Cephedeki Adam...
“Kimsenin kimseye akıl verecek hali kalmadı” gibi karamsarlığa batanlara akıl erdiremiyorum. Doğru öfkeler gizli gizli kabarıyor, namussuzlara karşı namusluların bir kenarda sessizce durması tepkileri daha da büyütüyor. Zaman zaman İsmet Paşa’nın “Bu ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülkede doğru iş yapılmaz” sözü terennüm edilerek vaziyet kurtarılmaya çalışılıyor. Milli Şefin icraatlarını, onun Gazi’ye karşı takındığı tavırları iyi bildiğim için gardrop devrimcilerinin sözlerine pek de iltifat etmem. “Hayatta namussuzla yaşamanın gerçek yolu, olduğunuz gibi görünmektir” diyen Sokrates’e de prim vermem. Şark toplumlarındaki kadercilik anlayışı bizlere de sirayet ettiği için binlerce yıl önce Japonların söylediği “Yalan dörtnala gider, gerçek adım adım yürür yine de zamanında yetişir” gerçeğini evlâ sayarım. Lakin namussuzun yüzüne “Sen namussuzsun”, yalancıya da “Sen yalancısın” demek siyasallaşan hukuk döneminde suç sayılıyor. Bu suçu (!) işlediğimiz için mesaimizin bir bölümünü adliye koridorlarında geçiriyoruz. Fikir namusuna sahip gazeteci ve yazarlar sindirilmek maksadıyla binlerce dava ile muhatap oluyor.
Yalanların ışık hızıyla yayıldığı dönemde gerçekleri haykırma durumunda kalanlar bir şekilde susturuluyor. Anayasaya göre can ve mal emniyeti devlet tarafından korunmak zorunda; insanımız faili meçhullere kurban edilirken, “yeni anayasa” tartışmaları arasında ölülerimiz unutulup çürümeye terk ediliyor. Şaşaanın, debdebenin zirveye çıktığı günümüzde Van’da devletin düşürüldüğü acziyeti gizlemek için namussuzlarla yalancılar ittifak halinde. Oysa 1999 Gölcük depremi yanında Van devede kulak bile değil. “Komşularla sıfır sorun” yalanı “komşulara savaş açın” narasına dönüştü. Ortalık “kağnı gölgesinde ne de büyük gölgem varmış” diyenlerin cirit alanına dönüşmüş. Vatan hainleri ile vatanperverler aynı potada eritilmeye çalışılıyor. Baba katili ile baba aynı safta namaza zorlanırken binlerce yıllık kardeşlik hukuku yerine ayrılık tohumları saçılıyor dörtbir yana. Feribot kaçıran teröristin ölüsünü kaldıranların azgınlığı ile Kaşif Kozinoğlu’nun cenazesini bir kaç dakikalık fark ile seyrettim. Ebed müddet zannettiğimiz devletin düştüğü durum ameliyat dikişlerimi patlatacaktı.
Suskunluk sarmalında Yılmaz Özdil’in olağanüstü üslubuyla yazdığı Kaşif Kozinoğlu yazısı imdadıma yetişti. Yattığım yerden kütüphanemdeki “Asya’da Beş Türk” adlı kitap çarptı gözüme. Birinci Dünya Savaşının ayak sesleri gelirken Hindistan üzerinden Türkistan’a ulaşan Adil Hikmet Bey’in başından geçenleri günümüz Türkçesine çeviren Dr. Yusuf Gedikli’ye bir kere daha minnettar kaldım. 1916 Türkistan ayaklanmasına vardım... Osmanlı’nın en zor döneminde en seçkin subaylarını gönderdiği bölgeyi Mustafa Kemal de ihmal etmemişti. Gazi’nin Türk Cumhuriyetleri konusundaki öngörülerini yeniden hatırlatmak yerine yeni neslin bilmediği “Sâdabat Paktı” nı sanırım Dışişleri koridorlarındaki uzmanlar da hatırlamaz. Stratejik derinlik adına küresel çukura saplananlar da farkedemiyebilir.
Dedik ya bir tarafımızla Şarklıyız... Nekrofili yani ölüsevicilik ruhumuzda var. İstihbaratçıların “Hayalet” adını verdiği Kaşif Kozinoğlu’nun ardından şimdi önüne gelen ahkâm kesiyor. Onu Silivri zindanına kimlerin, niye soktuğunu ve infaz ettiğini sorgulayan da yok. Üstelik ellerindeki karayı din adına önüne gelene sürmekten imtina etmeyen piyonlar aynada silüetlerini görmüş gibi “gizli tanık” çamuru atarak görevlerini yerine getiriyorlar.
Kaşif Kozinoğlu’nu Azerbaycan’da tanıdım. Özbekistan’da karşılaştım. Afganistan’a gitmeden önce oralarla ilgili bilgi almak için nasıl da çabaladığına tanık oldum. Fergana Vadisinde Özbek-Kırgız çatışmasını tezgâhlayanlara karşı mücadele edişini biliyorum. O, kelimenin tam anlamı ile “arazi adamı” idi. Masa başında ahkâm kesmek yerine elini değil kafasını taşın altına sokar, şeytanla bile dalga geçerdi. Duydum ki Mehmet Eymür “Cezalandırılması gerekiyordu” demiş. Ey Eymür, peki ya seni kim cezalandıracak! Klimalı odalarda film senaryosu yazmaya benzemez bu işler. Yahut Okyanus ötesine sığınıp sanal âlemde günah çıkarmakla da olmaz. Yazdığın raporlar ortada. Şimdi hangi davanın danışmanlığını yaptığını, kimlerden intikam aldığını da biliyor bu millet. Kaşif Kozinoğlu’nun gözünden Mehmet Eymür’ü yazmanın vakti geldi galiba...
Cephedeki Adam Kozinoğlu’na Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve silah arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.