Cem Duna'nın hayatından çıkarmaya çalıştığı fotoğraf!
Turgut Özal döneminde TRT Genel Müdürlüğü de yapan, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Üyesi, eski diplomat Cem Duna, "Sıra Dışı" adlı nehir söyleşide, -bu tür yayınlarının "klişe" tanıtım ifadesiyle- "hayatının bilinmeyenlerini" anlattı.
***
Duna'nın "hatıra defterini"ni aralayan söyleşiyi, daha önce İbrahim Betil'le de (Çok sayıda Sorosçu ve PKK'yı "romantik devrimci" varsayan "Cihangir enteli(!)"yle birlikte BDP'li Anayasa profesörü Büşra Ersanlı'nın gözaltına alınmasına karşı imza vermiş olan ve Oray Eğin'in "İstanbul entelektüel sosyetesi" diye saydığı zevattakilerden olan işadamı) benzer bir çalışmaya imza atmış olan Rahime Sezgin yaptı.
***
Kitabın, Remzi gibi ince eleyip sık dokuyan, ciddi bir yayınevinden çıkacağını öğrendiğimde, 'Sahiden de Duna'nın hayatına dair hiçbir "bilinmez" bırakmayacak kapsamlı bir çalışmadır herhalde' diye düşünüp, heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bir çok soru, yıllardır beklediği cevaplarına kavuşacaktı nihayet!
Yayınlandığı günden itibaren kitap hakkında çıkan yorumların hemen hepsini aynı heyecanla takip ettim.
Ama ı-ıh; aradığınız "tarihe ışık tutan" açıklamaya şu anda ulaşılamıyor diyordu tamamı.
***
Sonuç:
Hiç istemeye istemeye de olsa, "mesleki yatırım" dedim, 29 Türk lirasına kıydım, kitabı aldım ve aradığımı bulamadım!
Çok kârlı bir yatırım oldu!
***
Kitapta, çoğu hayli yüzeysel halde de olsa ailesinden evliliğine, askerliğinden eğitimine, TRT'den TÜSİAD'a, Mülkiye'den yurt dışı görevlerine Duna'nın hayatının birçok alanına ve hayatına giren birçok insana atıf yapılmış ancak Türkiye'nin yakın tarihinin "tercümesi"ne hayli katkısını olacağını düşündüğüm "o fotoğraf" yok sayılmıştı!
Rahime Sezgin mi sormamıştı yoksa Sezgin sormuştu da Cem Duna mı yanıtlamamıştı bilmiyorum ama Duna adının TRT yıllarından sonra medyada belki de en fazla anılmasına/tartışılmasına yol açan o fotoğrafa dair bir tek satır yansımamıştı, "hayat hikayesi" diye sunulan sayfalar boyunca!
***
"O fotoğraf" mı?
***
Yeniçağ okurları aşinadır ama hatırlatayım:
2005 yılının Şubat ayıydı; 18 Şubat…
Bebek'te, bir İtalyan lokantasında, fotoğraftan ortam gibi "karanlık" yahut "gizemli" olduğu zannı yaratan bir buluşma vardı.
Yemekte, Sönmez Köksal, o dönem Soros'un Türkiye şubesi diye anılan Can Paker, Kandil ulakları darbe itirafçısı Hasan Cemal ile eski "Beyrut gerillaları(!)"ndan Cengiz Çandar, (iddiaya göre) büyükelçi kılıklı CIA ajanı Mark Parris ile birlikte Cem Duna da yer aldı.
Geceden çekilebilen tek fotoğrafı, 22 Şubat 2005'te ilk defa Yeniçağ yayınladı. Hatırladığım kadarıyla, başkaca öyle bangır bangır yayınlamaya yanaşan da olmadı.
Fotoğraf, aradan geçen yıllar içinde değişik vesilelerle defalarca daha yayınlandı.
Yalanlanmadı.
***
Katılımcıların nitelikleri, misyonları, vizyonları, ortak noktaları bin türlü kurt düşürüyordu;
Misal, devletin sorgusundan sonra Öcalan'ı ilk defa karşısına oturttuğu "müzakere" süreci tam da bu fotoğrafın belirdiği dönemde başlamıştı.
Ve;
"Öcalan'la konuşarak anlaşma" yanlılarından biri de Sönmez Köksal'dı.
Bu müzakerelerden ilk haberdar olanlardan biri de Hasan Cemal'di! Keza, aylar sonra, Milliyet'teki köşesinde PKK-Hükümet arasında yapılan görüşmelerle ilgili görevli olduğunu açıklamıştı.
Başka bir görevi de var mıydı bilmiyorum ama Cengiz Çandar ile birlikte Kandil'e Ankara adına "ulak" olarak gittiklerini düşünmek için hayli sebep vardı. Dönemin Cumhurbaşkanı Gül'ün, "özel görüşmelerinde" Çandar'a, açılımın selameti için neler yazmasını beklediğini bildirmesi onlardan sadece biriydi!
Çandar'a PKK-Kürt raporları hazırlatan TESEV'in başındaki Can Paker, sivil darbe sponsoru Goerge Soros'dan aldığı fonları "zamanın ruhu"na uygun olarak gururla(!) açıklıyordu.
Mark Parris'e gelince; Öcalan'ın Türkiye'ye teslimi sırasında Ankara'da görevli olan bu Amerikalı, o günden itibaren "Kürt sorununun siyasal çözümü" için dayatanların başındaydı.
***
Bu fotoğraf dururken Duna'nın albümünden Sönmez Köksal'la ailece kar tatili yaptıkları fotoğraf mı yayınlanır Allah aşkına?
Yahut Cengiz Çandar, "Mülkiye yıllarından eski bir arkadaş" olarak mı anılır sadece?
Keza Hasan Cemal de…
***
Mevzu bahis, 14 Temmuz 2002'de, Irak-Türkiye hattı yanarken, "Ergenekon" dalgalarının sesi iyiden iyiye yaklaşmışken, Mustafa Koç'un yalısında Bülent Eczacıbaşı, Kemal Derviş, Can Paker, Mehmet Ali Bayar, Cem Boyner, Şerif Egeli, Özden Sanberk, Yılmaz Argüden, Kemal Köprülü, Cengiz Çandar, ABD İstanbul Başkonsolosu David Arnd, ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson gibi isimlerle birlikte dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı olan Paul Wolfowitz'i ağırladıkları yemek olsa bu kadar ısrarla sormazdım; nihayetinde "o masada" kalması koşuluyla konuşmuştu Wolfowitz orada ne konuştuysa…
Amma velakin, Bebek'teki o İtalyan lokantasında çekilen bu fotoğrafı bu kadar "adı anılamaz" kılan ne?
Bu karartma bile yeter sebep değil mi "makul şüphe"ye?