Çamur atmak bu kadar kolay demek ki
PKK’lı itirafçıların ifadeleriyle Albay Temizöz ve Silahlı Kuvvetleri hedef tahtasına koyarak manşet atanların aklına, “Yahu bu adamlar teröristken itirafçı olmuşlar. Her türlü yalanı söyleyebilirler” kuşkusu gelmiyor
Verdikleri ifadelerle Albay Cemal Temizöz hakkında 9 kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istenmesine neden olmuşlardı. Öyle ifadelerdi ki, 9 kez değil 99 kez de ömür boyu istense yeriydi. Tüyleri diken diken eden, filmlerde bile rastlanmayacak vahşette suçlamalardı.
* “Suriyeli iki kişi Cizre jandarmaya geldi. Alay Komutanı Albay Temizöz,
’Sınıra götürüp
vurun’dedi, götürüp öldürdük.”
* “Silopi’de bir araçtaki dört kişiden şüphelendik. Mezraya götürdük. Yere yatırıp Kalaşnikofla taradık.”
* “Cizre’de inşaat işi yapan bir şahıs vardı. Örgüte maddi katkı sağladığı yönünde düşünceler vardı. Bu şahıs ve başka bir şahsı daha aldık, küçük bir dere yatağına götürdük, ikisini de öldürdük.”
Bu ve buna benzer iddialarla birinci derecede suçlanan kişi Albay Temizöz’dü. “Öldürdük”, “taradık”, “gömdük”, “sildik süpürdük” gibi deyimlerle dolu ifadeleri verenler “gizli tanıklar” dı. Birinin kod adı “Sokak Lambası” diğerinin adı “Tükenmez Kalem” di. Üçüncünün gerçek adı, deşifre olduğu için biliniyordu. Onun adı da M. Nuri Binzet’ti.
Yer yerinden oynadı. Eski PKK’lı itirafçıların ifadeleriyle Albay Temizöz, dolayısıyla Silahlı Kuvvetler hedef tahtasına kondu. Daha yargı sözünü söylemeden Albay, mahkûm, neredeyse infaz edildi. Bu albayı yerden yere vuran manşetler günlerce birbirini izledi. Üniformalı fotoğrafları da bu manşetleri tamamlıyordu.
O manşetleri atanların, o ifadelere dayanarak yorumlar yapanların aklına bir gün bile, “Yahu bu adamların niteliği belli; teröristken itirafçı olmuşlar, sonra da gizli tanık. Her türlü yalanı söyleyebilirler” kuşkusu gelmemişti.
Gün oldu, üç tanık da albayı suçlayan ifadesini geri aldı. Sokak Lambası ve Tükenmez Kalem, gizli tanıklık karşılığı özgür kalacakları, estetik ameliyat ve yurt dışına gönderilecekleri vaadiyle kandırıldıklarını söylediler. Ailelerini koruma adına, söylemedikleri ifadeleri bile imzalamak zorunda bırakıldıklarını anlattılar. Üstü kapatılmış ifadeleri imzaladıklarını aktardılar.
Hiç okumadıkları halde imzalamak zorunda kaldıkları ifadelerinin geçerli olmadığını ilan ettiler.
Üçüncü “tanık” Nuri Binzet, diğerlerini izledi. Binzet, kendi ağabeyi, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak ile Albay Temizöz’e kişisel garezi nedeniyle çamur attığını itiraf etti. Ağabeyine kızdığı için onu ve başkalarını ömür boyu hapislerde süründürmeyi göze alabilen bir zihniyetin bir “yargı unsuru” olması, anlaşılır gibi değil. Ama oluyor işte...
Olayın özeti bu... Ama sadece bu değil...
Albay Temizöz ve Kamil Atak yargılanacakları günü bekliyorlar. Mahkeme en adil kararı verecektir. Ama “gizli tanık faciası” nın yol açtığı travma nasıl atlatılacaktır? Sadece mağdur kişilerde değil, toplumda, medyada, yargıda yol açtığı travma...
Her türlü yalanı söyleyebilen, her türlü çamuru atabilen, attığı çamur karşılığında sadece yüzünün şeklini değil, kişiliğini de değiştirebilen bu gibilerini göklere çıkaran bir kısım medyanın şu günlerdeki tavrı daha düşündürücü. Her nedense, gizli tanıkların son ifadelerini değil, hâlâ ilk ifadelerini geçerli kabul etmek onların işine geliyor.
Gizli tanıkların, baskı altında ifadelerini geri aldıkları kuşkusunu yaymaya çalışan kimi haberci ve yorumcular, onların baskı altında ve kandırılarak ilk ifadelerini vermiş olduklarını nedense unutmuş görünüyorlar.
Her türlü yalanı söyleyebilen kişilerin çamur attığı insanların gururu, onuru, özgürlükleri mi? Hiç umurlarında değil.
* Hikmet Bilâ / Vatan
++++++
Türk olmaktan utanılacak günler yakında
Sevgili okurlar; iki haftadır Kürt açılımı adı altında ne olduğu tam belli olmayan, ama yeni bir şey
getirmediği de görünen bir tartışmanın içindeyiz. Birileri ısrarla “bir sorundan” söz ediyor ve “Çözelim” diye bağırıyor. Buna karşın önce sorunun ne olduğu tam ortaya konulmadığı gibi çözüm adına da bir şey söylenmiyor. AKP ve yandaşı liberal maskeli faşistler aslında “kimseye dilinden, dininden, ırkından, renginden dolayı ayrım yapılamaz” diyorlar ama sıra Kürt konusuna gelince bu ilkelerin hepsi ayaklar altına alınıyor.
Türk demek ayıp
Kimse şaşırmasın ama inanın Türk olmaktan utanılacak günlere doğru hızla ilerliyoruz. Gerçi özellikle AKP yandaşı liberal maskeli faşistler zaten Türk kavramına olan alerjilerini her fırsatta ve artık hiç utanmadan, çekinmeden dile getiriyorlar. Nihai amaç ise kendisini Türk hissedenlerin de büyük bölümünde bir utanç yaratmak. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti devleti ağır bir tahribata uğrayacak ve dönüşümün gerçekleşmesi yolunda önemli adım atılacak.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
SÖZ OLA KESE SAVAŞI...
Batmanlı ve Cumhuriyet Köylü Gençler
Kürt açılımı denilen mânâsız şeyin gürültüsü ayyuka çıkarken Batmanlı gençler de çok hoş bir gösteri sergilediler. Bu gösteride Türkiye’nin her tarafından oyunlar oynadılar, çok anlamlı konuşmalar yaptılar. Türkiye’nin bütünlüğü ve bölünmezliğini vurgulayan güzel kompozisyonlar geliştirmişler; onu anlattılar.
Bir de Cumhuriyet köylülerinin gösterileri vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Bitlis’in köylerinden biri bu. Onlar da Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle toprak dağıtımında adalet isteyen, bölücülüğe karşı yaptıkları konuşmalarla bu oyuna karşı çıkıyorlar. Milli mücadele de böyle başlamıştı. Antep’in, Urfa’nın, Maraş’ın milli mücadele kahramanlarını hatırlarsak, buna şaşırmayız. Bu dialektiktir. Her şey zıddıyla var olur. Allah’ın da ezvac sırrıdır. Gerçeği bütünleyici bir oluştur. Gerçeğin olmazsa olmazıdır. AKP’liler bunu öğrenmelidirler. Erbakan Hoca geçen gün en son konuşmasında:
“Bu ne şuursuzluktur” diye sesleniyordu. Doğru söze ne denir!
* Afet Ilgaz / Milli Gazete
++++++
Neden hep aynı gazeteciler?
İhsan Dağı - Fehmi Koru - Okan Müderrisoğlu - Mithat Sancar - Ali Bayramoğlu - Mustafa Karaalioğlu
Dikkati çekmeyecek gibi değil, AKP’nin daha önce hiçbir hükümette görülmemiş şekilde ilk günden başlayarak kendi medyasını oluşturması, bunun için devlet bankalarından teminatsız dev krediler verilmesi bir yana yine ilk günden “her eylemlerine kayıtsız şartsız destek verecek gazeteci” seçmeyi de sürdürdüler.
Diğer ülkelere gezilerde hep aynı isimler, Köşk’e davet edilenler aynı isimler, basına verilen yemeklerde aynı isimler ve nihayet İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “demokratik açılım” adı altında ön açıklamasını yaptığı Kürt açılımı çalıştayında da aynı isimler... Görünen o ki demokratik açılımın tartışılması hiç de demokratik değil. Sadece senin gibi düşünenlerin farklı bir görüşten söz etmeyecek olanların davet edildiği tek sesli bir çalıştaya kim demokratik diyebilir?
Buradan çıkan anlam maalesef; iktidarın aslında kararını verdiği ve kendisini destekleyecek gazetecilere bunun açıklamasını yapacağıdır. Yani kendilerine sesi gür tasdikçi arıyorlar.
Karşılıklı okeyleştikten sonra, “siz kimseyi dinlemeyin, bildiğinizi yapın” gazlarını aldıktan sonra o karar da topluma dayatılacak. İşte iktidarın seçtiği gazetecilerin “en demokratik hükümet” deyip durduğu hükümetin demokrasi anlayışını, demokratik medya anlayışını ortaya koyan en açık örnek!
* Ruhat Mengi / Vatan
++++++
AKP Akademisyenleri Gazetecileri
Züğürt tesellisi olarak kurgulanan çalıştaya eşi milletvekili olan İhsan Dağı, Neo-Osmanlıcı Deniz Ülke Arıboğan, eski sosyalist, şimdi tam olarak ne düşünüyor anlamadığımız Oral Çalışlar, Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal gibi isimler katılıyor...
Ha kambersiz düğün olmaz, Cengiz Çandar da var tabii...
* Enver Aysever / Birgün
Yandaş medya ne zaman, AKP’nin ülkeyi batağa sürükleyen politikaları karşısında ‘şakşakçı’ kesildiğinin farkına varıp, “Sahi, neden hep biz?” diye soracak!
++++++
Yalan merkezinin üyeleri
Geçtiğimiz günlerde yandaş medya Ergenekon davası kapsamında ifade vermeye giden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün dost sohbetini yazdı. İddialara göre Özkök orada savcılara ’Türkiye tarihinde kimsenin cesaret edemediği bir soruşturma başlattınız’demiş, savcılar da ’Siz de bugün burada tarih yazacaksınız’ diye karşılık vermiş.
Hilmi Özkök’ün hiçbir askeri teammüle uymayan
konuşmaları bir süredir dikkatimi çekiyor. Bir
komutanın böyle konuşmaması gerektiğini
düşünenlerden biriydim.
Nitekim, Özkök Radikal yazarı Murat Yetkin’e kendisinin böyle bir konuşmasının olmadığını söyledi.
Demek ki birileri yalan yazdı. Kafadan uydurdu, bu sözleri Özkök’ün ağzından çıkmış gibi gösterdi.
Belli ki bunu bir muhabir kendi kendine masa başında oturup uydurmadı; hiçbir muhabir bu işi kendi başına yapamaz zaten. Bu muhabirin yetki alanını aşar.
O zaman ortada başka bir ’belge-bilgi merkezi’var demektir. Birileri yalan haber hazırlıyor ve servis ediyor. Üstelik ilgi alanları Hilmi Özkök gibi komutanları bile kapsıyor.
Ne ilginç değil mi?
Fotoğraf servisi başladı, ardından ses kayıtları, görüntüler derken şimdi direkt yalan haberler... Bir şebeke bu işle uğraşıyor ama kim olduğunu bilmiyoruz.
Ortaya çıkacak mı, merak ediyorum.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
MİNİ YORUM
Kurdeşen döküyorlar
‘İyi’ bir şey, ‘tarihi’ bir şey, içecek menüsünde kandan gayrısı olmayan bir masada İmralı canisi ile ’flört’gibi bir şey olan açılımı açıp, ‘iktidar çıplak’ diyen milli güçler; (çünkü her biri bir ordu kuvvetinde), bazılarını çileden çıkarıyor.
Ağrı Dağı’na bakıp kurdukları Ermeni düşleri ‘hayra yoruldu(!)’ya, şimdi de Kandil’e bakıp fıkır fıkır fıkırdıyorlar; ‘kurt dökmek’ istiyorlar. Bilmiyorlar ki milliyetçilik duygusunun bünyelerinde yaptığı alerji sürerse ancak kuredeşen dökebilirler.