Çağlayan adliyesindeyiz
Bugün Çağlayan adliyesinde gazetecilik mesleğinin yargılanışı ile yüzleşeceğiz. Son duruşmadan bu yana tam 414 gün geçti... Zaten bu davaya “mevsimlik” denmişti... Başlar sonra da bir mevsim sonra üç-dört ertelenerek devam ederdi. İçeride tutuklu olanların ölüp kalması, masumiyeti hikayeydi kısacası...
Dilerseniz hafızalarımızı zorlayalım. Nasıl başladı bitti göz atalım.
2011 yılının Sevgililer Günü yani 14 Şubat sabahı 05:00’de kapılar zorlandı. Odatv haber sitesinin kurucusu ve sahibi Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun evlerine polis girdi. Soner’in binlerce kitap ve CD’den oluşan kütüphanesine daldılar. Samanlıkta toplu iğne aramak gibi bir şeydi. Ama arayanlar bulacaklarını yanlarında getirmişlerdi zaten. Bir gün önce Zir Vadisi aramalarının video görüntülerini haber sitesine koyup Türkiye’yi sallayan iki idealist genç gazeteci Barışlar ise polisleri karşılarında görünce suçlarını hemen anladılar. Ergenekon sanığı Yarbay Mustafa Dönmez’e kumpas kuran polisler kameranın ses alıcısının kapalı olduğunu sanıp “nasıl da kazık attıklarını” anlatıyor, “Amerikalı hocaların gösterdiği mühimmat”tan bahsediyorlardı. İşin özeti bazı polisler “açık” vermiş ve bunu telafi edebilmek için yeni kumpas kurmuşlardı. Barışların bir suçu daha vardı ki affedilemezdi. “Wikelaks Belgeleri”nde Türkiye ile ilgili bölümlere ulaşmışlar ve tercüme etmeye başlayarak yakında kitap olarak yayınlayacaklarını ilan etmişlerdi. Sözlerinde durdular ama Silivri’de bitirdiler, iki yıllık gecikme ile yayınlayabildiler. 18 Şubat 2011’de tutuklanarak Silivri’ye gönderilirken meslektaşlarının çoğunluğu “gazetecilikten tutuklanmadılar” başlıklı haberlere imza atarak tarihe geçtiler. Onlar Silivri’de biz dışarıda “Sıra bize ne zaman gelecek” diye beklerken Müyesser Yıldız ile Ankara’da buluşup “Ne olacak bu mesleğin hali”ni tartışıyorduk. Müyesser, babasının ölümü üzerine altı aydır tek satır yazamıyor, alzaymır olan annesi ile ilgileniyordu. Bu sırada Hanifi Avcı’nın “Haliç’teki Simonlar” kitabı çıktı. 4 Mart 2011’de yeni dalga ile gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız, Odatv çalışanlarından Coşkun Musluk, Sait Çakır, Ayhan Bozkurt, Mümtaz İdil ile Prof. Dr. Yaçın Küçük gözaltına alındı. Bir isim daha vardı ki son günlerde gezmedik kapı bırakmayan Ayfer İklim Kaleli...
Birbirine benzemezleri bir araya getirmek Ergenekon kumpasının yöntemiydi. Müyesser henüz Beşiktaş’taki pusuda sorguya alınmadan iki yazı kaleme aldım. Sadece üç kişi serbest bırakıldı. Kanser hastası olan Mümtaz İdil, Ayhan Bozkurt ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kendisini taciz ettiğini söyleyen Ayfer İklim Kaleli... Silivri’nin taş duvarları diğerlerini yutmaya başladığı sırada iki önemli sanık daha eklendi. Kitabı yüzünden apar topar Devrimci Karargah Örgütü’ne yardımdan eski emniyet amiri Hanifi Avcı ve MİT Baş Müşaviri Kaşif Kozinoğlu... Kozinoğlu o sırada Afganistan’da görev yapıyordu. Amerikalı subaylar “gitme tutuklanacaksın” demelerine rağmen geldi Beşiktaş’taki pusuya düşerken ilk fotoğrafı yayınlandı. Operasyonun başında Ali Fuat Yılmazer yargıda ise Zekeriya Öz vardı. Kamuoyunda ilk defa “bu kadar da olmaz ki” denmeye başlanınca bu iki isim soruşturmadan alındı. İddianame sapır sapır dökülüyordu. Duruşmaya 9 gün kalan Kaşif Kozinoğlu savunma dahi yapamadan Silivri Cezaevi’nde kalp krizinden öldü. (Öyle açıklandı.) Doğan Yurdakul eşini kaybetti. Bir yılları dolmak üzereyken Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye oldu. 16’ncı ayında Müyesser, ikinci yıllarında Soner’ler.
Bugün Çağlayan’da 18’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 09:30’da dava görülecek. Tabii ki orada olacağım. Bekleriz efendim.