Canlı yayın cansızlığı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan yine canlı yayına çıktı ve yine can sıkacak, hatta insanı çıldırtacak sözler sarf etti.
Terör örgütü sadece bir saldırıda 16 Mehmetçiği şehit ediyor, Cumhurbaşkanı canlı yayına çıkmış, "400 milletvekili verseydiniz bu terör olmazdı" diyor.
Ey Erdoğan, AKP'li o 400 milletvekili mi gidip PKK'lı teröristlerle çarpışacaktı? Siz Meclis'ten PKK ile mücadele için hangi yetkiyi, ne tür imkânları istediniz de 400 milletvekiliniz olmadığı için elde edemediniz? Böyle bir şey yok. Gerçek bu iken sürekli AKP 400 milletvekiline sahip olamadı diye PKK, Türkiye'yi kan gölüne çeviriyor derseniz, aklımıza, seçimlerde umduğunuzu bulamadığınız için görevinizi ihmal ediyorsunuz gibi bir düşünce gelir. Bu tür canlı yayınlar muhalefet ve milletteki cansızlığı göstermesi bakımından da ibret verici. En yetkili ağızlar tarafından bir türlü itiraflarda bulunuluyor, kimse, protesto hakkını kullanmıyor yahut herkes iktidar tarafından iyice sindirildiği için halk böyle bir tepki vermeye cesaret edemiyor.
Erdoğan adını duyunca içimize bir sıkıntı çöküyor, bağrımızda bir sıkışma oluyor. Yine havuz medyasının bir televizyonuna çıkıp Aydın Doğan'a bakınız neler diyor:
"Bunlar utanmadan sıkılmadan bana mektup gönderiyor. Doğan bana mektup gönderiyor, 'Hiçbir zaman size yanlış davranmadım' diye..."
Bir Cumhurbaşkanı kendilerine gönderilmiş özel bir mektubun içeriğini çıkar canlı yayında açıklar mı? Açıklamakla kalmaz bir de bu mektubu yazan şahsı "Utanmaz" diye aşağılar mı! Ne hallere düştük Ey Rabbim!
Aydın Doğan Türkiye'nin en çok satan gazetelerine sahip bir kişi. Mektubun açık olmasını isteseydi o mektup gazetelerde yayınlanırdı. Nitekim zaman zaman böyle yaptığı da oluyor. Amma o tutmuş size "özel" yazmış. Şimdi Aydın Doğan çıkıp Erdoğan'ın üslubu ile "Benim size özel yazdığım o mektubu canlı yayında nasıl açıkladınız!" dese ve bunu derken Cumhurbaşkanının üslubunu kullansa aslında bu meşru müdafaa olur amma, o zaman da Cumhurbaşkanına hakaretten başına bela açar, havuz medyası öyle bir yayına başlar ki, bakarsınız Hürriyet'in başına da diğer gazetelerin başına gelen gelivermiş... Belki de istenen bu, yani hesaplı kitaplı bir şekilde Aydın Doğan'ı bu yola sokmak var her söz ve fiilinin içinde Erdoğan'ın...
Artık herkesin günahı boynuna...
Fakat söylenenler, yaşananlar asla normal değil. 13 yıldır Türkiye'yi yöneten AKP iktidarı bir yandan Ege'deki Türk adalarının bir kısmına Yunan bayrağı çektirmeyi içine sindirdi. Yetmedi, PKK'nın Doğu ve Güneydoğu'nun bazı illerine 80 bin ağır silah depolamasını, savunma hendekleri kazmasını seyretti... Şimdi çıkmış "PKK sürece ihanet etti" diyor... "Süreç" ne, kimse bilmiyor! Oslo'da Hakan Fidan'la KCK yürütme kurulu üyesi Mustafa Karasu, PKK'lı Sabri Ok görüşmüşler, birbirlerine övgüler düzmüşler, Öcalan'a "Sayın" demişler. PKK, bölgeyi silah deposu haline getirirken seyretmişler, askere, sakın çatışmaya girmeyin talimatı vermişler, şimdi PKK o yığınakla karakolları basıyor, bir karakoldan 16 şehit ve onlarca yaralı Mehmetçik haberleri geliyor, bizimki de tutmuş bir televizyon canlı yayınında, "400 milletvekili verseydiniz bunlar olmazdı" diyor...
Mehmetçiğin canı çıkıyor, milletin canı yanıyor.
Gelin görün ki, canı yanan milletten, "canım yandı" diye bir feryat, bir tepki duyulmuyor. Ateş sadece düştüğü yeri yakıyor, şimdilik. Şimdilik diyoruz çünkü her ateş önce düştüğü yeri yakar, söndürülmezse büyük bir yangın olur, her yanı sarar. Sonra itfaiyeler de yetmez, başka ülkelerden yardım istenir, Türkiye buraya doğru sürükleniyor, birileri, birilerinin içimize müdahalesini istiyor...