Cehaletin barbarlığı, şiddetin coğrafyası!

Kadına yönelik vahşetin sadece mekanları değişmedi, gerekçeleri ve yöntemleri de değişti bu ülkede!..
Toplumun bir bölümünü bunalımın cenderesinde, kurtlar vadisi figürlerine dönüştüren sosyo ekonomik çıkmazlar, sadece mafyatik eylemleri, aşiret ve aile kavgalarını değil, ne yazık ki kadına şiddeti de doruğa çıkardı...
Peki, yalnızca coğrafya ve yöntem mi değiştirdi kadına şiddet?.. Ne yazık ki değil...
Toplumun, bağnazlık- dincilik-yoksulluk ve feodalite çıkmazında şekillendirildiği Doğu kentlerinde, 1990'larda zirveye çıkan "töre" cinayetlerinde tetiği çeken mekanizmanın yanısıra, gerekçeler ve azmettiricilerin yaklaşımları da çok farklıydı!..
1990'dan 2010 yılına kadar kendini en barbarca yöntemlerle gösteren "töre cinayeti" adı altındaki kadına şiddet eylemleri sadece Türk basınını değil, yabancı gazeteleri de uzun süre meşgul etmişti...
Peki, özellikle Güneydoğu'da ve daha sonra da Doğu insanlarının töreleriyle birlikte göç ettiği İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde, kadını esaret altına alarak ölüme mahkûm eden o karanlık çarkın sistemi nasıl çalışıyordu?..

Feodalite, direniş, vahşet!..
Pembe dizilerin toplumu etki altına aldığı 1990'larda, "Dallas" benzeri entrikalar televizyonun hakimiyetiyle farklı yaşam biçimlerini çekici hale getirirken, bu "kültürel" ve "ahlaki" yabancılaşma, Doğu kentlerinde ve muhafazakar coğrafyalarda gençlerle aşiret hakimiyetini dayatmaya çalışan feodal kesimler arasında büyük çatışmalara yol açtı...
2000'li yıllardan itibaren ise internetin yaygınlaşmasıyla farklı kültürlere tanıklık eden gençler töreye başkaldırırken, şeyh-ağa ikileminde toplumu zapturapt altında tutmak isteyen feodalitenin kanlı direnişiyle karşılaştılar...
Unutulmasın ki; Urfa gibi kentlerde pembe dizi izlediği, sinemaya ve pastaneye gittiği ya da "adı radyoların istek programlarında anons edildiği için" aile baskısına maruz kalan onlarca genç kız, sokaklarda boğazları kesilerek ya da traktörlerin altına atılarak katledildi!..
Kadına yönelik vahşete tepkilerin yoğunlaşması, yasal yaptırımların ağırlaştırılması ve olayların sosyo-kültürel yaralar açması nedeniyle, adına "töre cinayeti" denilen vakalarda son yıllarda düşüş yaşansa da, konu kadına şiddet olunca olaylar coğrafya ile birlikte gerekçe, yöntem ve fail de değiştirdi!..

Kadın her yerde hedef...
Evet; ülkenin onlarca kentinde kadına şiddetin yanısıra, töre ya da başka gerekçelerle işlenen cinayetler de artarken, gazetelerde artık Güneydoğu kentleri manşetlere çıkmıyor...
Olayların failleri de artık şeyh-ağa çemberinde tetikçiliğe zorlanan cahil ve bağnaz bırakılmış gençler değil..
Cinayetler artık "beyaz yakalılar" diye tanımlanan çevreler, kadına şiddet ise şöhret budalası şarkıcı-artist bozuntularıyla sözde okumuş-aydın kesimlerle varlıklılar arasında da artıyor... Kurbanlar ise yine 2000'li yıllarda Doğu kentlerinde olduğu gibi, eğitimsiz-korumasız genç kızlar değil... Eğitimli-varlıklı toplumda tanınmış kadınlar da şiddet ya da cinayet kurbanı...
Velhasıl; şiddet ve cinayetler Kırklareli'nden İstanbul'a, Antalya'dan Samsun'a ve Ankara'dan İzmir'e kadar, her inanç kesimi, etnik grup, meslek ve eğitim farklılıkları arasında, toplumun büyük bir yarası olarak kadınları vurmaya devam ediyor...
İşte 2020 yılında, 42'si İstanbul, 26'sı İzmir ve 15'i de Ankara'da olmak üzere 300 kadın öldürülmüş 171 kadın şüpheli biçimde ölü bulunmuş...
2021'in Ocak ayında ise 23 kadın katledilmiş, 14'ünün ölümü şüpheli görülmüş...
Son bir yıldaki vahşet tablosu da gösteriyor ki, kadına şiddetin perde gerisinde artık sadece aşiret baskısı, bağnazlık-gericilik, cehalet ve yoksulluk yok...
Kadın cinayeti artık bir coğrafyanın sorunu da değil...
AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana zirve yapan kadına şiddet ve cinayetler neredeyse Türkiye'nin 60 kentinde vahşete varan olaylarla, (pompalı, satırlı) cinayetlerle toplumu sarsıyor...
Bugün "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü..."
Yazının başından itibaren sıralanan saptamalar da kanıtlıyor ki, Türkiye'de konu kadın olunca, "emek" meselesi ya da emek sömürüsü bir numaralı sorun değil...
Asıl sorun; feodalite-bağnazlık ve cehaletin ardından, Türkiye'nin içine savrulduğu karanlık dönemin, işsizlik-yoksulluk ve bunalım üçgenini büyüterek, en kolay hedef olarak kadını vurmasıdır...
Türkiye'de kadın cinayetlerine karşı en çok kitap ve yazı yazan bir gazeteci olarak, 8 Mart'ların artık kadına şiddetle gündeme gelmesini istemiyorum...

Yazarın Diğer Yazıları