Celladıyla buluşmuş!
Adalet Bakanı Ergin, David Phillips’e hazırlattığı Kürt raporu ile gündeme gelen Atlantic Council’deki “gizli toplantı”da, AKP’nin siyaseten katline ferman olan WikiLeaks kriptolarını imzalayan Eric Edelman’la görüşmüş!
Savaş Süzal, Yeniçağ’da 7 Aralık 2010 günü yayımlanan yazısında Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, WikiLeaks skandalının patlak vermesinden sadece 48 saat sonra çıktığı ve buna rağmen “Türk basınında tek satır göremediğimiz” ABD gezisi için “Bence Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Washington ziyaretinden daha önemli” diyordu.
Nitekim 10 Aralık’da hem Süzal’ın hem de Arslan Bulut’un köşelerinde aktardıkları “ayrıntılar” bu ziyaretin “önemi”nin “zaman içinde” daha iyi anlaşılabileceğinin işaretleri gibiydi.
Süzal, Ergin’in ABD’deki temaslarının büyük ölçüde “gizli” yürütüldüğüne dikkat çekerken önemli bir noktaya değiniyordu: “Adalet Bakanlığı yetkilileri Latin azınlıkların çounlukta olduğu eyaletlere giderek federal sistemi inceliyorlar...”
Bulut’un verdiği Yılmaz Polat manşetli haberde Ergin’in “gizli toplantı adresi” de hayli çarpıcıydı: Atlantic Council!
***
Türkiye bu adrese en son Kürt Açılımı’yla eşzamanlı olarak ortaya çıkan ve “açılımın yol haritası” niteliği taşıyan rapor ortaya çıktığı vakit odaklanmıştı. David L. Phillips’in, bütün yolların “eyalet sistemi”ne çıktığı bir “çözüm”ü öneren raporunun damga vurduğu “çalıştay”a Türkiye’den de bazı “sürpriz olmayan” isimler davetliydi: Aslı Aydıntaşbaş, Cengiz Çandar vs... İşe bakın ki dün Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, Yılmaz Polat’tan aldığı bilgilere dayanarak Adalet Bakanı’nın ABD’de olduğu süre zarfında Eric Edelman’la görüştüğünü duyurdu.
Düşünsenize; AKP’li Bakan...
AKP’nin başına geçirilen çuval niteliğindeki WikiLeaks iddialarının sızmasından sadece 48 saat sonra...
Türkiye’de büyükelçi sıfatıyla görev yaptığı dönemde “istenmeyen adam” ilan edilme sınırına dayanan ve Ankara’dan sızdırılan kriptolarda imzası bulunan Eric Edelman’la... ABD’nin, WikiLeaks kriptolarında yer alan, AKP’ye Barzani’yi tanımak ve doğrudan ilişki kurmak için “siyasal alan” yarattığına dönük “itirafları” hatırlanınca; adeta katline ferman yazan Edelman’la; celladıyla yani...
Üstelik... Kendi ağızlarıyla WikiLeaks’de “xxx” olarak kodlanan gazeteciler olabileceklerini açıklayan Çandargillerin, ABD’li meslektaşlarıyla(!) “Kürt açılımı”nın yol haritasını çizdiği, yahut çizilen haritayı hatmettiği Atlantic Council’de... Sadece bu “ilginç” buluşma bile gösteriyor ki Süzal, Ergin’in ABD ziyaretinin “önemi”ne dair yazdıklarında hiç de haksız değildi.
Kansu’nun dünkü köşesinde Polat’tan naklettiği “yeni ayrıntılar” şöyle: “WikiLeaks belgelerinin yayımlanmasından 48 saat sonra 2 Aralık’ta Washington’a gelen Adalet Bakanı Ergin’e, ABD Adalet Bakanı Holder’la görüştükten sonra Atlantic Council adlı araştırma kurumunda içeriği ve katılımcıları gizli tutulan bir toplantı düzenlendi. Bir kaynak, büyükelçiyken Ankara’dan Washington’a gönderdiği kriptolarla ortalığı karıştıran, Atlantic Council’in yönetim kurulu üyesi olan Eric Edelman’ın da katıldığı toplantıyı eski ABD Ankara büyükelçilerinden Ross Wilson’ın yönettiğini aktardı. Ergin’in, Edelman’la özel olarak ne konuştuğu ve WikiLeaks belgelerinin gündeme gelip gelmediği bilinmiyor. Atlantic Council için 2009’da David L. Phillips’in hazırladığı Kürt açılımı raporu büyük gürültü koparmıştı.”
Kansu devam ediyor: “Yılmaz Polat, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman ve 8 yargıcın da aynı günlerde ABD Adalet Bakanlığı’nın Denizaşırı Adli Takibatı Geliştirme Yardım ve Eğitim Dairesi’nin (OPDAT) davetlisi olarak 9 gün Colorado ve Arizona’da ”eyalet hukuk sistemi“ni incelediğini de anımsatıp temaslara boyut getirdi: ”ABD Adalet Bakanlığı, ziyaretin amacını ’profesyonel olabilme’ diye tanımlıyor. Amerikalılar, hâkim ve savcıların kendilerini nasıl geliştireceğini öğretmişler. “
Temaslar, Kansu’nun da dikkat çektiği gibi ”Türkiye’nin Güneydoğu’sunun karıştırılmasının hemen öncesine denk geliyor! “
Yani... Yeniçağ’ın o gün attığı manşete bir kere daha, bir de buradan bakın isterseniz!
Bakın ve düşünün; eğer ona aşık değilseniz siz celladınızla buluşur muydunuz?
+++
Diyojen oldu
adalet arıyor
Sinoplu ünlü filozof Diyojen, gündüz gözü elinde fener ile dolaşırmış. Bu halini soranlara da ‘Adam arıyorum, adam!’ diye çıkışırmış. Ben de 2011 yılında Türkiye’de adalet arıyorum, adalet... Erzurum’daki özel yetkili savcı Osman Şanal; Erzincan Başsavcısı Cihaner’i Ergenekon terör örgütü üyesi gibi gösteren soruşturma başlattı. Ve görev başındaki başsavcıyı, bir terör örgütünü basar gibi basıp içeri attırdı. Sonra HSYK bu rezalete el koydu. Osman Şanal’ın özel yetkisi alınarak kendisi düz savcı haline getirildi. Ve o dosya da Erzurum Özel Yetkili Savcısı Ender Karadeniz’e havale edildi. Bu savcının incelemesi gösterdi ki: Erzincan’daki soruşturmada İlhan Cihaner haklıdır. Peki, HSYK; uyduruk delille Erzincan işine el atan ve soruşturmayı bu haliyle baltalayan Osman Şanal ve öbür özel yetkililerden hesap sormayacak mı? Erzincan’da Ergenekon çetesi imal edenler, şu Deniz Feneri yolsuzluğunda neden böyle şiddetli davranmıyorlar? Almanya buldu, sorguladı, yargıladı, cezasını verdi bile. Biz ise tam üç senedir soruşturuyoruz. Soruşturma değil soğutma... Erzincan’da imzasız, sahipsiz bir mektubu bile belge yapanlar... Kayseri Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddiaları söz konusu olunca neredeler?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Babamızın malı
Sözcü’de Emin Çölaşan bir gazetecinin anı kitabını tanıtıyor. Satır arasında verdiği bir bilgiyi görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı... Söz konusu gazeteci bir gün İstanbul’daki özel bürosunda Recep Tayyip Erdoğan’la görüşüyor. Daha mesleğinin başlarında... Kısa bir görüşme yapıyorlar. Ardından Erdoğan telefonu eline alıyor, Yeni Şafak’ı arıyor. ‘Bu arkadaşı size gönderiyorum, gazetede köşe yazarı yapın’ diyor. Bir küçük anı, içinde ne bilgiler barındırıyor. Bir kere anlıyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın medyaya, medya sahibi olmaya, gazete yönetmeye ilgisi o yıllara dayanıyor. Dahası, Türkiye’de köşe yazarlığı düzeninin nasıl işlediğini de görüyoruz. Ve ‘bu köşeler babamızın malı’ mı bilmiyorum ama belli ki bazı gazeteler ‘babamızın malı’ olarak kullanılıyor demek ki.
Oray Eğin / Akşam
+++
Yalakanın bile ‘mert’i makbul
Biz zavallı ve aciz bir sivil iktidarla uğraşıyormuşuz, bu cengaverler ise yedi başlı statüko ejderhasına kılıç sallıyorlarmış.
Önemli kararların askerler tarafından alındığı, sivil iktidara ise sadece alınan kararları uygulama görevinin verildiği bir memlekette, statükoya muhalefet etmeyip sadece sivil iktidara muhalefet etmek, kelimenin tam anlamıyla alçaklıktır.
Ama durun bir dakika! Bu devran değişti... AK Parti iktidarı, “yeni statüko” haline geldi.
“Eski statüko”ya gelince... O artık resmen şamar oğlanıdır. Hapislerde süründürülmektedir, tutuklanmaktadır, hakkında açılan davalarla cebelleşmektedir.
İşte böyle bir ortamda... Bir taraftan kudretli sivil iktidara yalakalığın şahını yapmak, bir taraftan da “Biz iktidarı övüyoruz ama statükoya da acayip muhalefet ediyoruz” demek... Kelimenin tam anlamıyla yalakalık perdelemektir. Bu tür perdelemelere tenezzül eden yalakaları gördükçe, insan ister istemez yalakanın da mert olanını aramaktadır.
Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Sonunda keşfeden biri çıktı
TRT’den al haberi;
Habertürk’ün, kocası Erivan’da Amerikan görevlisi, kendisi The Economist temsilcisi olan açılımcıbaşısı Amberin Zaman ile NTV’nin “Banu Güven artı inleyen nağmeler”i artiz oluyormuş...
“Rol kabiliyetleri”ni Caner Alper ve Mehmet Binay’ın keşfettiği ikili, bir “gay”in “namus cinayeti(!)”ne kurban oluşunu anlatan Zenne adlı filmde, Hintli kız kardeşleri canlandıracaklarmış...
(Ha Amerikan sömürgesi ha İngiliz; rol yapmalarına gerek kalmayacak anlaşılan...)
Rabbim;
Zenne rolü için de Ahmet Altan’ın keşfedilmesini...
Filmi oynatan salonların tıka basa dolmasını ve bugüne kadar ekranda göz süzerek, saç savurarak kameralara oynama konusundaki yeteneklerini konuşturan ikiliye yeni bir kariyeri;
Haliyle de, NTV izleyenleriyle, Habertürk okurlarına ızdıraplarının dindiği günleri nasip eder inşallah!
+++
KISA... KISA...
Hürriyet’in eski başyazarı Oktay Ekşi, kendisinden, “Okuduğunu anlamayan bir gariban” diye söz eden Star Yazarı Mehmet Altan’a, yazısının “aşağılayıcı, küçük düşürücü, husumete neden olacak nitelikte” olduğu gerekçesiyle 10 bin TL’lik tazminat davası açtı.
17 Ekim’de boyut değiştiren ve uzun süredir tanıtım amacı ile 25 kuruşa
satılan Radikal dün itibarıyla fiyatını
50 kuruşa çıkardı.
TGRT Haber, Küçükçekmece Belediyesi Basın Danışmanı Yavuz Karakoç’u kadrosuna kattı. Karakoç daha önce CNNTÜRK, 24 ve TV8’de polis muhabiri olarak çalışmıştı.
+++
Halkı ‘uyuşturucu bağımlılığı’na teşvik
Sabahtan akşama kadar ya “History Channel” ya da “National Geographic”de “belgesel” izlememize, hadi en fazla Lost’tur, Gossip Girl’dir; “trendy” dizilere şöyle bir bakıp geçmemize rağmen, nasıl oluyorsa yıllardır Behlül’ün amcasının karısıyla zinası, Leyla’nın Necla’nın sevgilisini, Necla’nın Leyla’nın kocasını ayartışı, Fatmagül’ün suçu yokken “kirlenişi!” reyting patlaması yapıyordu!
Tam “sektör” çuvaldızı kendisine batırmaya hazırlanıyordu ki, tam daha çok reklam, daha çok reyting uğruna yapılan emek sömürüsü, düşen kalite sorgulanmaya başlanmıştı, sanatçılar Kürt açılımı kahvaltılarından filan fırsat bulup ilk defa asli görevleri için sokaklara dökülmüşlerdi ki...
Siyasiler tam dizilerin “değerleri yozlaştırdığı”na, sosyal cinnetin, suç oranlarındaki artışın, sapkınlığın normalleşiyor oluşunun beyaz camla ilintisine, uzmanlar “dizilerde vaat edilen”le “gerçek” arasındaki tezatın neden olduğu “ruhsal çöküntü”ye dikkat çekmeye başlamıştı ki...
Şaka gibi bir proje geldi Star TV’den; “Hayatımız dizi oldu” diye yakınırken, şimdi hayatımızın dizi olduğunu ispat için yarışacağız sayelerinde! Hem de ailecek!
Katılanlara, yerli ve yabancı dizilerle ilgili 10 soruyu doğru cevaplamaları halinde 500 bin TL’lik büyük ödül vaat eden “Hayatım Dizi” adlı yarışmada, üç kişilik “aile takımları” rekabet edecek!
Ergen bedenler/zihinlerin ÖSS, OKS, ÖYS vs. için büründüğü “yarış atı” formunda anneler, babalar, nineler, dedeler, halalar, teyzeler, amcalar, dayılar görmeye hazır olun. Sınavda buradan da soru çıkabilir diye biraz daha okuyan gencin odasından sızan ışık huzmesi, “yarışmada buradan da soru çıkabilir” deyip “biraz daha dizi izlemeye” başlayacak olan evlerdeki renkli cam patlaması yanında pek cılız, pek sönük kalabilir...
Vardiya sistemine geçebilir kimi haneler; kolay değil onlarca kanal, yüzlerce dizi var, mecbur gece yarısından sonraki “tekrar” kuşaklarından takip edilecek kimileri!
Ve uzun zamandır görülmeyen “imece”yi yeniden keşfedebilir kimi mahalleler; 3 numaralı daire Ezel’i izlerken, 5 numaralı daire Kurtlar Vadisi’ni; üst kattakiler Arka Sokaklar’ı izlerken alt kattakiler Arka Sıradakiler’i izleyip, reklam aralarında ders pardon dizi notlarını paylaşabilirler birbirleriyle...
Mesela anneler artık şöyle seslenebilir mutfaktan:
“Oğlum bırak şu ödevlerini, okuyup da ne olacaksın, ben şu soğanı kavurana kadar kaldığım yerden izleyiver Karadağlılar’ı!
Haliyle tek televizyon devri bitti; bir eve en az üç televizyon lazım; mutfağa, salona, çocuk odasına... Aslında buhar sorunsalını çözecek bir mimarla anlaşıp; banyo duvarına da monte etmeli bir tane; duştu, tıraştı, diş fırçalama, yüz yıkamaydı derken az buz zaman geçmiyor banyoda da!
Ha bir de... Bilgisayar başında çalışan personelin verimi düşebilir bu ara... Netten gizli gizli dizi izleyebilir mesela muhasebe müdürü, yönetici asistanı... Üç beş hesap karışır, üç beş randevu aksar ama mazur gör patron, 500 bin TL var ucunda!
***
Bakmayın şakaya vurduğuma topluma ”eğer hayatın dizi olursa sana 500 bin TL veririm“ vaatinde bulunan bir medya düzeninin bundan sonraki muhatabının yasalar olması gerektiğine inanıyorum. Böyle bir girişimin, halkı ’uyuşturucu bağımlılığına teşvik’ten farkı yok çünkü benim gözümde; sonuçta uyuşturmuyor mu zihnimizi, köreltmiyor mu hassasiyetlerimizi, bağımlısı olmaya özendirilen diziler de!
+++
MİNİ YORUM
“Çok iyi teklif” kaç TL eder?
Uzun yıllar Beşiktaş ve Milli Takım’da forma giyen Sergen Yalçın bu kez “futbol yorumcusu” olarak yaptığı transferle konuşulacak. NTV’den TRT’ye geçen Yalçın “sezon ortasında” gerçekleşen “transferine” gerekçe olarak, “TRT’den gelen çok iyi teklif”i göstermiş. TRT kriterlerine göre “çok iyi teklif”in takriben kaç bin TL’ye denk geldiğini açıklamak da kurumun genel müdürü İbrahim Şahin’e düşer artık...