Burası Fenerbahçe Cumhuriyeti!
Aziz Yıldırım’ın tutuklandığı andan itibaren binlerce insan sokaklarda, meydanlarda, internet ortamında, ekranda, cep telefonları aracılığıyla sosyal paylaşım ağlarında, ertesi günü gazete manşetlerinde, sütunlarında dünyayı ayağa kaldırıyor... Burası sanırım gerçekten de Fenerbahçe Cumhuriyeti... Ve bu Cumhuriyet’e yürekten bağlı olanlar, herşeye ve herkese rağmen sahip çıkıyorlar ona... El uzatanların karşısına dikiliyorlar; genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek bir olup da... Yer gök sarı-lacivert oldu önceki gece İstanbul’da...
Duyarlılıkları bu kadar gelişmiş kitlelerin yaşadığı yer Fenerbahçe değil de Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, o sokaklar, evler, işyerleri, kapılar, pencereler, araçlar çoktan kırmızı beyaza boyanmış olurdu değil mi?
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, ilaç niyetine, sırf yüreğimizi soğutsun diye iki satırlık bir açıklama yapardı Genelkurmay Başkanı!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, Reis-i Cumhur, askerlerimiz bir saat içinde teslim edilmezse/teslim alınmazsa “kötü şeyler olacağı”nı ilan ederdi
değil mi!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı “Fenerbahçe taraftarı” olarak Yıldırım’ın tutuklanması konusunda ne düşündüğünü bildiğimiz Başbakan’ın, hükümetin başı olarak kaçırılan askerlerimiz konusunda ne düşündüğünü, ne yapmayı planladığını da biliyor olurduk değil mi!
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer, milletin yatak odalarına kadar sızan, her telefonda kulağı, her hanede gözü olan istihbarat birimleri 12 yıldır ellerinde tuttukları caninin İmralı’dan yönettiği terör örgütünün aldığı nefesten bile haberdar olurdu, gazeteci kılıklıların ellerini kollarını sağlayarak girdikleri PKK kamplarında, şimdiye taş taş üstünde kalmazdı değil mi?
Dün bir tek Yeniçağ, Sözcü ve Güneş’te manşetten verildi, askerlerimizin kaçırılışı... Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı, basını organları bu kadar kör, bu kadar sağır, bu kadar dilsiz olmazdı değil mi?
Burası Türkiye Cumhuriyeti olsaydı eğer “siyasi tarihimizin en posta koyucu Meclis kadrosu” dün yüzüne bakılmaz hale getirirdi açılımcı iktidarı... “Korsan devlet” dediğiniz İsrail bir tek eri için ateş olup yağarken Gazze’ye, koltuğunun altındaki “bin yıllık devlet geleneğinle” sen yıllardır seyre bakıyorsun Kandil’e...
Üstelik meşruiyet sorunun
olmadığı halde!
Bizimki de laf işte, tutmuş neyi sorguluyoruz;
“Devletim” demekle devlet olunsaydı eğer, İsrail Mavi Marmara’yı “benim” dediği toprağın yamacına yaklaştırmazken, senin denizlerinde casus gemileri fink atıyor olmazdı zaten...
‘Ademi Merkeziyet’te buluştular
Kürt açılımının mimarı Henri Barkey Akşam gazetesine verdiği röportajda “Ademi Merkeziyet Türkiye için yararlı. Entegrasyon önemli olabilir ama Türkiye’de mobilizasyon arttı. Bırak orayı en iyi bilen insanlar yönetsin! En iyi bilen insanlar, oranın insanları...” dedi.
Peki “İyi şeyler olacak” diyerek açılımın “müjdecisi(!)” olan Abdullah Gül ne önermişti: “Ademi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olabilir.”
Ne diyorlardı?
Türkiye yönetimi Türkler’e bırakılamayacak kadar önemli bir ülke mi!!!
BASINDAN SEÇMELER
Oh ne ala Mualla...
Son günlerde; televizyon programcısı, köşe yazarı, yönetici gibi medyanın değişik konumlarında bulunan isimler bir bir ’ifade özgürlüğüm kısıtlandı’ deyip işten ayrılıyor.
Basın terbiye ediliyor. Sadece ifade özgürlükleri değil görüş ayrılıkları da ’yok edilme’ sebebi kabul ediliyor...
Bu durumdan faydalanmak isteyen bazı arkadaşlarımız da ayrılıklarını veya işten çıkarılmalarını aynı rüzgara mal etmek istiyor...
Prestijli bir şey çünkü ’özgür değilsem giderim arkadaş’ tavrı...
Kimi yorgun, kimi yeni evli, kimi macera peşinde, kiminin kazancı az... Ama gösterilen, açıklanan sebep ’ifade özgürlüğünün elinden alınmış olması’... bugüne kadar neyi ifade etmişler de biz duymamışız orası meçhul! Gerçekten sesi kesilen, kalemi elinden alınan, içeri tıkılanlar meslek uğruna acılar çeksin, genç, parlak ve hatta pek tutunamamışlar kaymağını yesin, prestijini kullansın... Oh ne ala, Mualla!
Tuğçe Tatari / Akşam
Denktaş’a büyük ayıp
Geleneksel olarak her hükümet ilanında, Dışişleri Bakanı KKTC’ye gider. Yine öyle oldu. Ahmet Davutoğlu’nun bu uygulamayı sürdürmesine tamam, diyoruz. Ancak, ağır hastalık sonucu ’Kısmi felç olan’Rauf Denktaş’ı atlaması ayıp olmadı mı?
Burhan Ayeri / Akşam
Zeytinyağı modeli
...bana en dokunan, zamanında bütün kirliliği bilen, ama buna ses çıkarmayan, hatta dolaylı olarak bundan payını alanların şimdi adaletin keskin kılıcını ellerine alarak haktan hukuktan söz etmeleri. İşte bu sahtekârlık insanın içini eziyor. Asıl temizlik, her fırsattan kendi çıkarı için bir yol bulup zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışanların temizlenmesidir.
Can Ataklı / Vatan
Sendikaları oyun parkına çevirdiler
Uyuyan güzel Türk-İş’e bağlı 10 sendika bir bildiri yayımladılar ve dediler ki:
“Türkiye sendikal hareketi, emekçilerin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretememektedir.
Türk-İş yönetimi, bu sorunların çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksundur.
Türk-İş yönetimi, çalışma hayatındaki sorunlar karşısında; İş Yasası’nda yapılan değişikliklerde, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması için yapılan yasal değişikliklerde, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin dönüştürülmesi sürecinde; suya sabuna dokunmayan açıklamalarla, baştan savma eylemlerle, ikircikli tavırlarla ve suskunlukla, iktidarın bu süreçteki sorumluluğuna ortak olmuştur.
Biz, Türk-İş içinde ortak yaklaşımlara sahip, aynı sendikal anlayışları benimseyen sendikalar olarak, demokratik ve sınıf mücadelesi perspektifine sahip, güçlü yeni bir sendikal hareket yaratmak üzere yola çıktık.
Türk-İş’in güçlü, mücadeleci demokratik bir yapıya kavuşmasını sağlamak öncelikli hedefimizdendir.”
Daha önce 12 sendika olan imzacılar Harb-İş ve TOLEYİS’in son anda çark etmesi üzerine 10’a düştüler. Bildiriye öncülük eden Belediye-İş Başkanı Nihat Yurdakul ise, bildirinin açıklandığı toplantıya katılmadı.
Bildiriye imza vermeyen kimi sendikaların yöneticileri, bu duruma dikkat çektiler:
“Bildirideki görüşlere yürekten katılıyoruz.
Türk-İş’in işlevsiz hale getirildiğini de görüyoruz.
Ama, bildirinin hazırlık aşamasında yer alan kimi sendikacılara hiç güvenmiyoruz.”
Güvenmedikleri isimleri sorduk. En başta geçen dönem Türk-İş’in AKP’lileştirilmesine katkıda bulunmuş Belediye-İş Başkanı Nihat Yurdakul ile Tekgıda-İş Başkanı Mustafa Türkel’i gösterdiler.
Türk-İş’in, bu yıl sonundaki genel kurulunda ne mi olur? Bugünkü gibi, AKP’nin oyun ve park alanı olur.
Işık Kansu / Cumhuriyet
Abdullah Gül, “Milli irade ve demokrasimizin üzerine gölge düşmesin” demiş.
Ayağa düşmesin, dese daha gerçekçi olurdu...
F. Fidan
“Duble rezalete dava açacağım”
Başbakan Erdoğan’ın en çok övündüğü işi; hiç kuşkusuz ki “duble yollar” Ama bu duble yol konusu şu haliyle pek övünülecek gibi gözükmüyor.
Yüksek paralar ödenerek yapılan duble yollar; kısa sürede çöküyor; kışın dağılıyor. Bunun üzerine, o yolun tamiri için yeniden ihaleye çıkılıyor.
Buyurun; aynı yola iki kez para ödeyin... İkiye de razıyız ama o bile yetmiyor. Kış geliyor; duble yol, sana çukur yol oluyor.
Yeniden birisine ihale ediliyor; o müteahhit de para kazanıyor.
Paraya mı yanarsın; yoksa duble yol umuduyla geziye çıkıp da karşılaştığın ziftli manzaraya mı?
***
Büyük heyecanla çıktığım geziden, ziftlenmiş olarak İstanbul’a dönüyorum.
Böyle giderse; Başbakan Erdoğan’ı mahkemeye vereceğim.
-Sizin övündüğünüz o duble yollar beni mahvetti; diyerek...
Rıza Zelyut / Güneş
Arınç Haber Ajansı
Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Genel Müdürleri Hilmi Bengi’nin başkanlığında yeni kabinede de Başbakan Yardımcılığı koltuğunu koruyan Bülent Arınç’a “hayırlı olsun” ziyareti yaptılar. Kurum olarak bağlı oldukları Bakan Arınç, ziyaret sırasında bir sitemini dile getirdi.
“Son görüşmemizde bana 30 kişiyi emekli edeceğiniz sözünü vermiştiniz. Ama sadece 15 kişi ettiniz, bu yüzden size kırgınım.”
Bu sitemden sonra AA’da neler yaşandığını bir dostumuz bakınız nasıl anlattı:
“Yöneticilerimiz hemen ertesi sabah 15 kadar müdür, müdür yardımcısı gibi unvanlı statüde çalışan arkadaşımızı emekliliğe zorlamak için düz muhabir statüsüne indirdi...”
Anadolu Ajansı’nda işler habercilik hizmetinin gereklerine göre değil Bülent Arınç Bey’in isteklerine göre yürüyorsa...
Siz o haberciliğin basın yayın ilkelerine uymasını bekleyebilir misiniz?
Melih Aşık / Milliyet
GÜNÜN SORUSU
Srebrenitsa’nın katilleri 16 yıl sonra mahkeme önüne çıkarıldı. Hocalı soykırımının katilleri ne zaman yargılanacak?
Sinan Oğan