“Bundan sonra böyle” olsun mu?

TBMM Genel Kurulu, MHP’nin “IŞİD’e katılan Türkler”le ilgili “Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep eden önergesini oylarken, MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın sesi duyuluyor:
- Sahtekarlar!
Çünkü CHP’lilerin gündeme getirdiği vahim bir iddia var;
“Mükerrer oy kullanıldı” diyorlar.
İddiaya göre AKP’li Bülent Turan, “sahte imza”yla “yokken var olmuş” TBMM’de. Tutanaklarla sabit; belgeli yani.
Döktükleri kanı böyle savunu yor AKP’nin vekili:
“Düşünün namazdan geliyorsunuz size ‘sahtekarlar’ diye bağırıyorlar...”
Şükret ki “kıblen neresi” diye sormamışlar;
Neresi sahi?
Sahte imza atan el Ankara’nın musluk suyuyla paklanır mı; hangi kıble ki; o abdestle secde ediyorsun gerine gerine!

***

Bir “tivit” le patlıyor bomba;
MHP’li Sinan Oğan’ın hesabından “AK-İT’lerin kudurduğu” duyuruluyor. Velakin “Bugüne kadar 15 bin tivit attım bir tanesinde hakaret yok. Ali Uzunırmak’a saldırdıklarını duyunca bilgisayarımı kuliste bırakıp koşarak içeri girdim. İçerde kavga devam ederken atılmış tivit” diyor Oğan. 60 AKP’linin arasına kıstırılmış halde “tivit”leşemeyeceğine göre, “şişman kediler” işi hayli büyüttü demek ki!

***

Önce bir “ne oldu” anlayalım.
60 AKP’linin aralarına alıp lince kalkıştığı Oğan anlatıyor:
“Binlerce Türk genci gidip IŞİD’e katılıyor. Öldürdükleri Türkmen. Avrupa’da yaşayan Türkler de dahil; sokaktan geçen herhangi bir vatandaş, Çanakkale’de cemaatin arkasında namaz kıldığı imam, çok önemli şirketlerin yöneticileri, üniversite öğrencileri... Şu an IŞİD’e katılmış 5 bine yakın Türk var; TBMM bunu araştırmamalı mı? Binlerce insan Türkiye üzerinden sınırı geçip bir terör örgütüne üye oluyor. Kardeşlerini katlediyor. Bunları araştırmayacaksak o komisyonlar ne için var? AKP’lilere ‘Ucu size mi dokunacak, niye istemiyorsunuz IŞİD’in araştırılmasını’ diye sorunca saldırdılar!”
Buraya kadar olanlar Uzunırmak ve Oğan’ın “başına gelen”le ilgili; bundan sonrası “başımıza gelecek”lerle:
“IŞİD Türkmenleri nasıl katlediyor biliyor musunuz? Silahsız yakaladığı anda kafasını kesiyor. AKP’nin de yaptığı bu. O kavga sırasında Genel Kurul’da 120 AKP, 4 MHP milletvekili vardı. AKP’li Fatih Şahin ve Muhittin Aksak’ın parmaklarını sallaya sallaya ‘burada kan dökülecek’ dediğini ben kendi kulaklarımla duydum. ‘O Ali Uzunırmak gelecek ve hesabını verecek, kan dökülecek’ dediler. Zaten onun üzerine ‘yapmayın’ diye uyarınca, 60 milletvekili birden üzerime geldiler.
Gazeteciler de duymuştur; ‘Bundan sonra böyle’ dedi AKP milletvekilleri;
‘Bizim çoğunluğumuz var her istediğimiz olur... İtiraz eden olursa döve döve kabul ettiririz..’
Ellerine fırsat geçtiği takdirde, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıkları takdirde yapacakları budur!”

***

İşte sırf bu yüzden; o resim var ya, hani MHP’li Sinan Oğan ortada, 60 AKP’li etrafını sarmış durumda, yumruklar havada... Hıh işte o resmi alın, büyütün evinize, işyerinize asın. 10 Ağustos 2014’e kadar günde üç öğün bakın:
“Bundan sonra böyle” olsun mu?
10 Ağustos 2014 günü evden çıkarken son bir kere daha!
Çünkü köprüden önce son çıkış uyarısıdır o resim aynı zamanda.
Çıkmaz sokaktan; duvara toslamadan önceki, uçurumdan önceki son çıkış için son uyarı.

***

Evinizin kapısından, çıktığınız gibi tek parça, iş-güç sahibi, huzurlu, mutlu, sağlıklı, varlıklı en azından geleceğe dair “bir umut”lu girip giremeyeceğinizi belirleyecek tercihi kullanmadan önce bir kere daha bakın AKP’nin “vizyonu”na;
10 Ağustos 2014 günü haklı-haksız hiç fark etmez kişisel öfkelerinize, kırgınlarınıza, küskünlüklerinize, parti içi hesaplarınıza, tembelliğe, idraksizliğe, intikam hırsına vs. yenilir de düşerseniz “kucakları”na;
El Fatiha.
11 Ağustos’tan itibaren,
Milletvekili, gazeteci, akademisyen, asker, hukukçu, polis, manav, berber, işportacı, öğrenci, anne, baba, çevreci, işadamı, karın tokluğuna çalışan işçi, feminist, Alevi, Sünni; kim olduğunuz, ne olduğunuz hiç önemli değil;
11 Ağustos’tan itibaren,
Ayı çıkmaz, taş düşmez belki ama artık -daha çok, daha sık- yumruk düşebilir, tekme çıkabilir, TOMA çıkabilir, gaz kapsülü düşebilir, plastik mermi...
Bir gece ansızın kapınız çalınabilir; yaka paça yine, pijamalarla, “hukuka aykırı” şekilde günlerce tutulabilirsiniz gözaltında; psikolojik işkenceyle baş başa.
Hiçbir şey bitmedi; bu daha başlangıç; Silivri çıkabilir; Mamak, Sincan, yine Hasdal belki, Hadımköy, Şirinyer düşebilir sizin de payınıza.
Tekinsiz artık buralar; bomba patlayabilir; “palalı” çıkabilir, “yüzde elli” saldırabilir, maden göçebilir, bina çökebilir, sel basabilir, hızlı tren raydan çıkabilir, tecrübesiz bir polisin kurşunu yanlışlıkla kafanıza isabet edebilir;
“Kaza ve kadere” olan imanınızla seçiyorsunuz ya;
Karacaahmet çıkabilir, Zincirlikuyu çıkabilir!
Şaka değil;
“Bundan sonra böyle”.
Yazma dedi yazdın mı, konuşma dedi konuştun mu, kahkaha atma dedi attın mı, tecavüz çocuğunu da olsa doğur; bir de yetmez üç tane doğur dedi, “benim bedenim” diye itiraz mı ettin es kaza, içme dedi içtin mi, izleme dedi izledin mi, yeme dedi yedin mi, giyme dedi giydin mi, okuma dedi okudun mu, yürüme dedi yürüdün mü, boşver dedi hakkı, hukuku “adalet terazisi”yle mi buldun yine de yolunu milyonlarca madde eklenir bu listeye biat et dedi başın dik yaşamaya devam mı ettin nihayetinde;
Yaşam hakkı tanımayacak sana!
Daha ne diyeyim;
Yaşayamayacaksın!
Ötesi yok.
Onun için sen çok cesur, çok cengaver, çok “süpermen” , çok “herkül” filan olabilirsin, ben değilim. Zulümle abad olacaklarına inananların egemen olduğu bir ülkede ayakta kalabilecek, hayatta kalabilecek “gizli-insan üstü-kanun üstü- doğa üstü güçlerim” yok benim.
Oy vermemenin Erdoğan’a; çifte oy vermek olduğunu bile bile ne kadar da “onurlu, ilkeli” olduğunu anlatıp durma bana; kaçıyorsun. Ama özgürlük yok, hürriyet yok; “nefes”in dahi ipoteklenecek oksijen yok kaçtığın yerde.
Ben “ilkelerim” doğrultusunda mücadele edebilmek uğruna, içime sinse de, sinmese de gideceğim ve oyumu “Ekmel Bey”e vereceğim.
Ya sen ne yapacaksın;
Vermediğin oy “pranga” olduğunda eline, diline, koluna, bacağına, sözüne, sazına, aklına, fikrine ne yapacaksın? Hangi ilkeni, nasıl savunacaksın?

***

İyi bak o fotoğrafa;
“Tükürdüğümü yalamam” inadından kurtul da bak, göreceksin; bu ülke hepimizi yutan bir kara deliğe dönüşmeden önceki son çıkışın, son uyarısı olduğunu.
“Bundan sonra böyle” olsun mu?
Kahrolursun...

Yazarın Diğer Yazıları