Çavuşoğlu, Muallim ile kucaklaşır mı?..
Gelenlere gidenlere, telefon görüşmelerine bakarsak; Türkiye'nin hem tüm dünyada hem de bölgesel ölçekte bugünkü konumunu nereye koyacağız?.. Gerçekten dünyada ve yakın coğrafyada çok etkin ve kilit bir durumda mıyız? Yoksa tam bir açmazın içine girdik de gırtlaklanmaktan kurtulmak için canhıraş bir şekilde çırpınıyor muyuz?.. Hem Trump'un hem de Putin'in eş zamanlı "en yakın dostum" söylemelerini hayra mı yormalıyız?..
Aslında, çapulcu başı Barzani'nin gayrimeşru referandumu ile fotoğraf o kadar netleşti ki... Gerçekler satır aralarından da çıktı. Fışkırıyor adeta!.. Bakın, R. Erdoğan, defaten yaptığı konuşmalarda Barzani'nin kendilerine gelip istişare etmemesinden şikayetçi oldu. Kimse de çıkıp "adam bağımsız Kürt devleti kuruyor, gelip de sizle neyi istişare edecekti" sorusunu sormuyor. Aldatılmışlıkları ile namlı Erdoğan en son ne demişti;
"Sen kalkıp, böyle bir adımı atarken, 'soralım' demiyorsun. Türkiye, tabii ki buradaki süreci yorumlayıp, ona göre adım atacaktır. Açıkçası biz son ana kadar Barzani'nin böyle bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk. Demek ki yanılmışız. İlişkilerimizin tarihteki en iyi seviyesinde olduğu bir dönemde, önceden hiçbir danışma ve görüşme yapılmadan alınan bu karar, açıkçası ülkemize de ihanettir."
Ankara'nın derin kulislerinde çok konuşulan bir soru var; "Barzani gelip de referandumu istişare etseydi, kendisinden ne istenecekti veya ne gibi temennilerde bulunulacaktı? Hangi makul ve mantıklı bir şarta bağlanabilecekti? Bu tartışılabilmesi söz konusu bir durum muydu?"
Kibarca formüle edilen bu soru ortada... Bir zamanlar, Irak Başbakanı Haydar el İbadi için "sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin" tavırlarında gelinen son da ortada!..
Ne bıraktık geride?..
"Katil Esed."
ADSIZ'ın sıkı takipçileri uzun zamandır Türkiye ile Esad rejimi arasında yürütülen kapı arkası diplomasi çalışmalarını bilirler. Putin-Erdoğan zirvesi ardından, Suriye'nin toprak bütünlüğüne vurgu yapılan ortak açıklamada Rus lider kameraların karşısında ne demişti;
"Bu çatışmasızlık bölgesinin inisiyatifi mayıs ayında Sayın Erdoğan ile Soçi'de yaptığımız görüşmede ortaya çıkmıştır. Bu çatışmasızlık bölgelerinin yerine getirilmesi çalışmaları gerçekten zor oldu. Gerek Suriye ihtilafının tarafları için gerekse Astana sürecinin garantör ülkeleri Rusya, Türkiye ve İran bakımından zor oldu. Ancak bütün zorluklara rağmen önemli bir başarıya imza attık. Bu başarı özellikle dostum Sayın Erdoğan'ın girişimleri ve iradesi sayesinde mümkün oldu."
Putin ,Erdoğan'ı neden böyle onore etti?.. Dişli, bir sebebi olsa gerek!.. Birazdan geleceğim... Bir de Rusya liderinin, aynı açıklamada, Suriye ve bölgedeki sorunların çözümü hakkında iki ülkenin dışişleri bakanlıkları, askeri yetkilileri ve istihbarat birimleri arasında çalışmaların etkinleştirilmesinde anlaştığını aktarmasını notumuza ekleyelim. Bakın şimdi, Ankara'nın etkin koridorlarında neler konuşuluyor:
"Esad'ın adamları ile bizimkiler Astana'da alt düzeyde görüşmeler yaptı. Ardından askeri düzeyde görüşmeler de yapıldı. Şu anda Suriye ile Türkiye arasında diplomatik temaslar alt düzeyde devam ediyor. Esad ile Erdoğan'ın bir araya gelmesi zor görünüyor. Ancak, Dışişleri Bakanları bir araya gelerek sorunları çözebilir. Erdoğan'ın buna sıcak yaklaşımı Putin'e aktarıldı. Esad ile bizimkiler arasındaki teması Putin ve ekibi sağlıyor. Şu ana kadar bu noktaya kadar getirdiler işi."
ABD taşeronluğu yüzünden Orta Doğu bataklığına saplanan Türkiye'nin İdlib ve Afrin'e tek başına operasyon düzenleyemeyeceği aynı Kuzey Irak gerçeğinde olduğu gibi ortada. Çünkü, çıplak gözle sınırlarımıza bakıldığında, zorlanacak Kürt ve terörist akını ile Hatay'ı kaybetmemiz bile söz konusu olabilir. Eldeki seçenek ne şu anda?.. Ankara'daki gözlemciler şöyle yorumluyor:
"Türkiye'nin önünde tek bir seçenek kaldı. O da İran, Esad ve Irak merkezi hükümetini tanımak. Bunu mecbur yapacak. Esad ile bu yüzden görüşmeye mecburlar. ABD, Türkiye'nin istediğini vermiyor. Türkiye'nin ilk önceliği PKK/PYD. Bu nedenle Barzani'nin isteklerini her an için kabul edebilirler. Barzani kendi bölgesinde istediğini yapacak, Türkiye buna ses çıkarmayacak. PKK/PYD'yi ancak böyle defedebilirler. Önümüzdeki günlerde yavaş yavaş kamuoyunu alıştırarak bunu kabul edecekler. Tek çıkış yolları Barzani'nin bölgedeki durumunu kabul etmek ve yine PKK ve PYD'yi kontrol altına almasını sağlamak. Başka şansları yok. Esad ile de görüşüp kendi tarafını kontrol altına almasını isteyecekler. Başka seçenekleri yok.
İran bölgeye sadece siyasi açıdan değil, ekonomik açıdan sahip oluyor. Türkiye esas buna dikkat etmesi gerekiyor. Türkiye, Esad ile barışacak, İran ile masaya oturup dikkatli bir şekilde hareket edecek. Yani Türkiye koridor oluşturmak istemiyorsa, topraklarına terörist gelmesini istemiyorsa o zaman buraya operasyon yerine Esad ile başka diplomatik çözümler aramak zorunda..."
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'dan sonra yarın da R. Erdoğan İran'a gidiyor. Dönüşte ne olur?.. Ankara'nın derin kulislerinde konuşulanlar yabana atılacak cinsten değil. Bir de bakarsınız, önümüze Mevlüt Çavuşoğlu ile Velid Muallim'in tokalaşan fotoğrafları düşüverir!.. Ne olacak Türkiye Cumhuriyeti devletinin saygınlığı, onuru, itibarı?.. "Durun şimdi... Önce bir canımızı kurtaralım mı" diyeceğiz!.. Başka seçeneğimiz kalmadı mı?..