Canlı yayını terk!
Celal Pir’in hazırlayıp sunduğu “NTV Soruyor” programının konukları bu hafta bilim ve teknoloji gazetecisi Orhan Bursalı, İlahiyatçı Prof. Dr. Hayrani Altıntaş, Doç. Dr. Tamer Taslaman ile Fizik Profesörü Cihan Saçlıoğlu, konusu da, maliyeti 10 milyar doları bulduğu söylenen ve dünyanın nasıl oluştuğuna dair ipuçları vereceği beklenen CERN deneyiydi.
İyi de, programdan akılda kalan ne oldu?
Ne olacak, İlahiyatçı Profesör Hayri Altıntaş’ın modern fiziğin kurucusu sayılabilecek Enstein’dan, kâinatta tesadüfe yer olmadığına dair yaptığı alıntıya, Fizik Profesörü Cihan Saçlıoğlu’nun tepki gösterip stüdyoyu terk etmesi oldu. Hoca, “Tartışma dini konulara kaydı, ben buna daha fazla tahammül edemem, orada insanlar 10 milyon euro para yatırarak neler yapıyorlar, burada neler konuşuluyor” dedi ve çekti gitti.
Yani sayın fizikçimiz ne bekliyordu ki? Bir ilahiyatçı, bir fizik deneyi karşısında inancı doğrultusunda ve tabii bilgisi ölçüsünde fikrini söylemeyecekti de ne yapacaktı?
Fizikçi konuşacak, o da, “Haklısınız beyefendi”mi diyecekti?
O zaman orası bir görüş açıklama platformu olmaktan çıkar, bir siyasi parti grup toplantısı, fizikçi genel başkan, ilahiyatçı da kontenjandan seçilmiş milletvekili haline dönüşmez miydi? Değerli fizikçimizin tavrından hissettiğim kadarıyla “ilk yaratan Allah’tır” denmesinden bir tedirginlik duyuluyor ve her şey ısrarla bir “tesadüfe” bağlanmaya çalışılıyor.
Düşünebiliyor musunuz, bir laboratuvarda bir deney yapılacak, o deneyin sonucuna göre Allah için “var” yahut “yok” denilecek.
Yani insanın yaptığı araç gereçlerle Allah aranacak, bulunamayınca, gördünüz mü işte, yokmuş denilecek! Sakın ola ki o kadar basit değil demeyiniz, bu kadar basit. Bütün bunlara rağmen bana birisi gelse ve “Bak ilk madde tesadüfen oluşmuş” dese, bunu da gerçekten binlerce deneyle laboratuvarlarda ispatlasa, benim cevabım, “Tesadüfü de Allah yarattı” şeklinde olur, çünkü tesadüfün bile bir yaratıcıya ihtiyacı vardır.
Kaldı ki Allah, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” dediği için Müslümanlar ilme her zaman saygı gösterir ve onlar Allah’tan da, kitaplarından da, Peygamberlerinden de zerre şüphe etmezler. Bilim geliştikçe yorum da gelişir, akıl ve gönül gözü açılır, o kadar.
Mesela..
Hadid Suresi’nin 25’inci âyetinde Allah, “Elçilerimizi apaçık kanıtlarla gönderdik” diyor ve ekliyor:
“-Demiri de indirdik!”
Bilim adamları da ancak bu yüzyılda demirin Güneş’ten 90 ışık yılı uzaklıkta meydana gelen bir patlama sonrası dünya atmosferine, oradan da yeraltı katmanlarına saplandığını ispatlamış bulunmakta.
Ve madenler içinde yalnızca demir böyle gökten inmiştir. Ve 29 ayetten oluşan Hadid (Demir)suresi işte bize bu bilgiyi 1400 yıl önceden vermektedir.
Bir Peygamber’in o kadar badire ve iş güç içerisinde demirin oluşumu ile ilgili bir şey söylemesi akıl alacak bir şey midir?
Sonra 29 ayetten niye sadece 25’inci ayette geçen demir, bu surenin adı olmuştur?
Bunda bir hikmet yok mudur?
İlk dönemlerde İslam âlimleri “demirin gökten indirilmesini” elbette böyle tefsir edemezlerdi, öyle değil mi?
Velhasıl fizikçiler, kimyacılar ve diğerleri Kur’an gerçekleri ve Peygamber bilgilerinin tamamına ulaşabilmek için kim bilir daha kaç binlerce CERN laboratuvarına ihtiyaç duyacaklar?
Bizler de onlara Allah’ın yüceliğini anlamamıza yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür edeceğiz.