Çeçenlere yönelik suikastlar ve Türk istihbaratı
KGB, SSCB’nin istihbarat servisinin adıydı. Rusya’nın istihbarat servisi FSB de KGB’nin kanlı mirası üzerine inşa edildi. Rus İstihbarat Servisi FSB’nin marifetlerine bakılırsa KGB’den hiçbir farkının olmadığı görülür. Rus İstihbarat Servisi, eski Çeçenistan Devlet Başkanı Zelimhan Yandarbiyev’i 2004 yılında düzenlediği bir suikast sonucu Katar’da öldürdü.
Kendisi de eski bir KGB ajanı olan Rusya Başbakanı Viladimir Putin, FSB’yi tamamen kontrolü altında tutmaktadır. Rusya’nın yeniden toparlanış aşamasında yaşanan Çeçen özgürlük mücadelesini acımasızca ezen Putin, Çeçenistan dışına kaçan direnişçilere karşı adeta bir sürek avı başlatmıştır. Putin, FSB’ye Çeçen direnişçiler için “Onları fare deliğine bile saklansa bulup yok edeceksiniz” talimatı vermiştir. Bu talimat sonrasındadır ki Türkiye’ye sığınan Çeçen direnişinin komutanlarına yönelik suikastlar başladı. Ruslara karşı albay rütbesiyle savaşan Gazi Edilsultanov 18 Eylül 2008’de Başakşehir’de boş bir arazide kafasından vurularak öldürülmüş olarak bulundu. 9 Aralık 2008’de de Ümraniye’de Çeçen komutanlardan İslam Canibekov, vurularak öldürüldü. FSB’nin Türkiye’deki suikastlar serisi 27 Şubat 2009’da Zeytinburnu’nda Ali Osaev’in öldürülmesiyle sürmüştür. Sızan bilgilere göre FSB, öldürmek için 35 Çeçen’in listesini hazırlamış. Bunlardan altısı Türkiye’de. Üçü öldürülmüş üçü de öldürülmek üzere Rus ajanları fırsat kollamaktadır.
İstanbul’da işlenen bu seri Çeçen cinayetleri, ülkesinde Çeçen mülteci yaşayan Fransız istihbarat birimlerini de harekete geçirmiştir. Bu yüzden on kişilik bir Fransız heyet Çeçen cinayetleriyle ilgili olarak bilgi almak üzere Türkiye’ye gelip istihbaratçılarla görüşmelerde bulunmuşlardır.
Birbirlerini izliyorlar!
Türkiye’de işlenen “Çeçen” cinayetlerinin anlamı çok büyüktür. Türkiye, Çeçenistan’da Şeyh Şamil’in torunlarının Ruslar tarafından ezilmesini önleyememiştir. Bunun anlaşılır nedenleri olabilir. Ancak Türkiye topraklarında bu cinayetleri Rus ajanlarının ellerini kollarını sallayarak gerçekleştirebilmiş olmalarının hiçbir mazereti olamaz. Türkiye, kendisine sığınmış insanların özellikle de Çeçen direniş liderlerinin güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu Türkiye için hem tarihi, hem dini, hem de milli ve insani bir görevdir. Bu konuda yapılan bir ihmal varsa her makamdaki görevliden bunun hesabı sorulmalıdır.
Diğer yandan Türkiye’deki istihbarat birimleri “telekulak” , “ortam dinlemesi” , izleme vb. faaliyetler adı altında neredeyse bütün yurttaşlarını izlemeye almıştır. Öyle görülüyor ki, Türkiye’de istihbarat kuruluşları birbirlerini ve kendi yurttaşlarını izlemekten dışarıdan gelen yabancı ajanların faaliyetlerini izlemeye yeterince yoğunlaşamıyor. Fransız istihbarat birimleri henüz kendi ülkelerinde Çeçenlere yönelik bir suikast olmamasına rağmen proaktif davranarak Türkiye’ye gelip, Rus ajanlarının yaptığı bu cinayetlerin işlenme biçimleri hakkında bilgi toplayarak, muhtemel suikastları önleyici hazırlık yapmaları ilginç değil midir? Herhalde kimse Türk istihbarat birimlerinin zekâsının Fransız istihbarat birimlerinin zekâsından daha düşük olduğunu iddia edemez. Demek ki sorun istihbarattaki öngörü, öncelik ve yoğunlaşmayla ilgilidir.
Türkiye’deki istihbarat birimleri dedikodu, söylem, efsane ve lakırdılardan sanal terör örgütü icat edecek yerde, herkesin gözleri önünde profesyonelce işlenen Çeçen cinayetlerini ve arkasındaki güçleri ortaya çıkarmalıdır. Çeçen toplumuyla birlikte bütün Türk milletini tedirgin eden bu cinayetler mutlaka aydınlatılmalıdır.