Bunlardan kurtulmaya mecburuz!
Millet olarak başımızdaki bütün badireleri atlatacağımıza dair umudumu hiç yitirmedim. Nasıl olup da böyle iyimser kalabildiğimize şaşıran dostların sayısı hiç de az değil. Umutlu olmamın o kadar çok sebebi var ki... Birincisi, Âlemlerin Rabbi Allah(c.c.)’a olan inanç ve güvenimiz ve Rabbinden her badireyi atlatmayı umut etmeye yüzü olan değerli milletimizdir.
Yani “insan kaynağı” olarak bu ülke, bir hazine...
Böyle düşünmemizin en önemli sebeplerinden biri, amelinde eksiklik olsa da, “itikat” noktasında Türkü ve Kürdüyle bu milletin “Sıratı müstakim” üzere olması. İkincisi ise, insanımızın sabır ve sağduyusu.
Eğer Türkiye’nin yaşadığı bu çalkantıyı dünyanın başka bir ülkesi yaşasaydı o ülke şimdiye kadar birkaç defa dağılıp gitmişti. Eğer Türkiye’de doğusundan batısına hane halkına düşen kan miktarının beşte biri başka bir ülke hane halkına düşseydi o ülke halkı o kanda çoktan boğulup gitmişti. Biz Türküyle Kürdüyle bütün bu badireleri aşmayı başardık. Kürt, PKK’nın namlularına hedef olmaktan çekinmeyerek kahir bir ekseriyetle terör örgütüne yüz vermedi. Türk insanı PKK’nın oluşturmak istediği etnik tuzağa yüz vermeyerek hiçbir Kürde düşmanlık beslemedi.
Bütün bunlara ilâveten “maddi imkânlarımız” da sınırsız elhamdülillah.
Peki, öyleyse kan ve gözyaşı niye durmuyor, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve Haçlı ve İsrail’e bakarak yoksulluğumuz sürüp gidiyor?
Bütün bunlar oluyor, çünkü un var, şeker var, fakat helva yapacak lider yok!
Mesela pek çok kişinin haberi yoktur Türkiye Suriye sınırının mayınlı alanlarında 50 ton altın rezervi bulunduğundan... Ama birileri tuttu, “İsrail’i o bölgeye sokmayalım” diyen tarih şuuruna sahip insanlara, “Paranın dini imânı olmaz, ırkçı bunlar ırkçı” diye verdi veriştirdi. Söyleyin Allah aşkına İsrail Kıbrıs’ın iki katı bu topraklara yerleşseydi bugün Türkiye’nin hali nice olurdu? Bizi yönetenler hep Haçlı ve Siyonist aklı ile hareket ettiler. O kadar çok örnek var ki bu konuda. Kıbrıs’ta “veto hakkımız” olduğu halde Rum kesiminin AB üyesi olmasına onay veren bunlar değil miydi? Şimdi bu Rumlar AB’nin dönem başkanı oluyor Akdeniz’de İsrail’le birlikte petrol ve doğal gaz alanlarına el koymuş bulunuyor. Ne olurdu o gün “ırkçı” diye damgalanan milliyetçilerin sözleri dinlenseydi? Geç gelen aklın faturası belki bu millete bir savaş olarak dönecek, bu
reva mı?
Simdi de tutmuşlar mütekabiliyet esası aramadan yabancılara toprak satmayı kafaya koymuşlar. Bunlar için ABD Doları, AB Eurosu Türkiye’nin toprağından daha değerli herhalde. Oysa Avrupa’nın hiçbir ülkesi “toprak satmıyor”. Ya ne yapıyor, “49 yıllığına kiralıyor”! Haçlı-Siyon ittifakı tarafından defalarca ısırıldığımız ve felç edildiğimiz gibi, bir defa daha aynı akıbete uğrayacak gibiyiz. Oysa bunlar AB’nin hiç alakası olmadığı halde İsrail’i Fırat ve Dicle sularına ortak etme taleplerini kendi dönemlerinde yaşadılar. 12 Eylül paşalarının Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü imzaladıklarını ve bu imzanın Türkiye’ye faturasını biliyor olmaları gerekirdi. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünün hiçbir şarta bağlanmadan kabul eden tarih şuurundan mahrum siyasetçiler bugün Libya’da aynı Fransa ile karşı karşıya gelmiş durumdalar. Oysa Fransa ile ilgili bir imza atarken Hatay’ın Türkiye’ye katılması günlerinde aynı Fransa’nın Doğuda Kürt isyanlarını nasıl başlattıklarını akılda tutarak hareket etmeleri gerekirdi.
Velhasıl, dert çok.
Lâkin hâlâ ümit var.
Bize acil olarak helva yapacak bilgili ve şuurlu, her iyiliği kendinden menkul görmeyen ve her olumsuzluğu rakiplerine fatura etmekten çekinmeyen bir yürek ve akıl lâzım.