Cami yıkmak!..

Başbakan Erdoğan bir süreden buyana tek parti dönemi ile ilgili bir söylem üzerinden açık bir şekilde tek parti dönemine, yarı açık bir şekilde ise Atatürk’e saldırıyor. Oysa cami yıkma konusu Başbakan’ın ortaya koyduğu gibi değil. Nitekim Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, 29 Nisan 2012 tarihli Milliyet gazetesinin ekinde ortaya koyduğu gibi İstanbul’da en kapsamlı Osmanlı eseri ve cami Menderes döneminde yıkılmıştır.
Muhafazakar bir yazar olan Münevver Ayaşlı, Bedir Yayınları’ndan 1975’te çıkan “Dersaadet” adlı kitabının 224-229. sayfalarında bu durumu şöyle anlatır: “Menderes karar almış, Beylerbeyi Sarayı’ndan, Beylerbeyi Camisi’ne kadar olan yer, yeşil saha olacakmış, yani yalılarımız, İskele Caddesi’nde bulunan bütün yalılar gidecek, yok olacak... Belediye İmar Müdürlüğü’ne gittim, aman Allah’ım, bir mahşer yeri... Sanki bütün İstanbul halkı orada, dul kadınlar, alil, ihtiyar, emekliler, yetim çocuklar... Şaka değil, başlarını soktukları evceğizleri gidiyor. Sokak ortasında kalacaklar. O gün Menderes’e edilen beddua, bilmem başka bir insana edilmiş midir? Ben Menderes’i çok sever ve çok tutardım, lakin o gün korktum. ’Eyvah bu adam bu kadar bedduaya dayanabilecek mi? Bu kadar bedduanın altından kalkabilecek mi’ dedim. Zavallı Menderes, şehircilik bilgisi nerede? Üstelik İstanbul sevgisi de yok. İstanbul’u hiç tanımayan, hissetmeyen küçük bir taşralı.”
Ayaşlı, Menderes’in İstanbul’da yeniden yapılanmayı, İstanbul Belediyesini karıştırmadan İtalyan bir mimar olan Picini ile yaptığından bahisle, bir Alman şehircinin de bu işle görevlendirildiğini yazıyor. Alman şehirci ile konuştuğunu da şöyle anlatır: “Nedir bu, geniş cadde açacağız diye bütün Türk İstanbul’u yıkıyor, yok ediyorsunuz, demiştim. Adam fena halde mahcup olmuş ve ’Ben kat’iyen geniş cadde taraftarı değilim, İstanbul’un eski ve pitoresk semtlerini de çok seven bir insanım. Geniş cadde seven ve isteyen ve eski Türk İstanbul’dan hiç anlamayan sizin Başvekilinizdir’demişti.”
Ayaşlı, Boğaz Köprüsü’nün yapılması sırasında da Demirel Hükümetinin de Beylerbeyi’nde koca bir mahalleyi yok ettiğini kaydetmekte ve devam etmektedir: “Lakin Adalet Partisi iktidarı, Demokrat Parti iktidarı kadar haksızlık ve zulüm etmemiş, herkesin hakkını zamanında ve kesintisiz vermiştir... Mesela yıkılan mahallenin çok latif, çok güzel bir mescidi vardı. Fıstıklı Camii etrafında da ulu çınarlar.”
Menderes döneminde İstanbul’da gerçekleşen Osmanlı eserleri yıkımları ile ilgili çalışmalar tabii ki bununla sınırlı değil. Bu konuda İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi-Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Yayınları arasında 2 numaralı yayın olarak 1969’da çıkan “Türk Sanatı Tarihi-Araştırmaları ve İncelemeleri” adlı dergide yayımlanan Behçet Ünsal’ın büyük boy, kroki ve resimlerle açıklanmış “İstanbul’un İmarı ve Eski Eser Kaybı” başlıklı 50 sayfalık makalede Menderes döneminde geniş bulvarların açılması için İstanbul’da yıkılan cami ve diğer Osmanlı eserleri anlatılmaktadır.
Şimdi gerek tek parti döneminde gerek Menderes döneminde yapılan bazı cami ve diğer Osmanlı eserlerinin tahrip edilmesi ile ilgili temel saik ne olabilir? Atatürk ve İnönü, bilinçli bir şekilde camileri mi tahrip politikası izlemişlerdir. Peki Menderes, bunca cami ve Osmanlı eserini yıkarken Osmanlı’dan gizli bir intikam duygusunu mu temsil etmiştir. Tabii ki hayır. Bu insanlara, onların ruhlarına karşı, bu kadar haksızlık etmemeliyiz.
Bugün Suriye sınırları içinde kalan Osman Bey’in dedesi Süleyman Şah’ın mezarına sahip çıkan, 20 Ekim 1921’de oraya asker yollayan, 30 Mayıs 1938’de yeni bir karakol yapan isimler; cumhuriyetin kurucusu rahmetli Atatürk, ikinci adamı İnönü ve Adnan Menderes, ne Osmanlı ne de İslam eserleri düşmanıydı.
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın da nesnel bir şekilde ifade ettiği gibi, ne yazık ki Cumhuriyetin ilk döneminde ülkenin içinde olduğu fakirlik ve daha sonrasında biz Türklerde olmayan tarihi eserlere sahip çıkmak hassasiyeti büyük yanlışlara neden olmuştur. Birkaç sene önce bir Anadolu kentinde Selçuklulardan kalan bir kalenin nasıl “restore edildiğini” gördüm. Sanki yeniden kale inşa ediyormuş gibi tarih katlediliyordu.
Not: Bugün yazmayı vaat ettiğim astsubaylar ile ilgili yazımı başka bir güne erteledim. Özür dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları