Büyüme Analizi (II)

Dün bu köşede, 2022 GSYH'' da büyüme oranını değerlendirmiştim.

Bir ekonomide büyüme oranlarını tek başına değerlendirmek, doğru sonuçlar vermez. Büyüme oranlarını diğer ülkelerle karşılaştırmak ve Büyümenin ekonomik ve sosyal sonuçlarına bakmak gerekir. İktisat politikalarının temel amacı, insan refahını artırmaktır. Bu nedenle de;

Büyümenin istikrarlı ve sürdürülebilir olması gerekir.

Cari açığa neden olmaması gerekir.

İktisadi ve sosyal gelişmeyi desteklemesi gerekir.

1. Son 20 yıldır istikrarsız, zig-zag''lı bir büyüme yaşıyoruz.

Gelişmekte olan ülkelerde ortalama büyüme oranı ile karşılaştırırsak, Türkiye''nin istikrarsız bir büyüme yaşadığını görebiliriz. Gelişmekte olan ülkeler ortalaması olarak yalnızca 2020 yılında büyüme oranında aşırı bir düşüş var. Diğer yıllarda büyüme trendi daha istikrarlıdır. Türkiye''de ise büyüme son 20 yılda zig-zag''lı bir trend göstermiştir. Bunun nedeni ekonominin kırılgan olması, spekülatif ve oligopol piyasa yapısı, üretimde kullanılan ithal girdi payının yüksek olması, Finans sektörü ile reel sektör arasında olan aşırı sektörel dengesizlik ve yalnızca iç talep artışına dayayan büyümedir. Bu nedenlerle büyümenin sürdürülmesi de zordur.

2. Türkiye cari açıkla büyüyor.

Son 20 yılda yalnızca 2019 yılında GSYH''nın yüzde 1,3''ü kadar cari fazla verdik. O yılda büyüme oranı düşük yüzde 0,9 oldu. 2009 krizi dahil diğer yıllarda yüksek, söz gelimi 2011 yılında GSYH''nın yüzde 9,6''una varan cari açık verdik. Cari açıkla büyüdük.

Büyüme bir çeyrek ve bir yıl olarak itibariyle yaratılan katma değeri gösterir. Yaratılan katma değerin ve gelir artışının bir kısmı tasarrufa gidiyor ve servet artışına dönüşüyor. Ama öte yandan cari açıkla servet ve kaynak kaybı oluyor. Bir yerde açık verdiğimiz ülkelere servet ve sermaye transfer ediyoruz.

Ağzımda tüy bitti… Türkiye 2022 yılında Rusya''ya karşı 49,5 milyar dolar, Çine karşı 38 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. Depremin Türkiye ekonomisine maliyeti 34 milyar doları aşacak deniliyor ama 2022 yılında Rusya ve Çin''e karşı deprem maliyetinin üç katı kadar, 87,5 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Üstelikte bu ülkelerden yatırım malı ve teknoloji ithal etmiyoruz.

Rusya ve Çin olayını ya ben yanlış yorumluyorum; ya da bizim medya günü kovalamaktan işin bilincine varamıyor. Çünkü kimse tartışmıyor.

Bir yandan büyüyüp, öte yandan cari açıkla servet kaybediyorsak, bunun adı; yoksullaştıran büyümedir.

3.Büyüme kalkınmaya ve halkın refahına yansımadı. Gelir dağılımı bozuldu.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde insan refahı için büyüme tek başına bir anlam ifade etmez. Ülkenin kalkınması önemlidir. Bir ülkenin kalkınması için de GSYH''da büyüme yanında İnsan hakları ve siyasi özgürlüklerin olması, insani gelişmenin artması ve sosyal gelişmenin olması gerekir.

Sosyal gelişme için de artan gelirin daha dengeli dağıtılması, yoksul sayısının azaltılması ve fakirlik sınırının yükseltilmesine yönelik İktisat Politikalarının uygulanması gerekir. Yine ekonomide kaynakların, sosyal yapıya, nüfus dağılımına ve koşullarına uygun, verimli ve etkin kullanılması lazımdır.

Türkiye''de; gelir dağılımı aşırı bozuldu. Çünkü; siyasi iktidar her vesile ile halk arasında, partizanlar ve muhalifler arasında , onlar ve bizler şeklinde Dünyada ve tarihte çok örneği olmayan bir şekilde ayırım ile bütçeyi ve kamu imkanlarını, kamu bankalarını, Kamu özel işbirliği anlaşmalarını ve kur korumalı mevduatı kullanarak, halktan bir kesime gelir transfer etti.

İnsan hakları ve siyasi özgürlükler endeksinde özgür olamayan statüye geçtik, İstanbul anlaşmasının iptalinde olduğu gibi, insani gelişme ters çalıştı.

Özetle iktisadi ve sosyal gelişmede 50 yıl geri düştük.

Aslında bugünkü iktidar devletin bir anonim şirket gibi yönetmek gerektiğini açıklamıştı. Şirketlerde sosyal fayda ve maliyet dikkate alınmaz. Şirket gibi yönetilen devlette, halkın sosyal refahına bakmaz. Türkiye''de büyüme oldu ve fakat halk yoksullaştı. Ayrıca büyümeden sağlanan gelir artışı da cari açıkla veya güven sorunu nedeni ile yurt dışına çıktı.

Yazarın Diğer Yazıları