Bundan sonra işin zor...
İçinden geldiğin ve arkanda bıraktığın siyâsî geleneğin kitlesini kendinden uzaklaştırmayacaksın. Zaman zaman onlara yönelik komplimanlar üretecek, “one minute” diyecek ve kürsülerden avaz avaz bağırarak onların nabzına göre şerbet vereceksin, “camide içki içtiler, ibadethânelerimize ayakkabılarıyla girdiler, kutsal mekanlarımıza saygısızlık ettiler” diyerek. Meydanlara taşan yüz binlerce insanın öfkesini ’faiz lobisi’nin emrindeki yığınlar olarak yaftalayacaksın. Bütün bunlardan yalnızca kendin için fayda devşirecek, yalnızca kendi siyâsî geleceğine enerji toplayacaksın.
Yaptığın mitinglerde ‘komşu’larına ait değerleri pankartlara taşıyacaksın, onların seçmenlerine işmar edeceksin.
Havaalanında seni karşılayan kalabalığın ellerine ‘Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları’ yazılı dövizler tutuşturacak, Kazlıçeşme mitinginde üzerinde merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun fotoğrafı bulunan ve ‘buradayım’ yazan pankartlar vereceksin partililerinizin eline. Muhsin Yazıcıoğlu’nun toplumdaki aziz hâtırası ve temiz tedâilerinden fayda damıtacaksın. Vefâtının üzerindeki sır perdelerini muhafaza edecek, hâdisedeki kusurlu bürokratlarına sahip çıkacak ama her ihtiyacınız olduğunda da Muhsin Yazıcıoğlu’nun isminden medet umacaksın. Kendisini milletine adamış şerefli bir mâziyi iç politikanın malzemesi hâline getireceksin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyeceksin bu sana ait olmayan sermayeyi.
Etimesgut mitinginde doğru dürüst Fatiha okumayı bilmeyen, kandan beslenen, Sivas’tan öteye geçemeyen, şehitleri istismâr eden ve Ankara belediyelerinde istihdâm edilen Melih Gökçek’in çakma Ülkücülerini(!) en ön saflarda konuşlandırıp ellerine Bozkurt baskılı pankartlar verecek ve kürsüden “Ülkücü kardeşlerim siz de hoş geldiniz” diyeceksin.
“Câmileri ahır yaptınız” diye kırk yıllık bir argümanla bağırarak yine eski dostlarına selam yollayacaksın piyanist şantör uslûbuyla; “Ooo Saadet Partili kardeşlerim de gelmiş, aman aman Ülkücü kardeşlerim de buradaymış...” diyeceksin.
Mitinglerde, İmralı’da ‘bebek katili’ göndermesi yapacak, fakat bir yıldır sürdürdüğün ‘barış süreci’ ve ‘açılım’ adı altındaki ihânet projesini devam mecburiyetindesin. İmralı’daki câniyle aranı hoş tutacaksın, Kandil’i kızdırmayacaksın, BDP’lilerin hışmını üzerine çekmeyeceksin.
Devlet kurumlarından T.C. ibâresini kaldıracaksın ama Kazlıçeşme’deki kürsünden Türk bayrağı popülizmi pompalayacaksın seçmenlerine; sen de biliyorsun o bayrak Şırnak’ta PKK’nın gönderden indirdiği bayrak, BDP kongrelerinde sökülüp atılan bayrak. Nevruz’da Diyarbakır meydanında bir tane bile bulunmayan bayrak.
Dolmabahçe’de başörtülü bir yakınının bebeğinin havalara atıldığını, başörtülü hanımın üzerine bevl’edildiğini söyleyerek ajitasyon yapacaksın, fakat hâdiseyle ilgili mobese kayıtlarını bir tülü ifşâ etmeyeceksin, Reyhanlı’da öldürülenlerin hepsinin Sünni olduğunu söyleyerek ateşin üzerine benzin dökeceksin, gençliği “ayyaş” diye tahkir edeceksin.
Bir dediğin bir dediğini tutmayacak, müteselsil çelişkiler içinde yaşayacaksın, inandırıcılığını kaybedeceksin, üzerinde büyük bir öfkeyi toplayacaksın, Kılıçdaroğlu’nun karşısında ve mitinglerdeki Kasımpaşalı raconun İmralı’da süt dökmüş kediye dönecek, uğrunda yüzlerce uyum yasası çıkardığın AB’li dostların sana arkasını dönecek, sıra dışı protokollerle ağırlandığın Beyaz Saray alıştığın desteğini üzerinden hafif hafif kaldıracak ve büyükelçisi vasıtasıyla sana ayar verecek.
On yıldır çıt çıkmayan meydanlarda yüz binlerce insan birikmiş öfkesini kusacak, on yıldır tadını çıkardığın toplumsal muhalefetsizlik sona erecek, on yıldır saz arkadaşların gibi vazife yapan medya ile yolların Taksim’de çatallaşacak.
İşin zor...
Bundan sonra işin zor..