Çakıcı Dağdan İnmiyor
Ege türkülerinin usta icracılarından biri olan Tolga Çandar anlatmıştı bir televizyon söyleşinde. Egeli bir yurttaş demiş ki Çandar’a: “Çekirdeksiz efemi anlatıvercen mi bize?” Şaşırmış Çandar önce, fakat sonra anlamış işi ve gülmüş kahkahayla. Hani “Şu İzmir’den çekirdeksiz de efem nar gelir” diye bir efe türküsü vardır ya, o Egeli yurttaş dinler bu türküyü, Çekirdeksiz Efe diye bir efe var sanırmış. Niye anlattım bu hoş olayı biliyor musunuz? Yeni kuşaklar -zeybek oynayanların büyük bir kısmı da dahil- bilmiyorlar efeleri. Ne Çakıcı’yı biliyorlar, ne Demirci Mehmet Efe’yi, ne Yörük Ali Efe’yi, ne de Gökçen Efe’yi. Çekirdeksiz Efe adında bir efe var sanıyorlar işte böyle.
Etem Oruç’un “Çakıcı Dağdan İnmiyor” adlı kitabını (Berfin Yayınları) yeni bitirdim. Bu kitap beni orta okul lise yıllarıma götürdü, bütün efe hikayelerini okul kütüphanesinden almış okumuştum o yıllarda, öyle etkilenmiştim ki, bir efe bulsaydım kızanı oluverirdim o an.
Etem Oruç, efeliği doğuran sosyal, ekonomik ve tarihsel şartları irdeliyor bu eserinde. Efeliğin harman olduğu yer Aydın ili. Aydın ili, bugünkü sınırlarını çok aşan şimdiki 4-5 ili içine alan bir beylik o yıllarda. “Doğudan Anadolu’ya giren Türk Yörüklerinin, Türkmenlerinin en batıya gideni Aydınoğullarıdır... Türk oymaklarının en güçlüleri...” diyor Etem Oruç. Aydınoğulları, Karamanoğulları gibi Osmanlı’ya kafa tutup başkaldıranlardan. Bir dönem Börklüce Mustafa, Torlak Kemal eliyle, bir dönem efeler yoluyla oluyor bu başkaldırılar. Osmanlı, halkın hakkını, hukukunu savunan, hakça paylaşıma çalışan bu Türk oğlu Türk efeleri ezmek için Arnavut ve Çerkezleri kullanıyor. Çakıcı Mehmet Efe işte bu mücadelede en zirve ve en efsane isim. Etem Oruç diyor ki: “Çakıcı adı, yurtseverlerin ortak adıdır. Türk yurduna göz dikenler, Türklere kötülük edenler oldukça, haksızlığa başkaldıran, mazlumdan yana olan efeler bu dağlarda hep dolaşacaktır”. Büyük Atatürk’ün babasoyu da bu Aydın efelerinden (ana soyu Karaman’dan). Yani bir efedir Atatürk de, Sarı Zeybeği hasta hasta öylesine coşku içinde ve ustaca oynaması bundandır işte.
Ha hazır söz buraya gelmişken izninizle azıcık da propaganda yapayım (HEPAR’dan milletvekili adayıyız, biliyorsunuz). Osman Pamukoğlu da efedir haa. Biz 2008 yılında HEPAR’ı kurmak için Ankara GİMAT’ta bir binada toplandığımızda “Ben efeyim, efenin dediği tartışılmaz, sözü dinlenir, gereği yapılır” demişti. Tam bir efe olduğunu ise Hakkâri’de onun yanında askerlik yapanlardan dinledik ve “Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok” adlı kitabından okuduk. “Efsane Efe” dir o, siyasal hayatımıza da efece dalmıştır, bir avuç Zeybek’le kafa tutmaktadır emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine. Etem Oruç kardeşimi böylesine güzel bir araştırma-inceleme eseri kaleme alarak az bilinen tarihimize ışık tuttuğu için kutluyorum. Yalnız bir şeyi hiç iyi etmemiş, Nazım’ın, çıraklık dönemlerine ait bir efe şiirini koymuş kitaba. Bu güzel kitaba Atsız’ın “Sarı Zeybek” i yakışırdı bence. İşte o şiirden bir beşlik (tamamı okunmalı mutlaka).
Candarmalar genç efeyi sardılar,
Kırk ölümden beğendiğin sordular;
Kızanları bir bir yere serdiler.
Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
Erlik için kıyar kendi canına.