Büyük tehlike kapıda!...
Akarsuları, ovaları, denizleri ve yeşil doğa yapısı gibi muhteşem zenginliklerinin yanı sıra, doğal felaketler açısından da ne yazık ki sürekli tehdit yaratan bir coğrafyada yaşıyoruz...
Siyasal iktidarlar önlem almasa da, bilim adamlarının uyarılarına kulak vermezse de, gelen tehlikeyi hasıraltı etmek için çırpınsa da deprem Türkiye'nin ürkütücü bir gerçeği;
- 26 Aralık 1939'da yaşanan Erzincan depreminde 32 bin 962 kişi hayatını kaybetti, 116 bin 720 bina ağır hasar aldı...
- 1999'da yaşanan Gölcük merkezli Marmara Depremi'nde resmi verilere göre 17 bin 480 yurttaşımız öldü...
- 1999 depreminde yalnızca Gölcük ilçesinde 5 bin 383 vatandaşımız hayatını kaybetmişti...
- 2011 yılındaki Van merkezli depremlerde 644 vatandaşımız canından oldu...
Ne yazık ki Türkiye, depremlerde insan kaybı açısından dünyada 9'uncu, toplam etkilenen insan sayısı açısından ise 5. sırada...
Velhasıl Türkiye nüfusunun yüzde 98'i deprem tehdidi altında yaşıyor...
Bir de olayın insan kaybı ve yaralanmalar dışında dehşet verici ekonomik tahribatı var ki, siyasal iktidarların içinde bocaladığı derin ihmalin de sonuçlarından biridir bu...
Örneğin, 1999 Marmara depremine ilişkin yapılan maddi analizler, ağır bir ekonomik kaybın da yaşandığına işaret etmişti...
Dünya Bankası'na göre 1999 depreminin maliyeti 12-17 milyar dolara ulaşmıştı...
Yani, bu rakam Türkiye'nin GSYH'nın yüzde 6,3 ve 9'u arasındaki bir orana denk gelmişti...
İstanbul'da ürküten risk!..
Türkiye'de deprem tehdidi, 1999 yılından itibaren tehlikeyi haber veren her sarsıntının ardından gündemden düşmüyor...
Şaşırtıcı olan şu ki, 17 Ağustos 1999'dan 21 yıl sonra da, bu ülkede deprem konusu yine manşetlerde... Yani deprem olası bir tehdit olarak her zaman karşımızda...
Çünkü Türkiye'nin yüzde 42'si deprem açısından riskli alanlardan oluşuyor... Son 117 yıl içerisinde ülkemizde 4 ve 5 şiddetinde toplam 5 bin 905 deprem gerçekleşmiş...
Ve 1900'den 2016 yılına kadar meydana gelen depremlerde 87 binden fazla yurttaş yaşamını yitirmiş...
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü yetkilileri, 1999 depreminden 2016'nın Temmuz ayına kadar geçen sürede küçük şiddette 8 bin deprem kaydettiklerini açıklamıştı...
İşte o tarihte; 17 Ağustos depreminin 18. yıldönümünde basın toplantısı düzenleyen Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, ürkütücü açıklamalar yaparken asıl tehlikeye dikkat çekmişti... Özener şunları söylemişti;
"Bütün bilim insanları şunu kabul etmiş durumda; Marmara'da yakın gelecekte 7'nin üzerinde bir deprem olacağı açık. Tarih veremiyoruz ama bu tek parçalı bir kırık olabilir, iki parçalı olabilir, Marmara'da bir deprem olacağı gerçeğini değiştirmez..."
Evet; Ege'de, Trakya'da ve Doğu Anadolu'da zaman zaman yaşanan ve önceki gün de 6.8 şiddetiyle Elazığ'ın Sivrice ilçesinde tehlikeyi bir kez daha haber veren felaket, "büyük İstanbul depremi"ni yeniden gündeme getirdi...
Elazığ depremini 4 ay önce bir televizyonun canlı yayınında duyuran ve tehlikeye dikkat çeken Profesör Naci Görür, önceki gün yaptığı açıklamada, Marmara'da yoğun enerji birikimine bir kez daha dikkat çekerek devleti yeniden uyarmış oldu...
Peki; muhalefetin deprem tehdidiyle ilgili uyarılarına ve bu konulardaki araştırma önergelerine sırtını dönen hükümetin bitmeyen duyarsızlığına ve tehlikeyi örtbas etme çabalarına ne demeli?..
AKP'nin asıl korkusu!..
Siz bakmayın eski AKP milletvekillerinin, Elazığ'da kurtarma faaliyetlerine toplumun her kesiminden destek verilmesini gerekçe göstererek, 1999 depreminde dönemin hükümetini duyarsız davranmakla suçlamasına...
Hiç kuşkusuz, 1999 depremini Sivrice'deki sarsıntıyla yan yana getirmek ahmaklık değilse, bir cehaletten ibarettir...
Çünkü tarihin en büyük felaketlerinden biri olan 1999 depreminde, dönemin iktidar partileri yaraları sarmak için milletle birlikte elinden gelen çabayı göstermişti...
Gelelim asıl meseleye...
AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana muhalefet partilerinin depremle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gösterdikleri çabalar, araştırma istekleri ve verdikleri önergeler neden ısrarla engellendi acaba?..
Örneğin; 2017'de, 17 Ağustos depreminin yıldönümü nedeniyle,
dönemin CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, Türkiye'nin, jeolojik konumu ve dünyanın en aktif deprem fay hatları üzerinde bulunması nedeniyle yüksek riski altında olduğuna dikkat çekerek, "Türkiye'yi ve İstanbul'u bekleyen olası depremler konusunda mevcut eksikliklerin tespiti ve alınması gereken tedbirlerin araştırılabilmesi için" TBMM Başkanlığı'na bir araştırma önergesi vermişti... İşte o önerge ne yazık ki görmezden gelinmişti...
Peki; daha geçtiğimiz yılın Ekim ayında, İYİ Parti'nin depremle ilgili araştırma önergesinin AKP'nin ret, MHP'nin ise çekimser oylarıyla reddedilmesine ne demeli?..
Çünkü İYİ Parti, araştırma önergesinde, "20 yıldır başta cep telefonu olmak üzere internet, bankacılık işlemleri, milli piyango, uçak biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi hizmetlerden 60 milyar liranın üzerinde topladığınız paralar nerede" diye sormuştu?..
Evet; yazının başından itibaren dikkat çekilen saptamalar, rakamlar deprem tehlikesinin son yıllardaki tahribat bilançosu ve 1999'dan bu yana yaşanan korkular AKP iktidarına zerre kadar ders olmamış...
Tuhaf olan şu ki; AKP, milyonlarca insanın canını tehlikeye düşüreceği belirtilen "büyük İstanbul depremi" adım adım yaklaşırken bile, salt geçmişte toplanan paraların akıbeti belli olmasın diye muhalefetin her girişimini engellemekten kaçınmıyor...
Velhasıl, gözlerini rant bürüyenler depremden korkmuyor, depreme yönelik duyarsızlığın, ihmalin, gaflet ve ihanetin ortaya saçılmasından ürküyor...
Umarız olmaz ama; geçmişin araştırmasından kaçınırken, hem de deprem toplanma alanlarını ve askeri kışlaların boşalan arazilerini yapılaşmaya açarak, üstelik imar affı ile çarpık yapılaşma tehdidini büyüterek sorumsuz davranan AKP iktidarı, yaşanacak olası büyük bir depremin yaratacağı vebalden kesinlikle kurtulamaz...