Büyükanıt CD’si ve Babacan’ın bilmediği...
Bir: Başbakan Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 27 Nisan e-muhtırasından hemen sonra Dolmabahçe Sarayı’nda 2,5 saat baş başa görüştü.
İki: Bu görüşme üzerine Fikri Sağlar “Büyükanıt’a Başbakan tarafından, Dolmabahçe Sarayı’nda Filiz Büyükanıt’ın yaptığı harcamaları gösteren bir dosya verildi, dosyanın içeriği ürkütücü!” dedi.
Üç: Büyükanıt, Sağlar aleyhine tazminat davası açtı. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Sağlar’ı “Büyükanıt’ın kişilik haklarına hakaret” ettiği gerekçesiyle tazminata mahkûm etti.
Dört: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Sağlar’ın iddialarını “basın özgürlüğü” sınırları içerisinde görerek mahkemenin tazminat kararını bozdu.
Beş: “Hurşit Tolon’un evinde ele geçirilen belgelerde Filiz Büyükanıt’ın harcamalarıyla ilgili belgeler var” iddialarının araştırılması istendi.
Altı: İddialar araştırıldı. Yargıçlar CD’deki bilgi ve belgeleri 40 dakika seyretti ve “yayın yasağı” getirdi...
CD’de ne var, bunu birkaç yargıç ve Tolon Paşa biliyor. Ciddi şeyler olmalı ki sert bir “yayın yasağı” konuldu.
Eğer...
İddialar doğru ise, yani, Filiz Büyükanıt’ın harcamaları Başbakan tarafından kocası Yaşar Büyükanıt’ın önüne konulup, “Haddini bil, yoksa...” imasında bulunuldu ise...
Türkiye bitmiştir... Çünkü böyle bir durumda yapılması gereken başbakanın genelkurmay başkanı karşısında pozisyonunu güçlendirmek için ele geçirdiği bilgileri kullanması değil, bilgi ve belgelerin sağlamlığına inanıyorsa, o bilgi ve belgeleri savcılığa vermesi gerekirdi..
Daha söyleyecek çok şey var...
Mahkeme kararından sonra Türkiye ve dünya biliyor ki o CD’de “ciddi şeyler” var. Biz diyoruz ki, “o ciddi şeyler” inşallah Fikri Sağlar’ın iddia ettiği “ürkütücü” şeyler değildir ve Dolmabahçe görüşmesinde konuşulanlar vatanın bütünlüğü, devletin devamlılığı ile ilgilidir...
Bunu açıklamak da Büyükanıt ve Erdoğan’a düşer.... Çıkar, “Hayır, Tolon’un dosyasında ne var bilmiyoruz ama biz Dolmabahçe’de asla o konuları konuşmadık” derler; biz de, dünya da rahatlar...
Yoksa Türkiye... Genelkurmay Başkanı ile Başbakanın şantajlaştığı bir ülke derekesine düşer ki, Türk milleti ve devletini bu hale düşürmeye kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur...
Babacan hava atıyor amma
Davos’ta devam eden Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısında Başbakan Yardımcısı Babacan da konuştu..
Sunucu, “Burada imtiyazlı durumda sizsiniz, bize ders verin” diyerek davet etti Babacan’ı... Kastettiği malûm: AB ve ABD’de ekonomik kiriz var, Avro bölgesi çatırdıyor. Türkiye ise, oralardan kaçan sıcak para sayesinde fazla sıkıntıda değil...
Neyse...
Babacan sözü alınca Avro Belgesini krizi iyi yönetememekle suçladı. Yani Almanya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve İngiltere dışındaki diğer AB üyesi ülkeleri yöneticilerine, “Siz kriz yönetmeyi bilmiyorsunuz” demeye getirdi...
Görünüşte Babacan’ın dediği gibi bir manzara var.
Ama işin aslı ne, biliyor musunuz?
İşin sırrı, “halklar” da...
Babacan Almanya yahut başka bir Avro ülkesinde Başbakan Yardımcısı, Erdoğan da Almanya ya da başka bir Avro ülkesi Başbakanı olsa acaba o ülkelerde “kriz yönetme” kabiliyetleri ne kadar olur?
Türk halkı en ağır krizi köyden getirdiği tarhana, bakla ve bulgurla aşıyor ve sofrasından haklı-haksız vergi adı altında ekmek alındığında, “Devletim” diyor susuyor, “Hükümetim” diyor, bağrına taş basıyor.
Siz bir Avrupa ülkesinde bir bakanın çiftçilere “Gözünü toprak doyursun” dediğinde başına neler gelebileceğini bir düşünün hele.. Bir Başbakanın “Anam ağlıyor” diyen vatandaşa, “Ananı da al git” diyebileceğini, dese bile bir hafta daha o koltukta oturabileceğini mi sanıyorsunuz?
Görmüyor musunuz Yunan halkı nasıl direniyor? ABD halkı nasıl direniyor, Alman ve diğer Avrupa halkları nasıl “ırkçılığa” ve “İslâm düşmanlığına” kayıveriyor, ekmeği küçüldüğünde...
Türkiye’de var mı böyle bir halk..
Millet kuzu...
Millet edepli...
Millet sağduyulu...
Millet basiret sahibi...