Canlı yayında faili meçhul cinayet!
Muhsin Yazıcıoğlu ile İHA Sivas Muhabiri İsmail Güneş’in bir helikopter kazasında ölümlerinin üzerinden iki yıl geçti. Bütün Türkiye’nin canlı yayında saatlerce seyrettiği kurtarma operasyonu birileri tarafından sabote edildi, bu iki güzel insan 74 milyonun gözleri önünde “faili meçhul bir cinayete” kurban gittiler.
Özel Savcı atandı, Meclis’te Komisyon kuruldu, Devlet Denetleme Kurulu işe el koydu, cümlesi, “ölüm normal değil” sonucuna vardı ama ortada katil(ler)den eser yok. Yüzlerce generali Silivri’ye dolduracak ve basılmamış kitaplardan hesap soracak kadar muktedir olan AKP, iş rahmetli Muhsin Başkan ve İsmail Güneş’in katil yahut katillerini bulmaya geldiğinde ortalıkta görülmüyor.
İbret verici bir durum.
Öyle, çünkü böyle göz göre göre operasyonlar “büyük dönüşüm dönemlerinde” yumurta kapıya dayandığında göze alınır. Taksim’de on binlerin üzerine ateş açılması, Çorum ve Malatya olayları.. Daha berilerde Sivas hadisesi ve daha niceleri. Bu hadiselerin ardından Türkiye’de darbeler olmuş, her darbe Türkiye’yi bir yerlerden uzaklaştırmış, bir yerlerin kucağına itmiştir. Ve Türkiye benzer her operasyonun ardından en çok da “kendinden uzaklaşmış”tır..
Biz Muhsin Başkan’la aynı yaştayız. O çalkantılı dönemi ortak yaşadık. 80 darbesi öncesi, hani o Mamak’ların, hani o Diyarbakır’ların yaşanmadığı ve hani o Yunanistan’ın NATO’nun dışında kaldığı ama Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale ederek ve haşhaş ekimine başlayarak, hatta SSCB ile yatırımlara yönelerek biraz “kendine benzemeye çalıştığı” bir dönemdi o dönem ve Türkiye’den “hesap sorulması” hatta “haddinin bildirilmesi” gerekiyordu. Zaten, “SSCB dağılırsa kurulacak Türk Cumhuriyetleri ile irtibatının kesilmesi için” ASALA’nın içinde PKK çekirdeği atılmış ve o gün geldiğinde kendinde güç kuvvet bulamaması için “sağ-sol” çatışması tezgâhta idealist gençleri birbirine kırdırarak Türk’e kefen dokunup durmakta idi.
İşte o dönemde..
Ülkücü gençliğin başında olma gibi ağır bir yükün altına giren Anadolu evladı Muhsin Yazıcıoğlu tuzağı çok iyi görmüş her gün dava arkadaşlarını vuran yahut dava arkadaşlarının her gün vurduğu tarafa, “Konuşalım!” demişti. “Silahları bırakalım” diye afişler bastırıp Ankara sokaklarını donattı. Ama ona, “İşte, kendilerinde silah olduğunu itiraf etti” suçlaması ile çullandılar. Ama o yılmadı. Cumhurbaşkanı’na mektup yazdı. Üniversite yöneticileri ile teker teker görüştü, “N’olur dedi, solcu kardeşlerimizle bizleri bir araya getirin, buluşma, tartışma platformları oluşturun!”.
Muhsin Başkan çırpınıyordu. Siyasi parti liderlerine aynı konuda mektuplar yazdı. Gencecik beyin gidişattaki tehlikeyi görmüş ve tehlikenin çaresini de bulmuştu ama kendini ne askere, ne üniversite platformuna, ne Cumhurbaşkanlığına, ne siyasi partilere, ne Meclis’e dinletememişti. Ve plânlanan darbe oldu ve biz bugünlere geldik.
Bugün de işte öyle bir diyalogsuzluk var. PKK’nın siyasi partisinin eski Batman İl Başkanı, “Amerikalılar bize geliyor, Türklerle ayrı yönlerinizi öne çıkarın aklı veriyor, bunların niyeti bir iç savaş” diyerek, yani bir bakıma Muhsin Yazıcıoğlu’nun 80 öncesi söylediklerini söyleyerek aklımızı başımıza getirmek istememiş miydi?
O gün “sağ ve sol” gençliği bir araya getirmemek için çırpınanlar yahut o gün Türk gençliğini “sağ ve sol” olarak ayıranlar bugün Türk’le Kürt yan yana gelmesin ve Türk’le Kürt ayrılsın diye her türlü alçaklığı yapıyorlar.
Ayrılıkçı bir Kürt’ün günlük hayatı ile “birlikte yaşayalım” diyen çırpınan bir Türk’ün günlük hayatı arasında Namaz Niyazından yeme içmesine, düğününden bayramına, misafir ağırlamasından büyüğe saygıya kadar on bin konuda hiçbir fark yoktur, bir dil farkı için aramıza fitne sokanlar, bizi konuşturmuyor, dövüştürüyor, 12 Eylül öncesi yaptıklarını yapıyorlar.
Üniversiteleri bunu yapıyor.
Siyasetçileri bunu yapıyor.
Amerika’sı başta olmak üzere dış güçleri bunu yapıyor. Hükümeti bunu yapıyor.
Çok ilginç, çook...
Canlı yayında Muhsin Başkanı faili meçhule uğrattıkları gibi canlı yayında Türkiye Cumhuriyeti devlet ve vatanını “faili meçhul” bir cinayete kurban vermek üzereyiz...