ÇAĞDAŞ MANDA

Ümraniye operasyonlarını “Dünya sisteminin Türkiye’yi tedavisi” olarak niteleyerek “hasta adam” zihniyetini ortaya koyan II. Cumhuriyetçi Altan, Ermenistan ilişkileri konusunda da, Türkiye’nin, ABD’nin dış iradesi olmaksızın karar alamayacağını yazdı


Geviş getirenler ailesi mensuplarına değil sözüm. Gururlarına dokunacak bir yanlış anlaşılmaya sebep olmaktan korkarım. Çünkü onların başındaki çoban sembolik. Anladığımız manada güdülmüyorlar. Boyunlarında tasma yok. Sırtlarında ‘dış irade’nin kamçısı yok..
Yazıya konu ‘manda’ başka... Ama onun da bir ‘çobanı’ var...
Tarih öncesinde ‘vaad edilmiş topraklar’da krallık ve yüksek rahiplik yapanlar, görevi alışlarının simgesi olarak yağ ile kutsanırlarmış. Yağ ile kutsama geleneğine en son ABD’nin “füme rengi emperyalist” başkanı Obama’nın göreve gelişi sırasında şahit olduk.
Tarih öncesinde “yağlanan” bu kişilere mesih ünvanı verilirmiş. Çünkü Tanrı tarafından ‘seçilmiş’ oldukları inancı hakimmiş. Mesih’in en belirgin sembolü de “iyi çoban”. Yol gösterici anlamında.
“Büyük devletlerin, az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirmeyi” üstlerine vazife saymaları anlamına gelen bizim mandanın yağlanan mesihi, yani çobanı da Obama... “Ben hiç özgürlüğün tadını almadım ki amca... Ne olur ayağımdaki prangayı çıkarma...” diye ağlayan mandacılar, onun sürüsüne katıldıklarını duyurmuşlardı zaten.
Amerikan mandası
1919’da “Vatanın kurtuluşu ve milletin mutluluğundan başka hiçbir kişisel maksat izlemeyeceklerine; mevcut siyasi partilerin hiçbirinin amaçlarına hizmet etmeyeceklerine” yemin edenler Sivas Lisesi salonunda aldıkları kararlarla Türkiye Cumhuriyeti’inin kuruluş felsefesini ilan etmişlerdi.
4 Eylül’de başlayan Sivas Kongresi’nin 8 Eylül günü yapılan dördüncü oturumunda “Amerikan mandası” tartışılmıştı. İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami ve İsmail Hakkı kongreye milletin kutuluşunun Amerikan mandasından geçtiğine dair muhtıra vermişlerdi. Uzun ve hararetli tartışmalardan sonra “Her türlü işgal ve müdahaleye karşı” milletin kurtuluşunun ancak “milli iradeyi hakim kılmak”la sağlanacağı konusunda uzlaşıldı. Kongrede alınan kararlardan biri de “Manda ve himaye kabul olunamaz”dı.
Hakimiyet-i Milliye
2009’a gelindiğinde ise Amerikan mandası tartışılmaya gerek dahi görülmeden ‘alkışlanmak’ suretiyle kabul edildi. “Büyük devlet”in talimatı ivedilikle, yangından mal kaçırır gibi, bir gece ansızın uygulandı. Ve adeta dünyaya “müstemlekeyiz” mesajı verildi.
Atatürk’ün ifadesiyle “Müstemlekelerde tatbik edilmiş bir sistem” olan liberalizmin yılmaz kalemşörleri de, haliyle hiç utanma-sıkılma gereği duymadan Obama’nın ‘dış müdahale’sinden duydukları memnuniyetini yazdılar.
Bu satırlar da liberal mandacının 23 Nisan tarihli yazısından:
“Hákimiyet-i Milliye Bayramı... TBMM’nin açılışını, halk egemenliğini kutluluyoruz... Türkiye Büyük Millet Meclisi... Tüm üyeleri halkoyuyla seçildiği için demokrasinin mabedi... Ama... Birileri araya dalmasa...”
Demek tashih hatası oldu. “İyi çoban hariç birileri araya dalmasa” yazacaktı belki.
Biz düzeltelim de, gazete, kavalıyla sömürgeleştirme ninnisi çalan çoban efendinin eline geçerse, bizim mandacıların “hakimiyeti milliyeci” olduğunu sanmasın...


Mehmet Altan’ın mutluluk duyduğu müdahale, Obama’nın TBMM’deki konuşması ve sıraladığı direktiflerdi: Geçmişinizle yüzleşin! 1915’teki feci olayları da dile getirin! Ermenistan’a jest yapın!

++++++


Dış iradeyi yüceltti
Türk-Ermeni yakınlaşmasına ABD’den de çığ gibi destek var.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton... Amerika Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Robert Wood... Tüm yetkililer, yumuşama sürecine açık destek vermekte... Çünkü yakınlaşma girişimine son rüzgárı Obama fiilen vermişti...
Neredeyse yüz yıl olacak...
‘Resmi tarih tezi’ aracılığıyla otoriter bir şekilde zamanı dondurduk... Geçmişimizle yüzleşmekten korktuk... Ve her 24 Nisan’da ‘Ermeni yumurtası’ kapıya dayanınca, bunu atlatmaya, ertelemeye baktık...Sorunu çözmeyi hiç düşünmedik.
Anlaşılan o ki...
Obama, çok yeni, riskli ve devrimci bir Orta-Doğu ve Kafkas planını devreye sokmaya girişince...
Yüz yıllık korku da sona erecek. Bu kadar ‘iç dinamiği’ zayıf... Çözüm üretemeyen ve sorununu biriktiren bir ülkede...
Bir de ‘dış irade’ lafını duyunca şaşırmış numarası yapan şaşkınlar var...
* Mehmet Altan / Star


++++++

Çok uyumlu bir ikili olurlar
Kocasının “sübyancı olma hakkı”nı savunan Gülay Göktürk’e, Siyaset Akademisi’nde hocalık teklif eden AKP, sado-mazohist eğilimleri olan Ahmet Altan’ı nasıl gözden kaçırdı?

Akşam’dan Ali Ekber Ertürk’ün haberine göre AKP, Siyaset Akademisi’ndeki akıl hocalarını değiştirmiş. Ders verdirmek istedikleri isimler arasında Çetin Altan, Cengiz Çandar, Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan, Mümtaz’er Türköne, Hasan Cemal, Ekrem Dumanlı, Gülay Göktürk de varmış. Listeyi doğrulayan AKP Siyaset Akademisi Koordinatörü Ercan Demirci, isimleri seçerken göz önünde bulundurdukları kriterin “özgürlükçü ve aydınlatıcı bilgiler sunabilmesi” olduğunu söylemiş.
Kadroyu inceledim. AB’ye teslimiyet, TSK’yı yıpratma, özgürlükleri kullanarak bölücüğe geçit oluşturma, ABD’nin sivil darbelerine iştirakçilik... Öğrenciler bu ekipten bilmedikleri ne duyabilirler ki... Madem “özgülükçü bilgiler”e aç bir kitle söz konusu.. Madem Çetin Altan ‘yaş haddinden’ teklifi geri çevireceğini açıkladı... Benim Altan ailesi kontenjanından adayım: Ahmet Altan!
Gülay Göktürk ile aynı oturumda konuşturulursa, siyasetçi adaylarının ufuklarını, gönül ve kalp gözlerinin kapılarını sonuna kadar açacak, hatta menteşelerini söküp muazzam bir davetkarlığa eriştirecektir...
Gülay Göktürk’ün eşi Metin Göktürk 2000’li yılların başlangıcında Yeni Binyıl gazetesinde yazdığı “Sübyancı” ve “Sübyan” başlıklı iki yazıyla çok tartışılmıştı.
İlk yazısında Londra ve Amsterdam’daki çocuk pornosu kaseti arama serüvenini anlatan Göktürk: “Bütün insanlık açıkça sübyancıdır. Kursağımızda düğümlenmiş o ukteyi mezara kadar taşırız.” demişti. Göktürk İkinci yazısında ise, küçük bir çocuğa tecavüz edilip öldürülmesi olayını kınayanları eleştirmişti. Bu sübyancı tavra sahip çıkan Gülay Göktürk, Türkiye’yi yönetmeye aday kişilere akıl hocalığı yapacaksa Ahmet Altan’ın neyi eksik? O da hayvanlarla veya aile fertleri ile cinsel ilişkiye onay vererek, her kadında faşihe potansiyeli olduğunu savunarak, sado-mazohist eğilimlerini açıklayarak “sapıkça düşünceler” söz konusu olduğunda Göktürk’ler kadar sınır tanımaz olduğunu kanıtlamadı mı?
Not: Ders verenlere ödeme yapılmayacakmış. Bizim liberaller “makbuz karşılığı” olmazsa işbirliğne ‘varım’ der mi tereddütlüyüm. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” derlerse... Bir ihtimal!

“Çocuk pornosu suç olmasın”
“Koskoca adamlar nasıl olur da bacak kadar çocuklara cinsel haz nesnesi olarak bakarlar!” Sansürün asıl dürtüsü bu. Asıl bu arzu lanetleniyor, yasaklanmaya ve cezalandırılmaya çalışılıyor. Mevcut cinsel ahlak çocuk bedeninin arzulanmasını en büyük cinsel suç olarak görüyor. Ben,
arzunun bu lanetlenişini haklı bulmuyorum. Yani, insanların çocuklara zarar vermedikleri sürece “sübyancı olma hakkı”nı savunuyorum.
* Gülay Göktürk / Sabah (2002)


“Sekste sınıra inanmıyorum”
Sevişmede vahşet olabilir, kardeşlik olabilir, öfke olabilir... Sado mazohist eğilimler ortaya çıkabilir. Bu bana çok aykırı gelmiyor. Mesela bir erkek kardeşle kız kardeşin, bir anne ile oğlun, bir baba ile kızın...
Birbirini bu kadar çok seven insanların, sevginin son noktası olan sevişmeye ulaşmamalarında bir yanlışlık olduğunu iddia ediyorlar. Doğru olabilir. Sekste sınıra inanmıyorum.
* Ahmet Altan / Kadınca (1985)


++++++

Mutabık olmuşlar

Bu işte bir yalan var
Biz Azerbaycan’a “Ermeniler Karabağ’dan çekilmeden sınırı açmayız” diyoruz. Ermenistan bize “Karabağ’ın iki köyünden bile çekilmeyiz” diyor. Biz ABD’ye “Ermenistan’la mutabıkız, sınırı açacağız” mektubu gönderiyoruz.
Bu denklemin bir yerinde “yalan” var ama neresinde?
Azerbaycan bize güveniyordu. Karabağ sorunu çözülmeden sınırı açmayacağımıza inanıyordu.
Sonra birden güvensizleşti. Türkiye’yi ikili oynamakla suçlamaya başladı. Neden?
Azerbaycan gezisinden dönen CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü dün anlattı: Cenevre’de sürdürülen görüşmeler sırasında bizimkiler zaman zaman Azerileri bilgilendirmiş. Ermenistan da Rusya’yı... Ruslar, Ermenistan’dan aldıkları bilgileri Azerilerin önüne koyunca soydaşlarımız dehşete kapılmışlar. Çünkü bizimkilerin onlara verdiği bilgiler hem eksikmiş hem de yanlış...
Bu iktidar kime çalışıyor?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

TRT etnik bölücülük mü yapıyor?
TRT’nin diğer kanallarında; şu veya bu biçimde 23 Nisan’dan söz ediliyordu. Lakin; TRT Şeş başka bir dünyaya hitap ediyor gibiydi. Çocuklara yönelik çizgi filmler vardı. 23 Nisan yoktu...
TRT’nin hitap ettiği yurttaş kitlesinin 23 Nisan ile ilgisi yok mudur? Bu bayram, aynı zamanda Güneydoğu’da yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızın da bayramı değil midir? 23 Nisan’ın ruhuna, onların çocuklarını da ortak etmemiz gerekmez mi? Yoksa o çocuklar; başka ülkenin çocukları mı? Kürt kökenli yurttaşlarımızın çocuklarından 23 Nisan’ı kaçırmak, bir anayasal suç, bir insanlık suçu sayılmaz mı? 23 Nisan Bayramı’na dünyanın pek çok ülkesinden değişik renkli çocuklar gelmişken; birlikte eğlenirlerken; siz ne hakla bizim bir bölgemizin çocuklarını bundan mahrum bırakırsınız?
İbrahim Şahin’e soruyorum: Yoksa 23 Nisan’dan söz etmek, bölücülerin hoşuna gitmiyor diye mi böyle yaptınız? Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran sürece karşı olan bölücü mihraklarla TRT yönetimi arasında zihniyet anlaşması mı oluştu
yoksa?
* Rıza Zelyut / Güneş


++++++

Bunlar mevsimlik demokratlar
Sıkışınca söylemleri hazır: Bu işi sulandırmayın. İntikam ayinine soyunan.. Tahrik eden, yalan yayın yapan onlar.. Daha ne olup bittiği belli olmadan anında infaz! Bakın Yeni Şafak Gazetesi’nin yayınına.. Star Gazetesi’ne.. Hemen adını koydular: Ceset tarlası!.. Ceset, meset çıkmadı ama olsun.. At başlığı gitsin..
Silahların üzerine gitsene.. Kim koydu, niye, arkasında kimler var.. Bunu araştırsana.. Maksat o değil ki.. Çak başlığı: Ölüm tarlası! Yüzlerce ceset çıkmazsa ne olacak? Devir çamur atma devri..
Yandaş medya karar vermiş. Bu soruşturma uzun sürer, mahkemeler yıllar sonra karar verir, belki birçoğu aklanır.. İyisi mi.. Kafadan idam edelim..
Demokrat Ali Bayramoğlu’na ne demeli.. “Saylan’ın evi aranır mı aranmaz mı ya da aranırsa demokrat olmak için alınacak tavır ne olmalıdır testlerini bir yana bırakmakta fayda var” diyor..
Antidemokratik harekete, insanların temel haklarını elinden alan uygulamaya sessiz mi kalalım.. Demokrat olmak dönemsel değildir!
* Mehmet Tezkan / Vatan


++++++

MİNİ YORUM
Hukuku hatırladılar

Amberin Zaman Taraf’ta işyeri, polis, kapı, çerçeve taşladıkları için gözaltına alınan “çocuklar” ın yargılanmalarındaki hukuk ihlallerini yazmış... Bu ara kendini hukuki hatırlatmalara adayan diğer isim Fehmi Koru. O da 17 Mayıs’ta yapılacak Cumhuriyet mitinginin yargıya müdahale, dolayısıyla ciddi bir suç olacağını söylüyor...İktidara yargıya nasıl müdahale etmesi gerektiğinin yolunu gösterirken aklınız nerdeydi peki?

Yazarın Diğer Yazıları