Cengâverlik için geç

Azerbaycan Türkü’nün bayrağına, Pavlov’un köpekleri gibi salyalarını akıtarak tepki verenlere “hoşt” diyemedikten sonra, kaleminizin onurunu “dostlar işte görsün”le mi kurtaracaksınız?

Nobel’i, ya alacaklar, ya Rabbim’in Obama’dan sonraki yegane vizyonu nasip ettiği Davutoğlu’na aldıracaklar ya; Baktılar “küfür kontenjanı” doldu, bari “bilim”, “tıp” gibi farklı dallardan aday gösterilebilsinler diye “Pavlovlaşma”yı deniyorlar.
Buna göre toplumun doğal (içgüdüsel, insani, vicdani, milli) reflekslerinden arındırıldıktan sonra, seçilmiş bazı uyarıcılara karşı öğretilmiş tepkiler vermesine çalışıyorlar. Deneyin en önemli özelliği, Pavlov’un eti zil sesi ile birlikte verdiği köpeklerin bir süre sonra zil sesini duyunca et olmasa da salyalarını akıtması. Hedef, toplumun da tepkiyi gerçek uyarıcıya değil, onunla özdeşleştirilmiş olan ses, söz, kişi, kurum, fikir gibi herhangi bir “sembol”e yönlendirmesi.
Önce kendileri üzerinde denediler işe yaradı. Türk oldukları halde “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözünün bünyelerinde kaşıntı yaratmasını sağlamayı başardılar. Topluma, manevra kabiliyetleri kısıtlanmasın diye daha geniş bir çerçevede uyguladılar. Milliyetçiliği bütün görünüm, duygu, etkileri ile bir bütün olarak “sivrilik, aşırılık, taşkınlık” ile özdeşleştirmeyi öğrettiler ki; işgüzarın biri “Türk Milli Takımını Azerbaycan Türk bayrağı ile desteklemeyi” ağır tahrik sayarak yasaklamaya kalkışırsa, kimse “yasak kalkana kadar” gıkını çıkaramasın.
Toplum artık kulağına pamuk mu tıkadı, gözünü mü bantladı bilmem ama kitle iletşim araçlarının toplu hipnotize kampından hasarsız kurtuldu, bayrağına sahip çıktı. Damarlarındaki kandan başka bir uyarıcının, tavırlarını “güdüleyemeyeceğini” kanıtladı.
Medyaya gelirsek. “Şartlı refleks”, maç öncesi trajik halüsünasyon vak’alarına şahit olmamızı sağladı.
Mesela; “Türkiye-Ermenistan maçını seyretmek bahane... Türkiye ile Ermenistan arasındaki bu futbol diplomasisine tanık olmak ve Sarkisyan’a hoşgeldin demek için Bursa’dayım” diyen Taha Akyol, “Önemli bir maç bu. Ama sportif açıdan değil” diyen Hasan Cemal, “Maçın fut
“bol açısından hiçbir önemi yok” diyen Cengiz Çandar, “Ermenistan’la başlayan” “futbol diplomasisi” ete kemiğe bürünerek devam ediyor” diyen Mehmet Altan, hatta Erivan’a dünya barışının son kurtarıcısı motivasyonuyla giden Abdullah Gül veya Türkiye ile Ermenistan’ı tesadüfen(!) aynı gruba düşüren FİFA değil de, eline Türk Dünyası’nın herhangi bir rengindeki bayrağını alıp maç izlemek isteyen futbol seyircisi “siyasi şey” etmekle suçlandı.
Baktılar medyada zokayı yutan çok; “aman provokasyon olmasın, başımıza iş almayalım” tedirginliği had safhada, TBMM çatısı altında bir yaka rozetinde dahi olsa Azerbaycan bayrağı gören Amerikan Taraf, çaktı manşeti: “Ha Bahçeli, ha diaspora”. Kim çıkıp da “Daha iki gün önce “Diaspora benim ailemin yarısı” diyen Markar Esayan, “diasporaya el uzatalım” diyen Amberin Zaman Taraf’ta yazmıyor mu?” diyecekti ki sanki...
İmzayı atana kadar vaad edilen “iyi şeyler” rafa kalktı, şimdi gerçekler acıdır zamanı: “Eğer bu imzalardan sonra, Ermeni toplumunu ve Ermeni Diasporasının hemen soykırım iddialarından vaz geçeçeğini ve bundan böyle de soykırımdan söz etmeyeceğini beklersek, kendimizi aldatmış oluruz. Ayrıca, Ermenilere de haksızlık yapmış oluruz.” diyor Mehmet Ali Birand.
“Artık Ermeni Soykırımı konusunda da bu “sözde” tamlamasını kaldırmak isabetli olmaz mı? ” diyor Mehmet Altan.
“Bu, özünde bir ” eve dönüş “ adımıdır. Başka deyişle, Türk diplomatları için, bunca yıl düşman saydıkları Ermeni diasporasının aslında kendi diasporaları olduğunu idrak etmekten başka seçenek kalmayacak bundan böyle. Ermeni diasporasının mensupları, Güney Kafkasya’dan değil, Anadolu’dan, Trakya’dan göç etmek zorunda bırakılmış ailelerin çocuklarıdır.” diyor Yasemin Çongar.
Medyanın cevval yazarları, dün yani bayrak yasağı işgüzarlığına yasal yollarla nokta konulmasından bir gün sonra, sözde tavır gösteredursun, “Devlet ne kadar titiz, ne kadar düşünceli. Bursa’daki stadyuma Azerbaycan bayraklarının sokulmasına karşı bile önlem alınıyor. O Azerbaycan bayrakları ki, Yukarı Karabağ çevresindeki Azerbaycan toprakları Ermeni işgali altına girdiği vakit, Türkiye’nin meydanlarını dolduran binlerce insanımızın ellerindeydi. Bursa’daki maç için gösterilen bu olağanüstü titizlik konuk Ermenistan Cumhurbaşkanı’na karşı nazik olmayacağı besbelli olan bir davranışa önlem almayı ifade ediyor.” diyor kulağına besbelli FİFA’dan karsuyu kaçırılmış Cengiz Çandar.
Yılmaz Özdil’in yazısını pek sevdim dün. Her bir satırının ihtimal dahilinde olduğu bir sürecin içinden geçtik gerçekten de. Ama neydi o “Sonra baktılar ki, adamın biri oturur bunları yazar... Azerbaycan bayrağını yasaklamaktan vazgeçtiler” iddiası.
Adamın birinin yazabilme ihtimali olduğu için değil, bütün medya “yazabilme ihtimali”ni kullanmak yerine, milletin en doğal hakkının gaspına seyirci kalırken, adamın biri günlerdir çatır çatır yazdığı, yasaklansa da, suç aleti, terör silahı sayılacak olsa da, üzerinde Hocalı’da hiç de “nazik olmayan bir tavır”la katledilen Azerbaycan Türkü’nün kanı da olan bayrağa bürünmek cesareti gösterebildiği için ne olduysa oldu ve ne olmadıysa olmadı dün. İş işten geçtikten sonraki “dostlar işte görsün” tavrının onurunuzu kurtarmaya yetmediğini, geç de olsa, FİFA öğretmiştir artık.


++++++


Rabbim bir Obama’ya bir de Davutoğlu demiş
Üç günlük Dışişleri Bakanı olsa bile, ondaki vizyon kimde var? Avrupa’da böyle vizyon sahibi bir devlet adamı var mı? Eşi benzeri sadece Amerika’da var! Taha Akyol, Sayın Dışişleri Bakanımızın konuşmasını gazetecilerle birlikte dinliyormuş, orada bulunan, Dışişleri’nin eski müsteşarı, Büyükelçi Özdem Sanberk kulağına eğilmiş, fısıldamış: “Bu vizyonda bir devlet adamı şu sırada Avrupa’da yok, Amerika’da var: Obama... Bir de Özal böyleydi tabii.” Onun bu değerlendirmesini Akyol da “doğru” bulmuş.
Diyelim ki, Ermeni parlamentosu ne Karabağ’dan çıkmayı kabul etti, ne de soykırım iddiasından vazgeçti. O zaman ne olacak? Sınır kapısını açacak mıyız? Bugün Ermenilere yaranmak için Bursa’daki Türkiye-Ermenistan maçında Azerbaycan bayrağı açılmasını yasaklamayı düşünenler, yarın “Karabağ” diyeni de dediğine pişman etmezler mi?
* Hasan Pulur / Milliyet

++++++

110 yıldır değişmeyen ‘arka sıradakiler’ oldu
Anlayana! Fotoğraf çok şey anlatıyor.
Ermenileri; Türk ve Kürt köylerini basarak insan kesip öldürmeyi Fransız ile Rus genelkurmayları yüreklendirmişti. Türklere de; Ermenileri tehcir etmeyi Alman Genelkurmayı önermiş, yüreklendirmiş, arkalamış ve alkışlamıştı. Batı emperyalizminin gözü dönmüşleri “Orta Doğu ve Kafkaslar’ı paylaşmak” için “Türkler ile Ermenileri birbirleriyle boğazlaşmaya” yatırmışlardı. 1915’te arkada onlar vardı. 2009’da yine arkada onlar var. 1915’lerde Orta Doğu ve Kafkas petrolünün ve yerüstü-yeraltı kaynaklarının paylaşımı, pazarların ele geçirilmesi kavgası sürecine girilmişti, 2009’da petrolün, doğalgazın bölgeden “kazasız-belasız” Avrupa’ya ulaşması, küreselleşen pazardan yüksek paylar alınması, şirketlerin, bankaların, KOBİ’lerin ele geçirilmesi, bölgenin endemik canlı türlerine dayalı varlığından yaratılacak zenginliğin üleşilmesi süreci işliyor.
* Necati Doğru / Vatan

++++++


Sömürge kafalılar

Ermeni örgütleri bir imza ile çöktü yıkıldı!

2 milyonluk Ermenistan karşısında başımızı asla eğmedik! Kim takar Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal eidlmiş olmasını. Recep Tayyip Ermenistan’la sınırımızı en kısa zamanda açacak. Ermeniler soykırım iddiasından vazgeçmiyormuş, olsun varsın! Bizim sınırlarımızı tanıdılar ya, o bize yeter!
Hey gidi Mustafa Kemal Atatürk, mümkün olsa da yattığın yerden kalkıp bakabilsen... Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunun, şerefinin, haysiyetinin ve saygınlığının, ‘Kürt açılımı, Ermeni açılımı’ diye bar bar bağıran bu sömürge kafalı sorumsuzların ayakları altında nasıl paspas gibi çiğnendiğini bir görebilsen... Herhalde utancından yine yattığın toprağa dönerdin.
* Emin Çölaşan / Sözcü

++++++


JESTKOLİK
Valilikten yapılan açıklamaya göre... Türkiye’nin gol atması durumunda “gool” diye bağırılması, ikinci bir emre kadar yasaklandı. Ermenistan’ın gol atması durumunda “gooooolll” diye bağırmayanların ise, suratlarına biber gazı sıkılmak suretiyle, coplana coplana dışarı atılmasına karar verildi.
Türkiye gol atarsa millilerimizin toplu halde hakemin üzerine yürümesi ve “Hoca ofsayt be, kör müsün” diye itiraz etmeleri gerekmektedir... Rakip futbolculara faul yapmak, Ergenekon kapsamında değerlendirilecektir. Kayarak müdahale edenler, soyunma odasında gözaltına alınacaktır. Fatih Terim’in istifası nedeniyle, Türk milli takımının boşalan teknik direktörlük görevini Ermenistan milli takımının masörü üstlenecektir. Bursa Atatürk Stadı’nın adı, tahrik edici unsur nedeniyle, Bursa Stadı olarak değiştirilmiştir. Kemalpaşa tatlısının il sınırları içinde satışı geçici olarak durdurulmuştur. Uludağ’ın, diplomatik jest mahiyetinde Ararat olmasına; Bursaspor’un taraftar grubu Teksas’ın da, California Grubu olmasına karar verilmiştir. Arda Turan’ın derhal kadro dışı bırakılması, ya da, soyadının yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için, Arda Turanyan olması uygun görülmüştür. Yayıncı kuruluşla yapılan görüşmeler neticesinde, maçı Mehmet Ali Birand’ın anlatmasında prensip anlaşmasına varılmıştır... Ancak, bu tarihi maçı, Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Ali Bayramoğlu triosunun yönetmesi yolundaki teklifimiz, maalesef UEFA Hakem Komitesi tarafından kabul edilmemiştir. Her ihtimale karşılık Orhan Pamuk’un dördüncü hakem olarak görev yapabileceği kendilerine bildirilmiştir. Rakibin rencide edilmemesi için, timsah yürüyüşünün men edilmesi, onun yerine, fino yürüyüşünün teşvik edilmesi benimsenmiştir. Görenlerde paniğe yol açan kılıç kalkan ekibinin faaliyeti geçici olarak durdurulmuş, karşılama ve uğurlamanın köçekçeyle yapılmasına karar verilmiştir. Kestaneşekerinden imal edilen Dünya Kupası maketi ve üzerinde “Hepimiz Ermeniyiz” yazılı bornoz, bizzat valimiz tarafından Ermenistan Cumhurbaşkanı’na takdim edilecektir. Kamuoyunun dikkatine saygıyla sunulur. Sonra baktılar ki, adamın biri oturur bunları yazar... Azerbaycan bayrağını yasaklamaktan vazgeçtiler.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

Ahtapotun kolları, dostları mı?
Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana 2 yıl 9 ay geçti... Davada ilerleme yok. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink mahkemeye gönderdiği dilekçede, tetikçilerin arkasındaki karanlığın aydınlatılmasını istiyor: “Devletin güvenlik ve istihbarattan sorumlu birimlerinin cinayette önemli rolü ve katkısı vardır” diyor...
Gökçer Tahincioğlu arkadaşımızın haberine göre Rakel Dink: “Gerçek, çok güçlü ve çok derin bir irade tarafından karartılmakta, taleplerimiz mahkemenizce sistemli bir şekilde reddedilmektedir” diye yakınıyor...
Dink ailesi tetiğin arkasında derin devletin bulunduğunu saptamış bulunuyor.
Kolları muhtemellen okyanus ötesine de uzanan bir derin ahtapot soruşturmanın ilerlemesini de engelliyor.
Arkadaşımız Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” adlı kitabı bütün bu karanlığa ışık tutuyor. O yüzden arkadaşımız 28 yıla varan hapis cezasıyla yargılanıyor.
Komik olan, bu ceza katil zanlıları için istenenden daha fazladır...
Yine komik olan Hrant Dink’in dostları denen grup içindeki bazı unsurlardır. Dink aiesinin tespitiyle onların söylemi hiç uyuşmuyor. Onların derdi adeta cinayeti saptırmak gibi görünüyor...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++


Siyasi baskı

Almanya’ya giriş yasağı mı var?
Deniz Feneri ile ilgili olarak ’Yüzyılın Yolsuzluk Oyunu’adlı kitabıyla dikkat çeken Aykut Küçükkaya, 15 yıl öncesine giderek şunu anlattı: “1990’lı yıllarda Mercümek skandalı patlak vermişti.Türk savcılar Almanya’ya gitmişlerdi. Bir gece yarısı İstanbul’a döndüler. Bavullar dolusu belgeyle geri dönmüşlerdi. 1990’lı yıllarda Almanya’ya giderek yine Türk yurttaşlarını ilgilendiren bir yolsuzluğu araştıran savcılar 2009 yılında bu ülkeye neden gitmiyor?..”
* Yalçın Bayer / Hürriyet


++++++


ÇÜŞ ARTIK!
Genelkurmay Başkanı’nın, polisin dozerlerle kazdığı topraktan eliyle koymuş gibi bulduğu mühimmatın iddia edildiği gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını söylemesi Ergenekon davası hakkında yorum yapmak ve yargıyı baskı altına almak oluyor...
Avrupa Birliği’nin henüz bir iddiadan öte anlam taşımayan savcılık suçlamalarını, polisin soruşturmalarını desteklemesi ise hukukun üstünlüğü açısından saygılı, yargı açısından rahatlatıcı ve demokrasi açısından faydalı bir davranış oluyor!
AB’ci Cengiz Aktar’a göre AB Komisyonu’nun “Türkiye dostu” üyesi Olli Rehen’in katkılarıyla hazırlanan rapor, okkalı bir yorumu hak ediyor: Çüş artık!
* Deniz Som / Cumhuriyet


++++++


MİNİ YORUM

Sussun da, gerisi kolay...
Yenişafak’ın çiftkimlikli yazarı, Deniz Baykal’ın Başbakan ile görüşmesinin akıbeti, Büyükanıt ile yapılan Dolmabahçe Zirvesi’ne benzemesin diye tanık veyahut belge şartı koymasına anlam verememiş. “Taraflar arasında nelerin konuşulduğunu bilmesek de, orada varılan mutabakatın ülkenin yararına olduğu biliniyor” diyor. Marjinal yararı susan kalabalıkların sırtından ede eden bir iktidarı savunmak için başka ne diyebilirdi ki zaten!..

Yazarın Diğer Yazıları