Çay bahçesinden AVM'lere
Söz verdiğim gibi bu Pazar'ı senarist, yönetmen ve şimdi de oyuncu Müfit Can Saçıntı'nın açtığı yola ayırdım. Onunla tanışmama, patronu Birol Güven aracı olmadı. Bunun sebebi Kadir Çöpdemir'in bana tamamen yalana dayalı bir saldırısı neden oldu. O gün bugündür Çöpdemir'den fazla hazzetmem. Hele, iktidara yakın gözüküp nemalanmasını gördükçe sözünü ettiğim duygularım daha da güçlendi. İşte böylesi bir ortamda Saçıntı'nın yolladığı kasetle aleyhimdeki tezviratı boşa çıkardığımı itiraf etmeliyim.
Müfit Can Saçıntı'yı Gündem Özel'de görünce oturup sonuna kadar izledim. Deniz Bayramoğlu'nun sorularına cevaplarına bayıldım. Tanıtımdaki "Mandıra Filozofu" lafı cuk oturmuştu. Oysa, Müfit bugünlere kolay gelmedi. Hesapladım tam 50 yaşında. Levent Kırca'nın -o da iyi dostumdu- Hodri Meydan'ında başlayan macerası bugün zirveyi yakalamış bir Müfit'i yarattı. Bu sanatçının söylediklerini anlamak için iki kere dinlemek zorunda kalabilirsiniz.
Bir tespit
Kendinin de kabullendiği gibi -sese/konuşma kusuru- birinin bugünlere gelmesi büyük başarıdır. Artık Türkiye'nin genel problemi hâline gelen AVM'leri hicvedişi bir şaheserdi. Konuşmacı, aslında stand-up'cı olarak davet edildiği bu yerlerle dalga geçişinden benim söz etmem fazla yetersiz kalır. Ancak, Saçıntı'yı izleyerek tadına varabilirsiniz. Ne mutlu ki ben bunu bire bir yaşadım.
Tek takıldığım nokta 1980 öncesi İstanbul'unu anlatışıydı. O yıllarda en fazla 12 yaşında olan Müfit Can'ın şehrin denize girme yerlerinden ve semaverli çay bahçelerinden bahsedişi biraz zayıf kaldı. Saçıntı'nın hayal meyal hatırladığı seneleri ben iyi yaşadım. Çünkü aramızdaki yaş farkı 20'nin üstünde.
Günümüzün taş yığını hâline getirilmiş Zeytinburnu'nda bile çok sayıda bu tip bahçe ve yazlık sinemalar vardı. Yol olmadığından trafik de yoktu. Halk yürüyerek deniz kıyısına ulaşır ve gece yarısına kadar çekirdek çitlerdi.
Ayırım büyüyor
Semaverli mekânlar, AVM'lerle kıyaslanamaz. Aradaki ödeme farklılığı hesaplanınca yeni akım merkezler için sadece "soygun yeri" diyebiliriz. Geçenlerde yeni bir şey daha öğrendim. Kılık kıyafetleri yüzünden içeri sokulmayanlardan söz ediliyordu. Demek ki bu gidişle AVM'ler sayesinde yakında Hindistan'daki kast sistemi bize de taşınacak.
Saçıntı-Bayramoğlu söyleşisinde önemli başlıklardan biri de İstanbul'un trafik sorunuydu. Gerçekten mega kentte bir yakadan öbür yakaya geçiş artık cehennem azabı hâline geldi. Raylı sistem, deniz hattı ve diğer ulaşım imkânları felaket durumda. Ataköy'den Kadıköy'e ulaşımın dört saat sürdüğü günler var. Oysa aynı sürede Frankfurt'a gitmek mümkün. Hatta daha kısa zamanda.
Yarı mutluyuz
İstanbul Üniversitesi'nin bir anketine değineceğim. 30 yıl önce Şavşat'tan Esenyurt'a gelip yerleşen ailenin yaşlıları bir kere bile vapura binmemişler. Anlaşılan her tarafı denizle çevrili kentte yaşayıp denizi televizyonda görenlerimiz var.
Yeri geldi Birleşmiş Milletler'in mutlulukla ilgili raporuna da değinelim. Araştırma kapsamına alınan 156 ülke arasında Türkiye 74. sırada.
Bir zamanlar
Bugün eski Beyoğlu'ndan söz etmeye kalksak kiminle konuşabiliriz. Atlas sinemasının hemen karşısındaki Foto Hikmet'i bilecek kaç kişi kaldı? Hikmet'in motosikletini bilen herhâlde bir ben bir de Hüseyin Movit var.
Movit deyince, onun İngiliz yapımı Jaguar (Mark 5) marka otosu vardı. Bugün fabrikası Hintli TATA Motors tarafından satın alındı Land Rover ile birlikte. Movit az yedek parça sıkıntısı çekmedi. Tanıdıkları ona İngiltere'den takviye yaparlardı.
Değişenler
Bırakın İstanbul'u tüm Türkiye'nin sembolü olmuş Liman Lokantası artık jet sosyetemizin eğlence mekânı. Karaköy'ün şirin esnaf lokantaları birer Irish Pup'a dönüştüler. Rıhtımdan kalkan ve sözüm ona zafer kutlamalarına giden Kadeş vapurunun direğine çekilen iç çamaşırlarını bilen kaç kişi var dersiniz? Bu da kötü bir anı da olsa kayda geçenlerden.
Gördünüz işte Müfit Can Saçıntı bizi alıp nerelere götürdü. Gün gelir, biz de çeker gideriz. O da oturup bunlardan söz eder. Telefonda dediği gibi "Bir Burhan abi vardı" diye söze başlar. Saçıntı'yı gözlerinden öpüyorum.
...
GÜNÜN SÖZÜ
En korkulacak an, zafer anıdır. Napoleon Bonaparte