Bush beyazı çıktı!
Füze tüccarı Obama’nın maskesi düştü. Füme renkli kovboy vura vura demokrasi, öldüre öldüre özgürlük, bombalaya bombalaya pazar ekonomisi peşinde
Mazlumlar, acı çekenler, haksızlığa uğradığını düşünenler, horlandığını hissedenler ne kadar sevinmişti! Siyah derisi Bush’un beyaz derisine benzemiyordu, dedesinin dedesi de Müslüman’dı.
Seçildiği günü hatırlıyorum.
Bizim Van şehrimizde bir köylü vatandaş “8 koyununu birden kurban keserek” dünya ezilmişlerinin sevincine gönül penceresi açmıştı.
Hepimiz! Bu pencereye üşüşmüştük. Umutlanmıştık! Yeni dünya düzeni
kurulacaktı!
ABD askerlerini Irak’tan çekerken, beyaz derili Başkan Bush döneminin ürettiği işgalci ve “bomba, füze, silah atarak ve satarak” halkları birbirine düşürücü Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) vazgeçilecekti. BOP’un bizim coğrafyamıza; “vura vura demokrasi- öldüre öldüre özgürlük- bombalaya bombalaya pazar ekonomisi” getirmeyi göze almış emperyal işgalinin yerini Türkiye’nin komşularıyla ve komşularının komşularıyla kuracağı; “sıfır sorun-sıfır saldırganlık-sıfır düşmanlık” eksenine dayalı barış kucaklaşması alacaktı.
Obama’nın dışı zenci!
İçi Bush beyazı çıktı!
O da füze atmak peşinde.
Ve krizler içinde kıvranıp ekonomisi küçülen Türkiye’ye “7.8 milyar dolarlık füze savar sistemi” satmak peşinde.
Obama, Kongre’yi yemliyor.
Pentagon’u tetikliyor.
Silah şirketlerini arkalıyor.
Silah tüccarlarını tahrikliyor.
Kaba kovboy gibi düşünüyor: Alıcı varsa, satabilir.
Dün bir açıklama oldu.
Genel kurmaydan; “ABD’nin 7.8 milyar dolara satmaya niyetlendiği sistemi biz 1 milyar dolara mal ederiz ve parasını da 5 yılda öderiz” diye özetleyebileceğim bir açıklama yapıldı.
Meclis suskun, sessiz kaldı.
Meclis habersiz miydi?
Haberli olsaydı, herhalde iktidardan ya da muhalefetten konuşan biri çıkardı. Stratejik Hedef Planı adlı belgede yer alan TSK ihtiyacının belirlendikten sonra Meclis’e hiç inmediği söylenebilirdi.
Yeni moda açılımcılar.
Turfanda demokratlar.
Niçin körleştiniz.
Köreldiniz. Pıstınız.
Ekonomik krizden ötürü küçülen, büzülen, daralan, ihracatı düşen, bütçe açığı büyüyen, işsizlikten kırılan Türkiye’ye 7.8 milyar dolarlık füze satma tüccarlığına soyunan Başkan Obama’nın dışı zenci, içi Bush beyazı çıktığını ve Obama’yı Türkiye’ye füze satmaya tahrik edenlerin kimler olduğunu, Meclis’in büyük silah alımlarında niçin devre dışı kaldığını, açılımcı demokrat iktidarın bu yapıyı niçin değiştirmek istemediğini hiç sorgulamadınız.
Füzeleri alsaydık!
Kontrolü kimde olacaktı!
Bunu bile sormadınız.
Obama derisi zenci, içi beyaz Bush çıktığına göre BOP da devam ediyor. Acaba önümüzde kimin kiminle savaşı olabilir, hiç merak bile etmediniz:
ABD, İran’a saldırır.
İsrail İran’a savaş açar.
Türkiye, Kuzey Irak’a girer.
Türkiye, ABD ile savaşır.
Hangisi önce olur?
Necati Doğru / Vatan
Tanrı ABD’den korusun
Obama biraz Müslüman, biraz Hristiyan, biraz zenci, biraz beyazdır. Dolayısıyla ABD‘nin kurduğu sömürge imparatorluğuna yeni eyaletlerin kapısını açacak ‘maymuncuk‘ gibidir. Dünyanın her yanında tavan yapan Amerikan karşıtlığını yumuşatmak, potansiyel sömürge olan üçüncü dünya ülkelerinin gözünü boyamak için kullandığı yaldızlı ciladır. Obama
dün ‘dünyaya zarar vermek isteyenleri yenecekleri‘ni söyledi. Yenmek için savaşmak gerekir. ‘Demokrasi, özgürlük‘ gibi ideallerin peşinden gideceklerini söyledi. Unutmayın Bush da Irak‘a girerken aynını söylemişti! Ve son söz olarak Obama ‘Tanrı ABD‘yi korusun‘ dedi. Bize de tek söz kaldı: Tanrı ABD‘den korusun!
6 Kasım 2008 / Yeniçağ
+++
YÖK’ün kararıymış
Maltepe Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Engin Ünsal ve Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın görevlerine son verilmesinin ardından medyaya “akademik tasfiye” olarak yansıyan iddialarla ilgili bir açıklama yayımladı.
Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Şimşek’in imzasını taşıyan açıklamaya göre öğretim üyelerinin görevlerine siyasi baskı sonucu değil, YÖK’ün ilgili düzenlemesi gereğince son verildi. Açıklamada YÖK’ün bütün vakıf üniversitelerine “Hukuk Fakültelerindeki 72 yaş üstü öğretim üyelerinin norm kadro kararı gereğince Hukuk Fakültesinde verilmekte olan her bir zorunlu dersle ilgili olarak atama suretiyle istihdam edilmesi gereken öğretim üyelerinin sayısının belirlenmesinde dikkate alınmayacağını” bildirdiği hatırlatıldı. Maltepe Üniversitesi’nde yaş haddinden dolayı kıdem ve ihbar tazminatları ödenerek iş akitleri sonlandırılan öğretim üyesi sayısının iki değil, on olduğunu da açıklayan Şimşek, 72 yaş üzeri bilim adamlarından faydalanabilmek için Yüksek Lisans ve Doktora Programlarında uygulanabilecek formül arayışında olduklarını da duyurdu.
+++
Bu fotoğraf uğruna kırk takla attılar
“Polemik” için en yanlış zaman.
Çünkü bayram dediğin küskünlükleri bitirmeye vesile olur. Adettendir diye bir gülümseme yerleşir yüzlere. Harcı, nezaket ve hoşgörü olur davranışların.
İyisi mi ben susayım başkaları konuşsun. Mesela Yavuz Semerci. Bakın neler yazmış HaberTurk’teki köşesinde: “Rahat bir ortam. Koşuşturan, sıkıştıran yok. Herkes soru soruyor. Ve ne hikmetse kimse Doğan Grubu’na kesilen 3.7 milyar liralık vergi cezasını sormuyor.
Bu konuyu Başbakan’a sormak yasak mı? Toplantıya girerken bu konu sorulmayacak diye bir uyarı mı yapıldı?
Bir an Hürriyet okuru olduğunuzu düşünün. Hükümetin, gazetenize yönelik müthiş bir düşmanlık yaptığına yönelik sizi etkileyen onlarca haber-yorum okuyorsunuz. Gazetenin en üst temsilcisi yayın yönetmeni toplantıya katılıyor ve Başbakan ile gayet samimi el sıkışırken fotoğraflarını görüyorsunuz.
Merak ediyorum Ertuğrul Özkök, Mehmet Ali Birand, İsmet Berkan, Eyüp Can toplantıya girerken kendi aralarında anlaşarak “Aman vergi meselesini sormayalım. Şimdi ters bir laf eder, uzlaşma ihtimalimiz ortadan kalkar” diye anlaştılar mı?”
Akşam’dan İsmail Küçükkaya’nın gözlemine bakılırsa ortada başka bir “anlaşma” var. “Doğan Grubu’na verilen cezada makul bir uzlaşmaya gidileceği de kesin gibi. Taraflar kriz yönetimini iyi uygularlarsa basın ve siyaset açısından risk faktörü daha fazla büyümeyecektir” diye yazmış Küçükkaya.
Baksanıza Mehmet Ali Birand gibi “yılların gazetecisi(!)”nin yazdıklarına: “Geleneksel hurma-peynir-pastırma-zeytin tabağının ardından önce Taba adlı bir çorba geldi. İlk defa karşılaştım, ancak çok farklı ve lezzetliydi. Ardından zeytinyağlı fasulye, hemen yanında su böreği geldi. Beğendili et ve tatlı... Zengin ve lezzetli bir mönüydü. Dışardan alınmamış, Başbakanlığa bağlı ekip tarafından hazırlanmış.”
Bundan iyi kriz yönetimi mi olur?
Aynı yazının bir yerinde şu cümlelere rastladım: “Beklenen olmadı ve Başbakan, Ertuğrul Özkök başta olmak üzere, herkese çok sıcak davrandı. Hal hatır sordu ve yeni bir ilişki düzeni kurmak istediğinin işaretlerini verdi. Örneğin Özkök’e takıldı.”
Ne demek “beklenen olmadı”?. Erdoğan’ın sizi paylamasına mı hazırlamıştınız kendinizi? Sıraya dizilip, avuçlarınızı açıp birer cetvel şaplatmasını mı bekleyecektiniz? Bunun için, ‘kurbanlık koyun’ psikolojisiyle, Başbakan bir esip gürlesin, gazını alsın da bitsin bu savaş düşüncesi mi sürükledi sizi o, yüzüne vurana “bereket” diye sarılma hallerine?
İsmail Küçükkaya “gergindi” diyor Ertuğrul Özkök için. Oysa pek “esnek” görünüyordu fotoğraflarda. Ki duruşunu gerilmenin meşrulaştıramayacağı bir yerde duruyordu o gece Özkök. Dünkü Ankara’yı özleyiş yazısını okudum. O yemekten sonra ihityacı vardı böyle örtülü bir günah çıkarmaya. En yakışan cümlesi şuydu: “Bazen, hatta sık sık, o sokaklardaki kendimi özlüyorum.”
Özlemeli bence de. Çünkü her halükarda yirmilerle otuzlu yaşlar arasındaki bir eks öğrenci, taze akademisyen “esneme” maratonun çok başındadır; bünyesi daha dirençli, duruşu daha diktir...
+++
Önce kimleri
ıslah etmeli?
Vali gelmedi. Büyükşehir başkanı yok. İSKİ’ciler yok. Milletvekilleri yok. Trilyonları haldır haldır cebe indiren müteahhitler de gelmedi. Olabilir, belki insan içine çıkacak yüzleri yok, AKOM’dan seyretmişlerdir, mobeseden filan... Ne iş yapar mesela insan hakları dernekleri? Bir yaşındaki körpenin insan yerine konması için illa bölücü mü olması gerekiyor? Nerede kulağı küpeli, saçı at kuyruklu medyatik Greenpeace üyeleri? Kutup ayıları kadar değeri yok mu, çevre felaketi kurbanı evlatlarımızın? Bu bitkin babayı omuzlayacak, senin davanı biz üstleneceğiz diyecek Barolar nerede? “Dereleri ıslah edelim mutlaka da... Allah önce kimleri ıslah etmeli acaba?”
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Ceberrut devlet(!)
Özelde çalışan genç arkadaş sözleşmesinin bu yıl bittiğini söylüyor. Uzatılması neye bağlı?
- Sadece bölüm başkanının vereceği rapora. Akademisyenin özgürlüğü yok. Bölüm başkanının nabzına göre şerbet vermeye mecbursun...
Devlet üniversitesinde böyle dertleri yok...
- Eğer haksızlık yaparlarsa 657 sayılı yasaya tabi olduğumdan derhal idare mahkemesine gider, hakkımı ararım...
Bir yanda ceberrut devlet.. Bir yanda liberalizmin ve özgürlüğün timsali özel üniversite... Ceberrut devlette bilim özerkliği var, akademisyenin güvencesi var... Özelde kapıkulu yapılmış bir öğretim üyesi modeli geçerli... Ne dersiniz bu işe sözde liberaller?..
Melih Aşık / Milliyet
+++
Başbakan için
mektup örneği
“Sevgili Deniz Ağabey...
Seninle bugüne kadar defalarca kavga ettik... Söylemesi ayıp, daha birkaç hafta önce senden aldığım 10 bin liralık tazminatı harcamaya fırsatım bile olmadı.
Gel, bugünü bir ‘milat’ ilan edelim ve ülkemizin tüm sorunlarını çözmek için kafa kafaya verelim. Evlatlarımızın toprağa düşmemesi, analarımızın daha fazla göz yaşı dökmemesi için, şu terör sorununa birlikte bir çare bulalım. Zalimlerin karşısında ikimiz de savcı, mazlumların yanında ikimiz de avukat olalım.
Bu mektubu yazarken ne kadar zorlandığımı tahmin edersin. Ama ülkemizin içinde bulunduğu ortam, tüm hırslarımızdan, inatlarımızdan arınmamızı gerektiriyor. Gel; anayasamızın ‘değiştirilemez’ maddelerini ‘buluşma noktamız’ olarak ilan edip, yola koyulalım. İmza Başbakan”
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Mahkemede serbest gazetede yasak
Savcılar kendilerini uçurumdan atmaya kalksa Tayyar da peşlerinden atacak mı? Biz niye “iddianamede var” mazeretine sığınıp insanları lince kalkışmıyoruz?
Şamil Tayyar, gazeteci Güler Kömürcü ile Tuğrul Türkeş arasında geçen bir telefon görüşmesini yayımladığı için “Haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek” suçundan mahkûm oldu.
“Özel hayatı ve gizliliği ihlal eden” birileri varsa, onlar Ergenekon Davası dosyasını hazırlayan savcılardan başkası değil.
Kanun açık: Konuşmalar, takip edilen suç ile ilgili değilse kayıtlarının imha edilmesi, durumun ilgiliye bir yazı ile bildirilmesi gerekiyor. Bu savcılar, konuşmaları imha etmedikleri gibi, bir de getirip dava dosyasına koyarak alenileştiriyorlar. Büyük bir ihtimalle şöyle düşünüyorlar: “Biz bu kadar sanığı mahkûm ettiremeyiz. Ama öyle şeyler yapalım ki kimse suçsuzluklarına inanmasın.”
Mehmet Yılmaz / Hürriyet
+++
MİNİ YORUM
Bu bayram okuyucuya bayram
Ya şehitliklerde boyunları bükük bırakılmış anaları yazmak gelecek içimden, ya sokaklardaki yalınayak çocukları. Afet Ilgaz Milli Gazete’den ayrılmak zorunda kalmış. Böyle bir bayram hediyesinden sonra “susturuluyoruz” diye başlarsam geçmez bu bayram... “Bayram gelmiş neyime”ye döneriz yine. Onun için “yazı” hakkımı size devrediyorum bu bayram. Önümüzdeki iki gün sayfa sizin. Kendi bayramınızı yazın dilediğinizce...