Bunu Adalet Bakanı, HSYK ve Silivri hakimlerine söyle

“Yargıyı karalamayın” diyen Yargıtay Başkanı’na sert cevap

Ümraniye Davası avukatlarından Demet Reçber, tutuklu yargılanan müvekkili (aynı zamanda Güney Doğu Gazisi de olan Emekli Üsteğmen) Avukat Serdar Öztürk imzalı bir mektup göndermiş. Mektup bana değil aslında Yargıtay Başkanı Ali Balkan’a. Öztürk, Balkan’ın adli yıl açılış törenindeki “Yargıyı eleştirin ama karalamayın” sözüne cevaben yazmış aşağıdaki satırları:
“Sayın Başkan, “Yargıyı eleştirin ama karalamayın” şeklindeki ifadeniz eksik bir söz olarak kalmıştır. Zira sizi tenzih ederek ve görevini layıkı ile yapan tüm yargı mensupları önünde saygıyla eğilerek bir gerçeği ifade etmek isterim; Yargının bir kısmı salt cemaat taassubu veya siyasi saiklerle ve şaibeli yargılama yöntemleri ile kendisini karalanmaya müsait hale getirmişse, yargının bu parçası hakkında başta HSYK olmak üzere herkes “görmüyoruz, bilmiyoruz ve duymuyoruz” oyunu oynuyorsa, bir hukukçu olarak saygı duyduğumuz yargının maalesef bir parçası olan bu hakimlere ve savcılara karşı bizim susup “evet her şey yolunda, karalamayalım” dememiz mi gerekiyor?
İdam da etseniz doğruları
söyleyecek insanlar hâlâ var
Bu ülkede idam dahi etmeye kalkışsanız, doğruları en çıplak şekliyle söyleyecek insanlar hâlâ var maalesef. Makamlar gelip geçicidir. Her makam, Türk Milletine ve insanlığa hizmet edilmesi için vardır. Makamlarda oturanlar, özellikle adaletin sağlandığı makamlarda görev yapanlar, doğru tespitleri yapıp, doğru kararlar almazlarsa ve halk adına Adalet makamını doğru yönetmezlerse devlet çöker. Her türlü şaibenin ayyuka çıktığı, yargının bir kısmının kendi kendisini Silivri’de her gün “karalanma bataklığı”na sürdüğü, davalarla ilgili adalet adına gerekenin yapılmadığı bir ortamda, sizin “yargıyı karalamayın” demeniz anlamsız kalmaktadır. Siz bu sözleri, yargının karalanmasına yol açan özel yetkili hakimler ile savcılar hakkında gerekli yasal işlemleri yapmayan Adalet Bakanı ve HSYK’nın yeni üyelerinin bir kısmına söylemelisiniz.

Neden yasal
işlem yapıl(a)mıyor

Size sadece üç tane çok somut örnek vereceğim. O zaman bir hukukçu olarak ne demek istediğimi anlayacaksınız. Birincisi, aynı hakimin benim hakkımda, aynı gün sabah delil elde edilemediği için telefon dinleme kararlarının 3 ay, gizli izleme kararının 1 ay uzatılmasına karar verip, akabinde öğleden sonra, adımın bile geçmediği, hakeza 10 gün önce gelmiş bir ihbar mailine dayanarak, üstelik yargı çevresi bakımından yetkili de olmadığı halde arama ve yakalama kararı verdiği ortaya çıkıyorsa, bu hakimler ve savcılar hakkında şikayetlere rağmen hiçbir işlem yapılmıyorsa, İkincisi 3,5 yıldır tutuklu olduğum davada terör örgütü üyesi olarak suçlanmama neden olan belgeleri avukatlık ofisime yerleştiren cemaat mensubu polislerin isimlerini mahkemeye vererek, bana ait olmadığını ifade ettiğim belgelerde bu polislerin parmak izlerinin araştırılmasını talep etmeme rağmen, maddi gerçeği ortaya çıkartacak olan bu talebi mahkeme ret ediyorsa, Üçüncü olarak da, Beykoz’da patlayıcıları araziye gömen polislerin kimliklerini deşifre edecek HTS kayıtları özel yetkili savcılıktan talebe rağmen ısrarla getirtilmiyorsa, yargılama bu tür karalanmaya müsait saçmalıklarla hâlâ sürdürülebiliyorsa, yaşanan bu saçmalıklardan bazı sanıklar aklını yitirmişse, lütfen “Yargıyı karalamayın” sözlerini Silivri’deki hakimler ile HSYK’ya söyleyiniz.”
Balkan Öztürk’ün uyarısını dikkate alıp Adalet Bakanı’nı arar ve “yargının karalanmasına zemin oluşturacak faaliyetler”e engel olmasını ister mi dersiniz!
Selcan Taşçı

+++

“Kızılcabölük Partisi” ayakta!
Denizli’ye bağlı Kızılcabölük Belediye Başkanı Abdülkadir Uslu’nun TBMM’deki milletvekillerine yazdığı mektubun kopyası elime ulaştığında nedense hiç şaşırmadım. Mektup yazmak, bir sivil toplum kuruluşu önderi gibi halkı teşkilatlandırıp imza kampanyaları düzenlemek ne ki; Uslu, söz konusu Kızılcabölük olduğunda tek kişilik bir ordu gibi. Tam bir aktivist! Nereden mi biliyorum? E-postama gelen mesajlarından. Hemen her gün, bazen günde birden fazla mesaj gelir Uslu’dan; icraatlarına dair. Belde belediyeleri “kadro” diye bir nimetten yararlanamadığından Kızılcabölük Belediyesi’nin işlerini fotoğraflar, yazar, yollar; kendi kendisinin basın danışmanlığını, halkla ilişkiler müdürlüğünü yapar. O küçücük beldede turnuvalar mı, festivaller mi, edebiyat günleri mi, sempozyumlar mı; neler tertip etmedi!
Bugüne kadar imkan olmadı ama sırf burası nasıl enerjik, nasıl aydın, nasıl hayata, akla, sanata, bilgiye tutunmuş bir belde diye merakımdan bir gün gideceğim mutlaka.

***

Ha yeri gelmişken belirteyim Kızılcabölük’te doğmuş, büyümüş, Hacettepe Üniversitesi mezunu Uslu aynı zamanda bir karikatürist. Sergileri olan, bienallere davet edilen, iddialı bir çizer.
1970’lerden gençlik yıllarından itibaren MHP teşkilatlarında çeşitli görevler üstlenmiş. Sonra bir gün Denizli MHP İl Başkan Yardımcılığı görevinden ayrılıp “Kızılcabölük Partisi”ne hizmet etmek üzere beldesinde belediye başkan adayı olmuş (Kızılcabölük Partisi bütün beldeyle kaynaşmış olmasının ifadesi yoksa kendisi seçime MHP adayı olarak girdi ve halen de MHP’li) .

***

Lafın gelişi değil tam tamına 100 yıllık belde Kızılcabölük. Belgelenmiş 650 yıllık tarihe sahip. Kimliği ile hem kültür hem doğa turizmi açısından cazibe merkezi. Belediye Başkanı Uslu’nun derdi Kızılcabölük’ün büyükşehir kanununda yapılacak değişiklikle “mahalle” ye dönüştürülmesiyle bu kimliğin yok olup gideceği, beldenin ilerleme bir yana ciddi bir gerileyiş içine gireceği.
İşte bu endişelerle bir mektup yazdı ve TBMM’ye böyle seslendi:
“Bölgesinde el sanatları ve dokuma merkezi olarak öne çıkmış, tarihi geçmişi, doğal yapıları, anıtsal yapıları ve tarihi dokusunun yanı sıra sanatsal ayrıcalığı ile bir turizm ve cazibe merkezi olma noktasında hızla ilerleyen Kızılcabölük’ün statüsü değişecekse dahi bu ayrıcalıklı sebeplerle ilçe olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Tüm bu nedenlerle bir belde sakini olarak Kızılcabölük’ün mahalle olmasını istemiyor ve beldemizin statüsünde değişiklik yapılmamasını talep ediyorum.”
Bununla da yetinmedi diye bir internet sayfası hazırladı. Kızılcabölük’ü “İmza at beldene sahip çık” yazılı afişlerle donattı...
Bakalım nasıl sonuç verecek Uslu’nun Kızılcabölük’ün varlığını koruma çabası...
Selcan Taşçı

+++

Terörü ön plana çıkarıyorsunuz, şehitleri haber yapıyorsunuz, günlük hayatınıza devam edin, abartmayın, Meclis’i bu yüzden toplatmayız diyenler günlük yaşamın dışına çıkıp Milli Bayramları iptal ediyorlar ya terör nedeniyle...
Bu; teröre prim vermenin en alası değil mi?..
Av. Alp Kaan

BASINDAN SEÇMELER


“Şehidim oğluna
birkaç resim verecektim...”

1987 yılı Bolu Komando Tugayı’nda iki arkadaş vardı. Biri Cizre’ye diğeri ise Şemdinli’ye görevli gitti.
Kader onlara kötü bir oyun oynadı.
Temmuz 1987’de Hasan Üsteğmen yaralandı, hastanede yatıyordu. Can dostu Feral Üsteğmen Cizre dağlarında olduğu için arkadaşını görmeye gelemedi. Aylar geçti... 2 Kasım1987 maalesef Feral Altun üsteğmen kalleşçe şehit edildi, Hasan Üsteğmen ise hâlâ hastanede yatıyordu. Can dostu Feral’in naaşına omuz veremedi, yıkıldı...
Yemin etti, Feral’in minicikken babasız kalan oğlunun düğününde kalburla su taşıyacaktı, babasıyla olan resimlerini oğluna düğün hediyesi yapacaktı; çünkü Feral oğluyla o kadar az beraber olmuştu ki, baba oğlun bir albümü bile dolduracak kadar fotoğrafı olamamıştı. Çekilmiş birkaç resim de Hasan üsteğmende olanlardı. Ama yine olmadı.. Küçük Özgür’ün 1987 yılında kahraman ilan edilen Hasan amcası, vatan haini diye kör zindanlara atıldı.
Hasan şehidinin, can dostunun oğluna iki özür borçlu şimdi:
Biri babasının son yolculuğuna gelemediği için diğeri ise emaneti olan Özgür’ün düğününe gidemediği ve Özgür’ün babasıyla çekilmiş resimlerin ona götüremediği için...
Ama Özgür’ü babasından ayıranlar, onlara bu acıları yaşatanlar, “babam boşuna mı şehit oldu” oldu diye düşündürenler binlerce özür borçlu Özgür’e..
Düğünün ugurlu olsun!.. Sen şehit oğlusun!.. Başın hep dik olsun, evin nurla dolsun. Baban gibi kahraman evlatların olsun.....
Nefise Aslan
(Balyoz tutuklusu Kurmay Albay
Hasan Basri Aslan’ın eşi)



YÜREKLER
BÖLÜNÜR
VATAN
BÖLÜNMEZ



Aziz
Şehitlerimize

Her gün bayrak bayrak şehit kervanı
Öbek öbek ateş sarar dört yanı
İnsanın gerçekten yanıyor canı
***
Bu kadar acıya canlar dayanmaz
Yürekler bölünür vatan bölünmez
(...)
***
Vatanseverlerin elleri bağlı
Yazanın çizenin dilleri bağlı
Millet unutulmuş kolları bağlı
***
Bu kadar acıya canlar dayanmaz
Yürekler bölünür vatan bölünmez
(...)
***
Hainler dehşete vahşete kanmaz
Sanmayın uyuyan canlar uyanmaz
Türklük şahlanırsa kimse dayanmaz
***
Şehitler verilir, vatan verilmez
Yürekler bölünür vatan bölünmez
Sakin Öner



Kimin zaferi
PKK ile mücadeleye ömrünü adayan Engin Alan Paşa hapiste....
Türk Ordusuna komutanlık yapan İlker Başbuğ Paşa terör örgütü liderliği ile suçlanıyor...
Dağda belinde silahlı teröristler ile Türk Milletinin Meclisine giren(sözde vekil)ler kucaklaşıyor... PKK’nın kuruluş yıldönümünü halaylarla kutluyor...
İktidar sahipleri durumdan rahatsız değil aksine PKK ile masaya oturup pazarlık yapıyor.
PKK’ya avukatlık yapanlar (“Atatürk’ün partisinde!”) genel başkan yardımcısı olmuş!..
Allah aşkına ya!.. Kim zafer kutlaması yapıyor!.. Biz mi, onlar mı?
Metehan Çağrı



Sosyal medyada bir diziden esinlenilerek, yeni bir kalıp cümle moda oldu: “Soramadım ya laaa...” Başbakan’ın karşısındaki gazetecilerde ihtimal o ki yayından sonra birbirlerine; “Soramadım ya laa...” demişlerdir.
Tolga Unutmaz

Yazarın Diğer Yazıları