Çarpık hançerin son darbesi!..
Bu ülkenin yarınlarını düşünenlerin zihninde en çok beliren soru bellidir aslında;
"Yarın bu ülkenin çocuklarına, bu ülkenin topraklarında ne bırakacağız?.."
Bu sorunun yanıtı için "kaygı duymayan yoktur" diyeceğim ama nafile...
Çünkü bu sorunun yanıtı sadece sosyo ekonomik yıkımlar içerisinde değil...
Yalnız başına siyasetin içerisinde de değil bu sorunun yanıtı, sporun içinde de değil...
Yaşamın her alanında, insanları kucaklayan doğanın tam içerisindedir bu sorunun yanıtı...
Küresel ısınmada, denizlerin kirliliğinde, doğanın katledilmesinde ve gökyüzünün artık nefes alınamaz hale getirilmesinin ortasında, kentlerin birer beton yığını haline getirilmesinde aranmalı bu sorunun yanıtı...
Sosyal medyada "eskiden İstanbul" adı altında sergilenen tarihî fotoğraflara bakınca da kuşkusuz insanın gözüne keskin ve zehirli bir diken gibi batan nesneler en çok devasa metropolün göbeğinde çıkıyor karşımıza...
Anadolu'nun tüm kentleri bir yana; İstanbul, soylu geçmişiyle yıkımlara yıllardır direnirken, imar çarpıklığının henüz şehirleri yağmalamadığı süreçten kalan ve birer gümüş küpe gibi sokakları, caddeleri, ilçeleri süsleyen tarihî yapılarını neden tek tek kaybetmeye başladı acaba?..
Nereye sürükledi gecekondu sarmalı İstanbul'u?..
Şehirleri adeta zehirli yılan gibi saran kentsel erozyonlar ne zamandan bu yana rant hastalıklarının çıkmazında, İstanbul başta olmak üzere Anadolu kentlerini cehenneme çevirdi ve insanlık bu yıkımlara neden yeterlice direnmedi?..
Doğasını kaybeden ve betona hapsedilen insanlık, sığındığı yaşam alanlarındaki yıkımlara sessiz kalarak kendi nefes borusunu da kesmedi mi?.. Ne zamana kadar sürecek bu gaflet?..
Kanunsuzluğu körüklemek...
İnsanlığı kentlerin çarpıklığı içinde çıkmaza sürükleyen en büyük gerekçe bellidir aslında...
Hepimizin içinde yaşadığı şehirler son yıllarda pervasız taarruzlara uğradı ve küçük çevreci gruplar dışında herkes izlemekle yetindi vahim gidişatı.. Toplumun önemli kesimi de ne yazık ki nemalandı bu çarpıklıktan!..
Yıllardır her siyasal iktidarın insafsızlığında ısrarla betona teslim edilmesine rağmen, son yıllarda olduğu kadar kirlenmemişti şehirler.
Çarpık yapılaşmanın girdabında bu kadar savrulmamıştı kentler...
En çok son 16 yılda yeşil alanları katledildi, doğası tarumar edildi, parkları yağmalandı, dereleri kurutuldu ve gecekondulaşmanın ardından rant kulelerinin insafsızlığına terk edildi şehirler...
AKP için belli ki bu da yetmemiş olacak ki, gözünü rant bürüyen siyaset, devletteki ekonomik sarsıntıyı ve bütçe açıklarını da kentleri arkadan hançerleyerek kapatma peşine düştü!..
İşte geçtiğimiz aylarda karşımıza bir de "imar barışı" adı altında, kentlere açılmış bir savaşın yıkım planı çıktı ve olan yine şehirlere-doğaya oldu...
Vergisini ödeyen, projesini çizen, harcını yatıran ve yasal ölçüler içerisinde, doğayı kirletmeden, imar çarpıklığı yaratmadan, gecekondu istilasının üzerine briket koymadan evlerini yapan insanlara ihanet edilmesinden başka bir şey değil "imar barışı" talanı!..
Söyler misiniz, ne suçu vardı yasalara uyan insanların?..
Gecekondu ya da arazi mafyası şehirleri, ormanları, deniz kıyılarını yok ederken, şehirlerin ortasına kapkara yapılar kondurulurken, diğer yanda yasalara uyan ve ömür boyu ev taksiti ödeyen yurttaşların suçu neydi?..
Şehirlere kirli taarruz!..
AKP'nin ülkeyi yönettiği son 16 yılda her şey çok hızlı kirlendi bu ülkede...
Siyaset kirlendi, spor kirlendi, sosyal yaşam kirlendi, ülkenin neredeyse tamamı güvenlik sorunları içerisinde kaos çıkmazına sürüklendi ve en önemlisi de şehirler hızla bozuldu...
Son yıllarda "kentsel dönüşüm" adı altında, daha önceleri üç beş apartmanın olduğu sokaklara 25-30 kat yüksekliğinde devasa blokların dikilmesi yetmemiş olacak...
İktidar onunla da yetinmedi ki, kentsel dönüşüm adı altındaki çarpıklığın, yani sokakları-caddeleri dar eden, parkları yok eden, bulvarları çıkılmaz hale getiren ve en önemlisi de gökyüzünü kulelerin kirliliğine hapsederek insanların nefes almasını engelleyen çarpıklığın ardından başka yıkımları da dayattı...
1970'lerden sonra her seçim öncesi ahtapot gibi kentleri saran gecekondulaşma son 16 yılda belediyeleri kıskaca alan rant/rüşvet rezaletinin ardından şehirleri adeta cehenneme dönüştürdü...
İmar çarpıklığı parkları, yeşil alanları, ve ormanları bile yağmalarken, İstanbul'u sarsan 1999'daki depremin ardından oluşturulan toplanma alanlarını bile ranta açarak, insanlığa en büyük ihanet yaşatıldı...
Yarın İstanbul'da büyük bir deprem olursa, bırakan insanların toplanma alanlarını aramasını, ilk yardım için çeşitli semtlere yerleştirilen deprem konteynerlerinin yerini bile bulamayacak insanlar...
Yıkım rantının bilançosu...
Peki, son büyük yıkıma ne demeli?..
1970'lerden sonra, gecekondu ve arazi mafyasına neredeyse en büyük tavizin verildiği son aylardaki büyük rezalete ne demeli?..
İnsanların adeta yasalara karşı çıkmasını da teşvik eden ve bunun karşısında yasalara uymayanların da önünü açarak eşitsizliği körükleyen "imar barışı" adı altındaki rezalet uygulamaya ve yağmayı andıran sonuçlarına ne demeli?..
Başıboşlukla kentlerin ortasına adeta yıkım dinamitleri yerleştiren AKP iktidarı "imar barışı" adı altında, şehirlere, mimariye ve doğaya savaş açarak ne kazandı acaba?..
Uyumsuzluklar, kuralsızlıklar, yasadışılıklar işte "imar barışı" adı altında sergilenen rezaletin ortasında bütün başıboşlukları gözler önüne seriyor artık...
Yani, eskiden yapılmış ruhsatsız çarpık yapıların sahipleri değil, tam aksine yasadan yararlanarak yeşil alanlara, hazine arazilerine ve hatta tarihi SİT alanlarına alelacele inşaat yapanlar da "barış" adı altındaki ranttan yararlanarak kentlere biraz daha taarruz ettiler...
Ortaya çıkan tablonun bilançosu çok vahim ama devlet belli ki bu çarpıklıktan elde ettiği ranttan çok mutlu!!!
Kentler yağmalanmış, yıkılmış kimin umurunda?.. Parklar tüketilmiş, yeşil alanlar yok edilmiş, sokaklar daralmış, insanlar yürüyemez hale gelmiş ve canlılar gökyüzünün hapsedilmesi yüzünden nefes alamaz hale gelmiş kimin umurunda?..
İşte AKP'i bir bakan "imar barışı" adı altındaki rant keşmekeşinin sonuçlarını böbürlenerek açıklamış...
İmar barışı rant çarkına 9 milyon 210 bin kişinin başvurduğunu ve 10 milyar 350 milyon TL toplandığını gururla açıklamış AKP'li bakan...
Şehirleri beton cehennemine çevirmek yetmemiş gibi "kaçak yapıya, imar vurgununa af getirmek, yasal konut yapanlara haksızlık değil mi" diye soracağım ama kanunsuzluğun bu kadar legalleştiği bir ülkede, bu sorunun ne anlamı olur ne de bir yanıtı... Geleceğimiz olan çocuklara beton yığınları bırakmak için gözlerini rantla karartanlara yazıklar olsun...