Cennetlik insanlar ve günahsız ağızlar
Bugün de Bayram elhamdülillah.
Öyleyse güzel şeylerden bahsetmek lâzım.
Meselâ sevgiden, cennetten, cennetlik ağızlardan..
Çünkü Bayram sevgi demek.
Bakınız Bayramlarda sevgi nasıl sosyalleşiyor, nasıl tezahür ediyor.
Dün sabah herkes sevgi ve saygının manevî havasına bürünmüş olarak yollara düştü ve resmî rakamlara göre her yıl olan bu yıl da oldu, milletimizin oruç tutan tut(a)mayan, beş vakit namaz kılan, kılmayan erkek nüfusun yüzde 90’ı Bayram namazlarını eda edebilmek için camilere doluştu. Namaz sonrası tanışsın tanışmasınlar birbirlerine sevgi ile baktılar, tebrikleştiler, tokalaştılar.
Bu, bütün dünyada böyle oldu.
Allah rızası, Peygamber bağlılığı ve müminin mümine duyduğu sevgiden başka sabahın o vaktinde gönül rızası ile insanları böyle bir araya hangi güç getirebilir.
Ne diyor Allah Resulü:
“- Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler imân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olmazsınız.”
Bu ne müthiş bir müjde ve uyarı!
İmânın hemen arkasından “birbirimizi sevme” tembihi. Hatta imân etmiş olmak bile “birbirimizi sevme” şartına bağlanıyor, dikkat edelim.
Çünkü..
Birbirimizi sevmezsek “imân etmiş olmuyoruz.”
Peki seven insan ne yapar!
Tabii ki sevdiğinin iyiliğini ister.
İşte bu noktada “günahsız ağızlar” devreye
giriyor.
Bir alışkanlık olsa gerek biz bu “günahsız ağızları” sık kullananlardanız. Çünkü “günahsız ağızlara” çok muhtacız da, ondan. Çok sevdiğim bir dost, “Günahsız ağız” dediğimizde bir gün “kendimizi kastettiğimizi” zannetti.
Bundan çok korktuk, âdeta titredik.
Bir kimsenin kendini günahsız saymasından daha büyük bir günah olabilir mi! Bizler en makbul, en olmazsa olmaz olan namazlarımızı kılarken bile günahtan kurtulamayan insanlarız. Mümin için “Miraç” olan namazda bile kendisini günahtan alıkoyamayan bir insan nasıl günahsız olabilir ki. Meselâ Fatiha’nın, “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteıyn/Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz” âyetlerini her okuduğumuzda aklımızda Allah’ı bulundurabiliyor muyuz? Eh bunu başarabilenlere ne mutlu. Amma çoğu zaman bizler, “Yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz” derken namazdan kopuyor, aklımıza dünya ve dünyadan bir şeyler veya birilerini geçiriyorsak, işte o zaman aklımızda olan şeyde ibadet ediyor ve yalnız ondan yardım diliyor gibi olmuyor muyuz?
Demek ki biz bırakınız normal zamanlarda, Rabbimizle en baş başa, en mahrem anımız, miracımız olan namazlarımızda bile günah işleyen biri(leri) olarak, nasıl günahsız olabiliriz ve bizim ağzımız nasıl günahsız bir ağız olabilir?
Bu mümkün mü?
Değil gibi görünüyor amma, mümkün..
Bunu da bize Allah(c.c.)’ın Resulü Sevgili Peygamberimiz öğretiyor.
Buyuruyorlar ki:
“- Birbirinize günahsız ağızlarla dua ediniz!”
Sahabe-i Kiram Efendilerimiz soruyorlar:
“- Bizler günahkârız, ağızlarımız da günahkâr ağızlardır.”
İşte “günahsız ağzın” Allah elçisi tarafından tarifi:
“- Sizin bir kardeşiniz için ettiğiniz dua Allah katında günahsız ağızlarla edilmiş dualar gibidir..”
Evet, birbirimize dua edeceğiz. Çünkü benim günahımdan siz, sizin günahınızdan bizler mesul değiliz ve öyle olduğu içindir ki birbirimize ettiğimiz dualar “günahsız ağızlarla yapılmış bir dua” oluyor ve Allah da günahsız ağızlarla yapılmış duaları kabul ediyor.
Mâdem birbirimizi sevmedikçe imân etmiş olmuyoruz ve mâdem Rabbimiz günahsız ağızlarla yapılan duaları kabul ediyor, bayram vesilesiyle bu hâli bir ahlâk, bir davranış biçimi haline getirelim, birbirimizi sevelim, birbirimize dua edelim.
Ve cennetlikleri de unutmayalım.
Kimdir onlar derseniz..
“Çocuklardır” deriz..
Bütün çocuklar sorgusuz sualsiz cennette
değiller mi.
Evet, öyle.
Öyleyse sağlıklarında cennetle müjdelenen (Aşere-i Mübeşşere) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas, Hz. Said bin Zeyd, Hz. Ebu Ubeyde gibi, “yaşayan bir cennetlik” görmek istiyorsanız, hemen en yakınınızdaki bir çocuğa bakınız..
İşte o cennetliktir..
Kıymetini biliniz, kıymetini bilelim..