Cengiz Çandar’a sorun; söylesin!
Kaç gün oldu... Aç herhangi bir televizyon kanalını, herhangi bir gazetenin herhangi bir sayfasını; herkes her şeyi bilen adam/kadın, herkes bilirkişi ama çözemediler gitti;
O kurşun, nasıl oldu da Uğur Kurt’un tam da başına geldi?
Tetiği kim çekti!
***
5 yıl kadar önceydi...
İran’daki “facebook devrimcileri(!)”nden Nida’yı öldüren kurşun; tam kalbine isabet etmişti!
“Baskıcı rejim(!)”e karşı ayaklanan/ayaklandırılan binlerce göstericinin arasından, işe bakın ki o kör kurşun -adrese teslim yollanmış gibi- “hem kadın”, “hem devrimci”, “hem genç”, “hem Nida”yı buluvermişti!
Adı bile “işlevsel”di, operasyonun hedefine vardığının delili, o günün manşetleriydi:
İran’ın “Nida”sı sustu!
Koca bir ülke ayaklansa başaramayacaktı belki; o tek kurşun “tasarlanan algı”yı bütün dünyaya yerleştirdi:
“Diktatör Ahmedinecad!”
***
Kaç yazıda bir dönüyorum bu cümleye bilmem ama yeri:
“Tarih” dediğin hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi!
Erdoğan mesela, Esma’ya ağlarken bir anlığına Nida’yı getirseydi gözlerinin önüne, -ülkenin geleceği umurunda değil diyelim- kendi geleceğinin, menfaatlerinin, selametinin de “Gezi”den geçtiğini, siyasi yaşamına Ali İsmailleri, Ethemleri, Burak Canları, Berkinleri yaşatabildiği müddetçe devam şansı olduğunu görebilirdi.
Göremedi!
Dünya “cehennem bileti”ni keserken, “yetmez ama evet”çiler, “liberal”ler, “okyanus ötesi” yani eski yol arkadaşları hep bir ağızdan “yaşasın yeni kral” provaları yaparken, hangi lider sonunu getirecek tetiğin çekilmesini ister, tetikçiden yana olur ki!
Olabilir mi?
Mevzubahis, meydanlarda Berkin’in annesini yuhalatabilmiş Erdoğan bile olsa -eğer intihara kalkışmadıysa- fazla mantıksız bir senaryo değil mi!
***
Şöyle mi yapsanız acaba;
Bir de Irak’tan, Afganistan’dan, Gürcistan’dan, Ukrayna’dan...
Ya da yorulmayın o kadar; Maraş’tan, Çorum’dan, Kazancı Yokuşu’ndan bakmayı deneyin Okmeydanı’na...
Bakalım “o”nu görebilecek misiniz?
1 Mayıs 1977’de, tam “şartları olgunlaştırmak” lazım geldiğinde, Taksim’de Sular İdaresi binasındaydı. İlk kurşunu sıktı; sonrası can pazarı.
36 insanı ölüme hapsetmek üzere Kazancı Yokuşu’nu “o” tıkadı.
İddia o ki “İntercontinental” otelinde konaklamıştı ama “kaydı” bulunamadı;
İnek yedi zahir!
Sonra dağa kaçtı...
Yandı bitti kül oldu velhasıl!
***
19 Aralık 1978’te Kahramanmaraş’ta, 150 Alevi’nin katili varsayılanların bulunduğu Çiçek Sineması’na ilk bombayı o attı! Sonrası can pazarı; sorsan herkes kendi mahallesinin bekçiliğini yaptı!
***
2 yıl sonra Çorum’da ortaya çıktı;
“Müslüman namusunu koru” diye “Cihad” bildirileri dağıttı!
Ve tahmin daha “sıcak” bir imzası:
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta ilk kibriti “o” çaktı;
Sonrası kömür olsa keşke, insanlık, vicdansızlık, cehalet, nefret karası!
***
Bugün ölümünün 34. Yıldönümü...
Hâlâ -güya- faili meçhul; Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’a da ilk kurşunu “o” sıktı çünkü!
Tıpkı, siyaseten siyah ile beyaz kadar ters olmalarına karşın Sazak’ın “mücadelesi”ni kaleminin var gücüyle destekleyen Abdi İpekçi’ye sıktığı gibi!
Efendim;
Biliyor musunuz “katilleri”!
Görünüşe aldanmayın, Sazak’ın hatırası adına bir kere daha, biraz daha derin düşünün derim ben;;
Bildikleriniz “katil rolündekiler”den ibarettir belki;
Ben “o”nu soruyorum size!
***
“Dekor” niyetine gaz-yağ kuyruklarına mahkum edilmiş, kan gölü sokaklarında boğulmadan yaşamanın mücadelesini vermiş, evlat tabutları omuzlamış, darağacı gölgesinde sabahlamış, Başbakan’ı idam edilmiş bir toplum olarak çoktan bulup, kelepçelemiş olmanız gerekirdi ama madem görmenize yetmedi bunca acı, ağır tecrübe;
Cengiz Çandar’a sorun öyleyse!
- Mustafa Kuseyri’ye o kurşunu kim sıktı?
Cevap hazır tabii:
- Kazaydı!
O zaman bir de şöyle sormalı:
- Arkadaşınız Mustafa, karşınızda son nefesini verirken, şakağından süzülen kanlar elinize, ayağınıza doğru yol alırken, panik içinde, acı içinde kıvranıyor olmanız gereken o anda “ülkücülerin üzerine atalım”, bir de “kahrolsun faşizm” yürüyüşü yapıp halkı iyice kamplaştıralım” aklını kim verdi?
“O” değil mi?
“O” da oradaydı!
***
Dolayısıyla;
Herkes sussun; o cemevinin bahçesinde Uğur’un başına; Alevilerle-Sünnilerin, “devlet” ile “vatandaş”ın arasına “kurşun” sıkan o “profesyonel tetikçi”yi Çandar ihbar etsin!