“Çankaya”yı yıkacaklar
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına adaylığını resmen ilan ettiği günden başlayarak, “Erdoğan medyası”nda başka neler “resmen ilan edildi” hiç merak ettiniz mi?
***
Sizin için derledim;
İlk “resmi ilan”ları, 10 Ağustos 2014 günü o sandığın başına gittiğinizde kullanacağınız tercihin “Cumhurbaşkanı”ndan çok daha fazlasını belirleyeceğiydi;
“Sadece bir Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz” dediler.
“Bir dönemin kapandığını”, Erdoğan seçildiği takdirde “mevcut sistemdeki aktörlerin Ağustos sonundan itibaren eski ağırlıklarını taşımayacakları” nı söylediler.
Yasama; parlamento...
Yürütme; hükümet...
Yargı...
“Basın”ın son kırıntıları... Ordunun... Üniversitenin... Sivil toplumun...
Benim anladığım, bu “aktör”lerin içini -dip köşe kazımak suretiyle- tümden boşaltıp, bir güzel hafifletecekler!
Obez mi olsun ülke yani; tek dertleri sağlıklı fit bir rejim, yoksa zinhar yok diktatoryal düşleri, “Başkan” lık hevesleri...
***
İkinci Cumhuriyetçilerin “Eski Türkiye gömülmeli” arzusunun yerine getirileceğini vaat ettiler; yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunun altını çizdiler:
“10 yıl önce hayal edilemeyecek gelişmeler yaşandı... Eski Türkiye’nin yerinde yeller esiyor şimdi...”
***
Ve sıkı durun;
Asli hedeflerinin “son kaleyi yıkmak” olduğunu itiraf ettiler;
“Adı Çankaya olan, kendisine rejimin hamiliği görevi verilen, eski Türkiye’nin vesayet sistemini tasfiye edeceğiz.
(...)
Çankaya, son bir kale olarak kaldığı sürece eski Türkiye kolay kolay tasfiye edilemiyor.”
Daha ne desinler;
Hiçbirimize, hiçbirinize iş işten geçtikten sonra “duymadım, görmedim, bilmiyordum” mazeretine sığınma şansı bırakmayacak kadar açık ve net ifade etmişler.
***
Atatürk’ün makamı olduğu için “yıkılması gereken son kale” Çankaya bu zihniyet için...
“İki ayyaş”ın sofrası, masası, fikri karargahı, “büyük zafer”in ikametgahı olduğu için...
Daha önce de yazmıştım; Ötüken’e kadar uzanan “Türk devlet geleneği” nin devamı, “devlet”in sembolü olduğu için “son kale”.
“Çankaya kalesi”ni yıkmak -öyle surda gedik açmaya filan benzemez-; Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak demektir;
Yıktıracak mısınız?
Sınır’sızlık açılımı
Taraf’ın iddiası doğruysa Tayyip Erdoğan 1993 yılında kapatılan Alican Sınır Kapısı’nın açılması için hazırlıkların tamamlanması talimatı vermiş... Habere göre kapının, Eylül ayı itibariyle açılması planlanıyormuş...
Ki geçtiğimiz aylarda, Erivan’a giden Davutoğlu’nun çantasında böyle bir “gizli ajanda” nın bulunduğunu, -yabancı değil- yandaş Akşam -manşetten- duyurmuştu zaten.
***
Tam da bu noktada, Erdoğan’ın 2009 yılındaki Azerbaycan gezisi sırasında, Bakü’de -hem de en bir efe tonunda- yaptığı şu konuşmayı hatırlatmazsak, valla affetmez bizi tarih baba:
“... Azerbaycan’ın, özellikle Yukarı Karabağ konusundaki hassasiyeti, bizim aynen hassasiyetimizdir. Yukarı Karabağ konusu üzerinde bugüne kadar yapılmış olan bazı spekülasyonları Türkiye olarak, hükümet olarak bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bugüne kadar nasıl kabul edilmediyse, bugün de kabul edilemez, bundan sonra da böyle bir şey asla kabul edilmeyecektir.
Burada sebep-netice ilişkisi söz konusudur. Yukarı Karabağ’ın işgali bir sebeptir, kapıların kapanması bir neticedir. Orası işgal edildiği için Türkiye kapıları kapatmıştır. İşgal ortadan kalkmadıktan sonra kapıların açılması da mümkün değildir. Bunu çok açık net bir çok yerde ifade ettiğim gibi Bakü’de de bugün ifade etmiş oluyorum.”
***
Aradan geçen 5 yılda ne değişti;
Erdoğan’ın bahsettiği o “sebep-sonuç” ilişkisi mi ortadan kalktı, Ermenistan, işgal ettiği Türk topraklarından geri mi çekildi?
Dahası Ağrı üzerindeki iddialarından, soykırım iftirasından vaz mı geçti?
Hayır. Öyleyse söyleyin, biz de Azerbaycan’ın beşte biri işgal altında, bir milyondan fazla soydaşımız “kaçkın” diye dertlenmeyelim boş yere!
Bu “sebep” ler varlığını aynen devam ettirdiğine göre “sonuç” hangi sebeple ortadan kaldırılıyor şimdi?
Ya da...
Karadeniz’de; Ermenistan kapısına halı gibi uzanan otoyolları filan düşününce; bu karar zaten çoktaaaan verilmiş miydi?