Canımı götürdüler, zehir oldu düğün dernek...
Bekliyorduk ama böyle ansızın böyle hazırlıksız değil. Böyle talandan mal kaçırır gibi değil.
Bekliyorduk, cezası onanmıştı Yargıtay’da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı reddetmişti karar düzeltme talebimizi.
Karar ve düzeltme... O karar da ansızın verilmişti, ne ona, ne de avukatlarına tebliğ edilmemişti. Eş dost yardımıyla öğrenilip gerekli başvurular yapılabilmişti...
Sözler, “merak etmeyinler” , umutlar bolca...
Sonra uyarılar o söz ve umut veren dostlara “Siz bu dosya ile neden ilgileniyorsunuz, ne dolaplar çevirmiş o hâkim biliyor musunuz?”
Sahi neler etmiş?
Neler etmemiş ki? Önce “Ergenekoncu” demişlerdi, telefonu dinlenilen hâkimler listesinde adı çıkmıştı. Fakat sonra ne hikmettir bilinmez “Ergenekon terör örgütüne üye olmak kuşkusuyla dinlendin, bir suç unsuru bulunamadı” diye bir yazı gelmişti İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından.
Gelgelelim bu daha başlangıçmış. Atmaca gibi dikildiler bir gün Adalet Bakanlığı Müfettişleri başına:
“Japonya’da kalmışsın 4 yıl, yüksek lisans yapmışsın, oradan döndüğün tarihten bugüne kadar bir sürü gayrimenkul almışsın, nasıl aldın bunları bir hâkim maaşıyla?”
Verdi hesabını kılı kılına...
Kararlarını incelediler, bir şey çıkmadı.
Sakarya Üniversitesi’nde doktora yapmıştı, onu kurcaladılar, torpille mi oldu diye...
Emir büyük yerdendi bulmalıydılar bir şeyler mutlaka...
Buldular... İhaleye fesat karıştırmıştı o hâkim, evrakta sahtecilik yapmıştı. İhaleye fesat... Sahi bu ATV, Sabah, BMC ihalelerine ne karışmıştı, bu memlekette AKP sayesinde fesat karışmayan ihale mi kalmıştı? Hayır hayır, onlar egemen güçlerin ihaleleri, onlarla fesat bir arada söylenilemez. Fesat ancak ve ancak, hâkim Yılmaz Güven’in babasının vekâleti ile babası adına girdiği iki adet gayrimenkul ihalesine karışırdı. Birine cemaat girecekti, “girme” dediler, girdi; öbüründe de “girme” diye tehdit etmişti birini güya. Ayarlanmıştı müştekiler, tanıklar, sahte imzalı şikâyet dilekçeleri.
Yargılama, temyiz onama... Onama ihaleye fesat karıştırmaktan, cezası 1 ila 3 yıl arasında hapis, tehdit olduğundan kellim, 5 yıldan az olamazmış. Fakat umulmadık bir şey oldu, gelip savcılıkta ifade verip “Tehdit edilmediğini” beyan eyledi o “tehdidin” dayanağı o “müşteki” . “Yeniden yargılama” sebebi doğmuştu, umutlandık, sevindik yeniden.
Kursağımızda bile değil, dudağımızda dondu kaldı o sevinç, yeniden yargılama için verilecek karar beklenilmeden, infaza geçildi, aceleleri vardı.
Rıza Zarrab mıydı ki ayrıcalığı olsun, 20 yıllık hâkimdi alt tarafı.
Kapısına polisler dayandı o sabah Yılmaz Güven’in, eşi öğretmendi, okulundaydı, 2 yaşındaki kızı ile bakıcısı vardı evde, 10 yaşındaki oğlu Altay da okuldaydı. Hâkimlikten önce polisti Yılmaz, 2 yıl komiser yardımcılığı yapmıştı, rica etti o polislere telefon etmek için... Kayınbabasına, eşine, kız kardeşine ve avukatına.
Eşi geldi apar topar valizini hazırladı iki gözü iki çeşme, notere ve hastaneye gidildi, sonra da hapishaneye...
Dostlar bu hâkim, damadım benim...
Dün aldılar onu, bugün öbür kızımın kına gecesi, haftaya düğünü var... Yılmazım yok... Altayım’a “Baban yurt dışına gitti” dedik... Ve düşündük düşündük... Düşmanı sevindiremezdik, içimiz kan ağlaya ağlaya yapacağız düğünümüzü, kınamızı...
Ama ben yıkıldım a dostlar, yıkıldım... Kalmadı dayancam artık...