünal Erkan bir Emniyetçi, uzman bir “dinleyici” ve başarılı bir “şifre çözücü” idi. Bulunduğu kritik görevler gereği başka türlü ayakta kalmasına da zaten imkân yoktu.
Artık ortada tek bir gerçek vardı. Türkiye Cumhuriyeti, CIA ile arasına kendi elleriyle bir “dinleme hattı” çekmişti. Doğrusu bu Türkiye için büyük bir cesaretti?! Türkiye’nin bu cesareti sayesinde CIA isterse MİT’inden Cumhurbaşkanı’na, Başbakanından Genelkurmay Başkanı’na kadar Türkiye’de her istediğini rahatça dinleyebilirdi.
Aslında bu “isterse” sözü bile fazlaydı. Çünkü ABD “ister” di ve “dinler” di. ABD olmak bunu gerektirirdi. CIA’nın eski ajanlarından Miles Copeland da bunu itiraf ediyordu:
“- ABD’de harici haber alma örgütü, diğer ülkelerle ilişkiler konusundaki tehlike ve problemleri belirler!”
Tabii bu “belirleme” muhakkak ki “bilgi” ile, bilgi de “dinleme” ile elde ediliyordu. Ve bu “dinlemelerin” ardından “dahili kurumlar” hangi önlemlerin alınacağı ve ne tür çözümlerin üretileceğini üst düzey yöneticilere “raporlar” halinde sunuyorlardı.
Türkiye bir “cahil cesareti” ile kulağını CIA’ya o yıllarda işte böyle kaptırdı.
Üzülerek ifade edelim “cesaret” o noktada kalmadı.
2001 yılının Mayıs ayında ABD Başkanı olan Baba Bush, Ankara Büyükelçisi Robert Pearson aracılığıyla Başbakan Ecevit’e bir mektup göndererek, “Türkiye’nin IMF’ye gönderdiği niyet mektubuna sevindiğini” belirtiyor, IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye’ye vereceği destekle “reformlara devam edilmesi” tavsiyesinde bulunup, “Telekomünikasyon alanındaki özelleştirmeler kolay değildir, bu işler siyasi cesaret ister!” diyordu.
Bush haklıydı, çünkü başta ABD olmak üzere hiçbir Avrupa ülkesinde Telekom muadili kurumların yabancılara devredilmesi hukuken asla mümkün değildi. ABD, kendi yapmadığını Türkiye’den istiyordu. Genelkurmay Başkanlığı ise aynı günlerde soluğu Başbakanlık’ta alıyor, “Aman, Telekom’u yabancılara vermeyelim” uyarısında bulunuyordu.
Devir değişti...
Dün kendi elleriyle kendi postanelerine CIA dinleme cihazlarını yerleştiren Türkiye, cesarette Baba Bush’u bile hayrette bırakacak bir adım atarak oğul Bush döneminde Telekom’unu yabancılara devrediverdi.
Böylece Türkiye iki kulağını da CIA’nın eline vermişti.
Belki de öyle olduğu içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na Yahudilerin etkin olduğu CIA’nın telkiniyle, ülkelerindeki en etkin Yahudi lobisi “Cesaret Ödülü” veriyordu ve o saatten sonra da Türkiye’de “dinleme-dinlenme” işleri çığırından çıkmış bulunuyordu.

Yazarın Diğer Yazıları