'Çalmayacaksın' demiyor mu?
Gazze katliamından sonra, Musevi inancının temelini oluşturan On Emir’in altıncı maddesini hatırlatarak “Öldürmeyeceksin”diyen Erdoğan, arka arkaya patlayan yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak da, Kuran’ı Kerim’de yer alan ayetlere dayanarak, “kul hakkının affı yok” diyecek mi?
Tayyip Bey her kürsüye çıkışta dürüstlükten, onurdan, hoşgörüden, insan sevgisinden, haktan, adaletten, çalışmaktan, hizmetten ve demokratlıktan dem vuruyor. Sonra birdenbire başlıyor bağırmaya...
Medyaya, muhalefete, memura, işçiye, bürokrata, işadamlarına, sendikalara, sivil toplum örgütlerine ağır sözlerle saldırıyor.
Başbakan’ın yapmayı alışkanlık haline getirdiği bir başka yanlışlık da, yapmadığı hizmetleri kendisine ve iktidarına mal etmek.
Örneğin Samsun’da 12 hükümetin Karadeniz otoyolunun sadece yüzde 35’ini yapabildiklerini, gerisini kendisinin tamamladığını söyledi.
Bu gerçek değil. Otoyolun temeli 1998 yılında atıldı.Tayyip Bey iktidara geldiğinde yüzde 70’i tamamlanmıştı. AKP üç yıl süreyle inşaatı durdurdu ve soruşturma başlattı.
Tayyip Bey’in “Biz yaptık” dediği yolda Mesut Yılmaz ve Ecevit hükümetlerinin emekleri ve hakları var. Bunu Tayyip Bey’i dinleyen Samsun halkı çok iyi biliyor. AKP Genel Başkanı, halkın gözünün içine baka baka “Yolu biz yaptık” diyebiliyor.
Açılmış fabrikaları yeniden açıyor. Özel sektörün yaptığı yatırımların kurdelelerini, iktidarının eserleriymiş gibi kesiyor.
Başbakan, Davos’ta öfkesi tepesine vurunca İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e Tevrat’taki 10 emir’in 6’ncı maddesini okumuştu. Bu maddede “Öldürmeyeceksin” diyor.
Ama 8’inci ve 9’uncu maddeleri okumadı.
8’nci madde “Çalmayacaksın” diyor. 9’ncu madde ise “Yalan söylemeyeceksin” diyor.
Bizim kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim de aynı şeyleri emrediyor.
“Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin” diyor.
* Tufan Türenç / Hürriyet
++++++++
Saygısızlığın bu kadarına pes!
Geçen pazar günü saat 13.15 suları... TRT 2’de, belden aşağısı felç olan ama dünya derine dalma rekorunu kıran hanımın öyküsünü dinliyoruz... Göz yaşartan bir öykü.
Derken yarısında program zınk diye kesildi, ne bir anons, ne bir geçiş yapılmadan Başbakan’ın Samsun konuşmasına bağlanıldı.
Anlaşılan TRT 2 kendi programlarının izlendiğine inanmamakta... O yüzden onurlu bir yaşam öyküsünü zınk diye kesip ekrana avazı çıktığı kadar bağıran bir adamı getirmekte sakınca görmüyor. Araya anons bile koymuyor. Çünkü ne kendine saygısı var, ne halka...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Yeni Şafak yazarı her gazetede bir savcının görevlendirilmesini istiyormuş.
AKP yanlısı gazeteler için gereksiz... Çünkü o görevi köşe yazarları ifa ediyorlar...
++++++++
Odatv, Koru’nun, ücretiyle ilgili cevabını beğenmedi
Asıl, sana ayıp oluyor!
Fehmi Koru araştırmalarımıza göre; 4 ayrı televizyon kanalından ve Yeni Şafak’tan toplam 105 bin 600 TL maaş alıyordu. Koru’dan, gerçek rakamları ve ATV’ye transferiyle TMSF’den ne kadar ücret aldığını açıklamasını istedik.
Koru, köşesinde sorularımıza yanıt vermektense ’yan çizmeye’ başladı, “doğru değil, yalan bunlar” diye yazdı.
Kimi kandırıyorsun?
Gerçek rakamları açıklamaktan neden imtina ediyorsunuz ve kafa karışıklığı yaratıyorsunuz? ATV’den aldığınız maaş ile ilgili açıkladığımız rakamın dörte biri kadar aldığınızı, yazmışsınız. Diğer programlar için de “aşağı yukarı ATV ile ilgili yazılanlar gibi” diyorsunuz.
Sayın Koru, “aşağı yukarı” ne demek? Neden gerçek rakamı açıklamayıp, kelime oyunlarına başvuruyorsunuz? Bizim açıkladığımız rakamları görenler, bunların çok düşük ücretler olduğunu ve sizin daha çok kazandığınızı, söylüyorlar. Ve hatta sizin bilinenlerin dışında başka işlerden de para kazandığınızı iddia ediyorlar.
Sayın Koru, medya tarihinde sizin gibi 4 ayrı kanalda ve bir gazetede program yapan, yazılar kaleme alan başka isim yok. Bunu siz de biliyorsunuz. Ve bizler özel televizyonlar yayın hayatına başladığından beri televizyonculuk yapan, medyayı çok iyi tanıyan isimler olarak, orada dönen paraları çok iyi biliriz.
Topu taca atma
Sayın Koru, TV NET’te yaptığınız spor yorumculuğuna, Today’s Zaman’da ne kadar çalıştığınıza ve ne kadar maaş aldığınıza hiç girmiyoruz bile. Sadece net olun ve gerçekleri açıklayın istiyoruz.
Bununla da kalmayıp; gerçek rakamı açıklamaktansa, mazlumu oynuyorsunuz.
Siz yazınıza özür dileyerek başlamışsınız ve bu soruları cevaplamayı “ayıp” saymışsınız. Sayın Koru, asıl bu yaptığınız ayıp! Topu taca atmayı bırakıp, açıklayın şu rakamları.
* Odatv.com
++++++++
Fehmi Amca, mal da yalan, mülk de yalan
“En zengin gazeteci Fehmi Koru mu?” sorusunun da, bir çok akçeli soru gibi, cevapsız kalmaya mahkum olduğunu biliyorduk. Sağolsun Fehmi Amca, yeni soru işaretleri yaratmaktan ötesine yaramayan ‘cevap yazısı’yla bizi şaşırtmadı.
Fehmi Amca diyor ki, “Elbette sürünüyor değilim; ele güne muhtaç etmeyen iyi maaşlar ödendi bana. Zaman’da da, Yeni Şafak’ta da.. O sayede başka yerlerden gelen kışkırtıcı teklifleri kös dinledim ve doğru olduğuna inandığım kararları verebildim. Ekonomik bağımsızlık, fikirlerimi özgürce açıklayabilme fırsatı da tanıdı.” Yanlışsam düzelt. Şunu mu demek istiyorsun: Zaman ve Yenişafak bana “iyi maaşlar” ödemeseydi, ilk ‘kışkırtıcı’ teklife evet derdim. Söz konusu para olunca, akan sular durur. Yanlış karar almaktan çekinmem. Para yoksa, fikir de yok! .
‘Ayıp’ diye para konuşmuyormuşsun “ama”, “aldığın ücret bahsedilen rakamların dörtte biri kadar”mış . Aylık 105 Bin 600 TL gelirin olduğu yazılmıştı. Demek oluyor ki, “üç aşağı beş yukarı” 27-28 milyarlık aylık gelirin var. ‘Çeyrek servetin’ bile fena değilmiş!
“Hükümetle organik bağım hiç olmadı. Devletlularla ikili ilişki kurma âdetim yoktur” diyorsun da “Ak Parti’ye oy veren kesimle fikir akrabalığı”ndan ala da bağ mı olur Fehmi amca?
Konuya eski nesle, geleneğe aidiyetle girdin diye, kültürümüzün, Yunus Emre’ce özetlenen düsturlarından birini hatırlatayım sana: Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan. Nasıl? Uygun bir muhataplık düzeyi tutturabildim mi? Son hamlemi de ‘Gerçek gelecek yerden edebiyat esirgenmez’ taktiğiyle yaparak sana, Seyrani ile veda ediyorum: Hesap ettim cümle dünya malını / Neticesi bir top beze dayandı. Vur-kurtul, sat-kurtul, at-kurtul politikalarını desteklemeye alışık bir kalem olarak bir kez de söyle-kurtul. Ne olur? Kıyamet mi kopar?
++++++++
Kriz, vız gelip tırıs gitmiş
Pazar günü Kadıköy’de, DİSK’e bağlı olduğu anlaşılan Birleşik Metal-İş sendikasının üyeleri; hükümeti bırakıp Türk Metal Sendikası üyesi işçilerle dövüştüler. Anladık ki DİSK’li işçilerin hedeflerinde hükümet değil Mustafa Özbek var imiş. Bu devrimci işçiler; Özbek’e duydukları düşmanlığı hükümete duymuyorlarmış. Anladım ki DİSK’li işçilerin durumu iyidir. Yaşadığımız kriz, onlara vız gelip tırıs gidiyor ki hükümeti bırakıp hapse atılmış bir insanla uğraşıyorlar.
Kendilerine iki önerim var: Birincisi; gazetelere gönderdikleri açıklamayı, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e de yollasınlar. Mustafa Özbek’in hainliğini tescillemek için en önemli belge yapılır bu yazı; davada rahatlama sağlar. İkincisi; Olli Rehn’e yollasınlar... Avrupa Birliği’nden mutlaka üstün takdir belgesi gelecektir... Böylece işçi sınıfının tüm sorunları hallolacaktır. DİSK’li emekçi kardeşlerimi; bu üstün çabalarından dolayı yürekten kutluyorum.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++++
TVNET’e Katar fonu
Post Medya’nın haberine göre, Albayraklar’a ait TV NET, El Cezire Türk oluyor. Albayraklar’ın, kanalın yeni stüdyolarını, merkezi Katar’da bulunan ve Arap dünyasına hitap eden El Cezire’nin tarzında inşa edeceği konuşuluyor. Aylardır maaş alamayan TVNET çalışanlarının ‘dini duyguları istismar’ ile suçladığı Albayraklar Tempo TV’yi de satın aldı.
++++++++
İktidarın muhalefeti
Bakan, sen değil misin?
Sanki “özel bir ajans” var, bazı olaylar ve konuşmalar mahkemede bile okunmadan, “yandaş gazetelere servis” yapılıyor. Hatta mahkemenin “Ergenekon terör örgütü” denmesin diye açıkça kararına rağmen televizyonlarda “ETÖ” simgesi kullanılıyor.
Bundan Cemil Çiçek’in şikâyetçi olduğu belli: “Türkiye’de soruşturmanın gizliliği kuralı saygısızca ihlal ediliyor” demiş. “Genelkurmay Başkanlığı’nın değerlendirmesi yerindedir” demiş.“Gizliliğin ihlal edilmesine, 12 defa açıklama yaptım” demiş. Sayın Çiçek, siz Başbakan Yardımcısı değil misiniz? Yürütme sizden sorulmaz mı? Ama diyeceksiniz ki kim kimi dinliyor?
Yüksek Seçim Kurulu ‘çamaşır makinesi, buzdolabı, kömür dağıtmayın’ diyor da dinleyen kim? Valiler, Yüksek Seçim Kurulu’nu dinlemezlerse, savcılar da Başbakan Yardımcısı’nı mı dinleyecek? Söylediklerini ihbar kabul edecek değiller ya!
++++++++
Radikal, kanserli hücre
’İç ve dış güçler’ bir olup, Primat’ın Radikal’inin evrimini tamamlamasına çalışıyorlar. Gazetenin itibarını sarsan ’primate habercilik’ anlayışına dış güçlerin sözcülüğünü yapan Oray Eğin’den sonra, Doğan Grubu’nun iç güçlerini temsilen Yiğit Bulut bakın nasıl tepki gösterdi: Sezen Aksu’nun yalısının bahçesindeki ”hayal dünyası“ aslında yok! Orada oturup boğaza karşı ”şarap“ içerken hakkında ”atıp tuttuğu“ TSK mensupları, onun gibi ”hasmı rüyada değil“ namlunun ucunda görenlerdir! Radikal gazetesi var olan yönetim anlayışı, adam başı yalanlanan haberleri, TSK düşmanlığını çizgi edinmişliği ile acilen ”neşter“ vurulması gereken bir kanserli hücredir!
++++++++
MİNİ YORUM
Ulusalcılığın trajedisi
Üstüne kitaplar dolusu yazılır, ama bugün, Ali Bulaç’ın ulusalcılık tarifi üzerine, tek sorum var. Diyor ki, “Kimsenin kendine özgü ulusal kültürü veya farklılığı yoktur. Ulusalcılık, Batı tarafından bulaştırılır, kızamık gibi çıkar. Biz 90 senedir tam olarak çıkaramadık. Bir Elazığlı anlatmıştı: Çocukken kızamık çıkaran çocukların anneler üstünü örterdi, çoğu ölürdü. Kaçıp Fırat’a girenler kurtulurdu.” Bulaç’a göre, kaçıp kurtulamayan “biz” büyük trajediler yaşamışız. Ulusalcılığın “biz”e yaşattığı en büyük trajedi nedir Sayın Bulaç? Bunu, etnik gruplara öğüte dönüştürmek, ana fikri hafifletici kalkan mı oluyor?