Cahillerin meşguliyeti...
Cahile laf anlatmak "deveye hendek atlatmaktan" zordur. Her ne kadar uzak durmaya çalışsam da geçmişte yaşananların anısına, şimdileri bir semtin adının ötesine geçmeyen "vefa" adına bazen dinler, çoğu zaman katlanırım lakırdılarına... Ömürlerinde 300 sayfalık bir kitap okumadıkları gibi 30 kelimeyi aşmayan hafızaları ve hamaset dolu nutuklar ile geçmişteki gölgeli günlerini dini motifler ile süsleyerek caka satmaktan geri durmazlar. "Fazla tevazunun kibirden geldiğini" beyan edenlere inat "bırakınız böyle bilsinler" adına alttan almaya, batasıca törenin yaş ve kıdemine ayak uydurduğum olmuyor değil. Adı "mahalle baskısı" ya da "kahrolası hatır"... Vaktimi heba ettiğim gibi geçmişin hatırına isyan edemiyorum. Öyle ilginç telefonlar geliyor ki en münasebetsiz anlarda, bakmasan ayıp oluyor hissine kapılıyoruz bazen. "Alooo... Napyon?.." ile başlıyor "Yoldayım... İstanbul-Ankara arası...", "Haa... Ne çook geziyon ulan sen", "Kaçmaktan kovalamaya fırsat yok. Gündem yüklü. Televizyon programı, gazete yazısı. Konferans. Panel derken hayat yollarda geçiyor be abi..." ile geçiştirmeye çalışıyorum.
- "Yavvuuz... Aslanım bak senin rahmetli abinin hatırı var. Yine bir şeyler yazmışsın!"
- "Ne yazmışım?.."
- "Valla ben okumadım. Arkadaşlar söyledi. Aslanım sen doğru durmuyorsun ki hep yazıyorsun!"
- "İyi de ne yazmışım? Nerede yazmışım? Kimi? Niye eleştirmişim?"
- "Dedim ya aslanım; ben görmedim. Senin çocukluğundan bu yana alışkanlığın. Her şeyi eleştirirsin. Bana da söylediler. Bir arayım soruyum dedim"...
- "Karşı duruş idealizmin gereğidir. Kaldı ki ben gazeteciyim. Muhalifim elbette. Yanlış yapanı eleştiririm."
- "La aslanım, .......... ocaklıdır. Arslan gibi ülkücüdür. Başka adam bulamadın mı? O'na mı çakıyorsun!"
- "Abi, hatır diyorsun anlarım. Ama ben babamın oğlu olsa yanlış yapanı eleştiririm."
- "O kadar da değil aslanım. Zaten ipin ucunu kaçırdın. Genel Başkanımızı da eleştiriyorsun. Bu da olmaz ki..."
- "Abi ya... Bak yoldayım... İnan uykusuzluktan, yorgunluktan ölmek üzereyim. Sahi sizin bu Genel Başkan Tanrı mı? Hiç hata yapmaz mı?"
Sessizlik...
- "Saçmalama ya..."
- "Ne saçmalaması, senin başka cevabın yok mu?"
- "Laa gaardaş O Genel Başkan!"
- "Yani hata yapmaz öyle mi?"
Sessizlik...
- "Laa get! Sen çocukken de böyleydin manyak! Geçen gün de televizyonda abimize laf ettin!
"Hangisine?"
- "Laa oğluum. O benim cezaevi arkadaşım. Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı..."
- "Haa O mu? O ülkücüyse ben değilim!.."
- "Manyaklaşma... Ükücüdür O..."
- "Ülkücü arkadaşını ihbar eder mi? Ülkücü, ülkücünün kardeşi değil mi?"
- "İyi de sen muhalifsin. Başka kanallarda programlara katılıyorsun! Solcularla konuşuyorsun!.."
- "Doğru ben yıllardır yazıyorum ve davet edildiğim televizyon kanallarına katılıyorum. Çünkü söylenecek sözüm var. Yazılmış binlerce makalem ile onlarca kitabım var! Sizinkiler çağırdı da gelmedim mi?
- "Sen lidere ve teşkilata karşı çıkıyorsun!"
- "Lider kim? Teşkilat kim? Haksızlık edip, ülkücülere hakaret eden kim?"
- "Laa oğluuum sen manyaksın... Adam olamamışsın. Akıllı olsan şimdi vekildin. Başkandın!"
- "Bu sözlerinde ciddi misin?"
- "Evet!"
- "İyi öyle ise... Şimdi derhal telefonu kapat! Benim kıymetli vaktimi, serçeden ödünç aldığın beynine güvenerek meşgul etme! Sana genel başkanın da, teşkilatın da hayırlı olsun! Haaa abimin hatırına gelince... Duysa, Hadi oradan... Senin neyden yattığını biliyoruz derdi."
Telefonu kapatınca yorulduğumu hissettim. Cahil cüretkarlığının da bir sınırı var. Bu ve benzerlerinin yorgunluğuna katlanamıyorum. Meşgul etmeseler daha mutlu olacağım.
Hadiseyi İlber Hocama havale edeceğim.
"Çook cahilsiniz keşke... ölsen......." der ama yine de kıyamam!..