Bulundu mu, bulduruldu mu?
Biri bizimle dalga geçiyor olmalı: Asrın suç örgütü(!) cephaneliği bulunsun diye köylünün gözü ve ayağına takılacak bir tümseğe dönüştürüp, yolunun üzerine bırakmış
Herşeyden önce olayın öznesi çok sağlam. Devletin bütün birimleriyle ulaşamadığı helikoptere ve kazazedelerin cesetlerine ulaşmayı başaran kahraman Döngel ahalisinden bir çiftçi... Coğrafya da “senaryo” üretimi için çok elverişli. Ve ‘bulunamama ihtimali olmayan’ bir cephaneyi bulma operasyonu! Şartlar şüphe uyandıracak kadar “bulunmaya” ve kamuoyunu “ikna” ya uygun...
Döngelli Ramazan Aydoğan “her sabah olduğu gibi” ayva bahçesini sulamak üzere, “her sabah geçtiği güzergah”a yola koyulur. Bir de ne görsün? Her sabah orda olmayan “yeşil boru”, o sabah, kuru dalların altından başını çıkarmış “sabah şeriflerin hayırlı olsun Ramazan Emmi” diyerek kendisini selamlamaktadır. Ee mübarek günde selamı almamak olur mu? Ramazan Emmi derhal, adeta bas bas bağırarak kendini göstermeye çalışan “yeşil boru”nun, “yanına varır”. Borunun boyutlarının kendisini aştığını görüp, bu Tanrı misafirini korucubaşına intikal ettirir ve “operasyon”un bildiğimiz kısmı başlar.
Bizde böyle. Cephane aranmaz, görevlilerce elleriyle konmuş gibi bulunur... Çünkü cephane dediğin “saklanmaz”, ya “bırakılır”, ya “konulur” ...
Son operasyonun tanık ifadesini okuyup da, “Biri bizi işletiyor olmalı” demeyen var mıdır dersiniz?
Birileri, düzenli olarak her gün zekamızla alay ediyor. Buradan bir Burhan Altıntop esprisi bile çıkmaz; Çünkü “Buna kim inanır?” sorusuna kafiyeli “Kadir inanır”dan önce, “Çocuk bile inanmaz”ı yapıştırır az buçuk aklı olan...
Ülkeyi ele geçirmesine ramak kala enselenen, yüzyılımızın en büyük, en tehlikeli, en sinsi suç örgütü(!)nün hangi aklı evvel üyesi cephanelik ile Jandarma’nın sabit kontrol noktasına doğru hareket eder? Sonra da, kimbilir hangi kaos planında kullanacağı law silahları ve bombaları, “bulunmaması için” gözden uzak biryerlere “saklamak”
yerine, “bulunmamasına izin vermeyecek biçimde”, Döngelli Ramazan Emmi’nin ayağına takılacak bir tümsek halinde, yol üzerine “bırakır” bulunsun diye. Hem de ucu açık olarak. Yeşil boruyu gözüne doğru uzatarak.
Haber mi okudum, milletin boyut değiştirmesine sebep olan, afyon etkisine sahip akıl ötesi dizi senaryolarından birisini mi, ayırd edemedim. İkisi de aynı elden çıkmış sanki. Nasıl o dizilerde, düşünmediği sürece, ne kadar akıl ve mantık dışı davranırsa davransın nur yüzlü bir ihtiyar tarafından dileyene aş, iş, altın, iyi huylu kaynana, çocuk, sağlık gani gani dağıtılıyorsa... Bu filmde de o ak sakallı, nur yüzlü ihtiyar dileyene karada-denizde cephane dağıtıyor sanki. Soruşturmanın etrafında bir ‘Hızır’ dolaşıyor ama... Hadi hayırlısı...
Kahramanmaraş’ta “cephane” bulunduğunu duyuran haberler doğruysa, senaryosu kötü kurgulanmış bir komedi filminin figüranlarına dönüştürüldük...
+++
Kim, bu gazetecilik
meraklısı savcılar
Genelkurmay Başkanlığı, Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı”nın kimler tarafından hazırlanıp sızdırıldığının bulunmasını istedi.
Kimler tarafından hazırlandığını kesin olarak tarif edebilmeme olanak yok. Ama tahminlerde bulunmak mümkün! Bu belgenin, Silahlı Kuvvetler’e karşı “asimetrik savaş” taktiklerini uygulayan çevrelerce yapıldığını tahmin etmek kolay.
Ama ortaya çıkarmaya ne Başbakan’ın gücü yeterli olur ne de İçişleri Bakanı’nın.
Ayrıca bunu ortaya çıkarmaya ne
kadar istekli olabileceklerini tartışmak
da mümkün.
Doğru mu yanlış mı diye bakmadan belgenin üzerine atılıp, bundan siyasi rant almaya çalıştıklarını gözden kaçırmamak gerek. İşin en kolay kısmı ise belgenin nasıl sızdırıldığını bulmak!
Belgenin bir arama sırasında ele geçtiği iddia edildi. Demek ki ilk sıraya aramayı yapan ekibi koymak gerek.
Sonra bu belge, savcılara gönderildi, dosyaya girdi. Orada kuşkulanmamız gerekenler de bu soruşturmayı yürüten savcılardan başkası değil.
Deniz Feneri soruşturması gösterdi ki savcıların canı istemezse, bu tür soruşturmalardan belge de sızmıyor, bilgi de.
Demek ki sorumluyu bulmak için gözlerimizi gazeteciliğe meraklı bu savcı heyetine çevirmemiz gerekiyor.
Ama onlar da bakanlığın koruması
altında.
Yani şunu söyleyeyim: Bu hükümet iktidarda kaldığı sürece belgeyi kimin hazırlayıp sızdırdığını öğrenemeyeceğiz.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++
‘Belge’ hala asılsız...
Kurmay Albay Dursun Çiçek AKP hükümetine dönük darbe
planladığı gerekçesiyle, Taraf’ın sızdırdığı “belge” kanıt gösterilerek önce tutuklanmış, hemen ardından da tahliye edilmişti.
+++
Kirli tezgâhın medyadaki ayağı
Ne büyük gürültü kopmuştu..
Aman Allahım ne manşetler atmışlardı..
Ne yorumlar, ne başyazılar çıkmıştı..
Öf öf.. Yakalamışlardı işte; belge ortadaydı, darbe planı deşifre olmuştu, dibine kadar gidilmeliydi..
Yüzde yüz diyorlardı; kuşku yok, konuşmaya gerek yok, her şey apaçık ortada.. Belgedeki planın yürürlüğe konulduğunu bile iddia ettiler..
Yandaş olmayan medyayı suçladılar.. Kirli tezgâh haberleri yapıyor diye yaftaladılar.. Zafer naralarıyla, her gün onlarca kişiye acayip iftiralar attılar..
Sonra ne oldu?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, gerçeğe aykırı belge düzenleyenleri bulmak için soruşturma açtı.. Belgenin bulunduğu büroda arama yapan polislerin ifadesini aldı.. Genelkurmay da, ‘belgeyi üreten ve sızdıranlar yargılanmalı’ diyerek işin
peşini bırakmayacağını lisanı münasiple anlattı..
Peki bu gelişme gazetelerinde
yayınladı mı?
Hayır.. Gerçeği okurlarından gizlediler.. Haberi sansürlediler.. Günlerce attıkları manşetlerin ‘yalan olduğu’nu, ‘tezgâh olduğu’nu nasıl itiraf edebilirlerdi ki..
Birileri ortalığı karıştırmak, askeri küçük düşürmek, yıpratmak, kaos ortamından faydalanarak korku imparatorluğunun temelini atmak için sahte denilen belgeyi tedavüle sürmüşse..
Başka bir kirli tezgâh planlamışsa..
Ona tam destek verenler, yayın yapanlar, manşet atanlar, yorum yazanlar, kelle isteyenler de o tezgâhın parçası değil midir! Ne dersiniz..
Mehmet Tezkan / Vatan
+++
Umre’ye gitti, Kur’an’dan haberi yok
Ertuğrul Özkök, çadır tiyatrosuna çevirdiği Umre ziyaretini kaleme alırken belli ki “Ne yapalım, ben dün duydum” umursamazlığına dümen kırma ihtimalini cepte bekletiyor. İyi de, “dini”ni yeni keşfetmeyen insanların gözünde ne hallere düştüğünü hiç mi hesaplamıyor?
Medine izlenimlerini anlattığı şu satırları okur musunuz lütfen:
“Karşımda Mescid-i
Nebevi.
Peygamber Camii.
Karanlığın ortasında ışıl ışıl parlıyor.
Hayatım boyunca gördüğüm en etkileyici mabet.
Tüylerim ürperiyor.
Dünyanın en büyük ikinci dininin aziz peygamberi, işte tam karşımda, o caminin bir köşesinde yatıyor.”
“En büyük ikinci din” ne demek?
Dinler inanan sayıları veya yayıldıkları coğrafyaya göre şeref kürsüsüne mi
çıkıyor?
Anlaşılan, günlerce, Umre öncesi yapılması gerekenleri yazan Ahmet Hakan da Genel Yayın Yönetmeni’ne “Kur’an’ı Kerim-i oku” demeyi unutmuş. Oysa o ilk emri hatırlatsaydı, belki Özkök de Müslümanlar için “tek hak din” olduğunu biliyor olurdu. Mekke’ye gidip de, İslamiyet’in bütün diğer dinleri, Kur’an-ı Kerim’in de diğer kutsal kitapları inkar etmeden, ancak onları da kapsayacak tek din olarak “bütün alemlere” gönderildiğine vakıf olamadan dönmezdi.
Al-i İmran Suresi’nin 19. ayetinde ne diyor?
“Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam’dır.” Bu demek oluyor ki, birinci, üçüncü, beşinci diye sıralanacak başka bir din yoktur.
Aynı surenin 85. ayetinde ise “Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır” denmiş.
Acı ama gerçek Sayın Özkök;
“Bahçıvansın biberin yok, yarı hacı
olmaya soyundun Kur’an-ı Kerim’den haberin yok.”
+++
Kürt Devleti
Sıcak deniz açılımı
Talât Halman, ABD askeri kuvvetlerinin Irak’tan çekildikten sonra Kuzey Irak Kürt Cumhuriyeti’nin (KIKC) doğacağını belirttiği yazısına, 11 Şubat 1998’de yayımlanmış makalesini eklemiş. Halman, KIKC kurulursa Türkiye’nin yapması gerekenleri sıralamış. Bunlardan biri de “Kuzey Irak Kürt Cumhuriyeti’ne denize açılma olanağı vermek.” Sahi, nereden vereceğiz hocam, o olanağı? Hatay’dan mı, Adana’dan mı, Mersin’den mi? Yoksa mayınlardan temizlenecek Suriye
sınırından mı?
Işık Kansu / Cumhuriyet
+++
Keriz
Başkaları ne söylüyor ona bakarız... Mesela Ermeni açılımı.. ABD’deki diasporaya bakıyoruz; tepkili... Ermenistan’da muhalefete bakıyoruz; öfkeli... Sarkisyan; zor durumda. Mmmm, demek ki bizim açılım doğru... Ya el âlem sırf bizi yanıltmak için açılımı desteklediği halde desteklemiyor gibi yapıyorsa? Dış politikada böyle bir kerterize göre karar verene ne denir? Keriz...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Ruh doktorumuz
dinlemede!
Pskiyatrımız yani ruh doktorumuz; kendisi konuşmuyor, “Haa... Yaa...” sesleri çıkartıp, duygularının zerresini dahi belli etmeyen mumyalanmış eski Mısırlı yüz ifadesiyle bizi dinliyor.
Kimin karnında ne var; kim “Biz de 50 yıl dağa çıkarız. Anadolu’yu yeniden fethederiz...” diyor, kim “silahı bıraksınlar af bile düşünülür” diye formül söylüyor, kim “iki bayrak-iki toprak-iki dil-iki ülke-iki millet” diye içindekini kusuyor, kim “Türk ordusu zaten milletin sırtına yüktür, kendi döşediği mayına kendi askerini bastırıyor, askerin eline pimi çekilmiş el bombası veriyor, bu orduya güvenip babalar çocuklarını askere göndermesin, analar ağlamasın, kan dökülmesin, açılım gecikmesin, TSK silahı bıraksın...” propagandasına teşne olmuş, kim “polise ve askere taş atan 8-10 yaşındaki çocuklar bile Abdullah Öcalan’a Kürtlerin Mandela’sı gözüyle bakılmasını kavradılar...” havasına girmiş, kim “Fazla vakit kaybetmeyelim, harita müzakeresine başlayalım...” kıvamına gelmiş...
Onu ABD’de yetiştirdiler. Esaslı bir eğitimden geçirip mükemmel teçhizatla donattılar. Getirip bizim İçişleri Bakanımız Sosyolog Prof. Dr. Beşir Atalay’ın içine yerleştirdiler. Bizim İçişleri Bakanımız, açılım toplantıları yapıp, kendisi hiçbir şey söylemiyor fakat toplantıya aldıklarını bir psikiyatr tavrıyla dinliyor ve sadece onlar konuşuyorsa, işin gereğidir. Türkiye’nin dili çözüldü. Konuşa konuşa yoğruluyor. ABD esaslı plan yapmış!
Necati Doğru / Vatan
+++
MİNİ YORUM
Öyle oy olmaz olsun
Kalan müziğin sahibi Hasan Saltık, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e Erovizyon’a Kürtçe şarkı ile katılmalarını teklif etmiş. Saltık’a göre böyle bir girişime Avrupa’dan müthiş puan gelirmiş. Avrupa’da eli temsil dili Türkçe olan bir Türkiye’ye oy vermeye varmayan ama Kürtçe temsili şaha kaldıracak olanlar kimler merak ettim doğrusu. Erovizyon’un sadece bahisçilere kazandıran siyasi bir tezgah olduğuna bir kanıt daha...