Bülent Arınç AKP'nin nesi oluyor?

Sayın Arınç, RTÜK Başkanı Zahit Akman’dan istifasını istediğini söyleyince, yazar Erdoğan Aktaş, “İslâm dünyasında insan tipi, tarihsel olarak iki kategoride olmuştur. Biri Emevi sülalesi ile simgelenen saltanatçı, kurulu düzenden yana, ihtişamın, zenginliğin ve otoritenin hayatında olmasından rahatsızlık duymayan dini bütün insan tipolojisi... Diğer yandan ise Hz. Ali ve Ebu Zerr ile simgelenmiş, yoksullardan, hak ve adaletten yana, mütevazı, zalimin karşısında, mazlumun yanında olan karakter” dedikten sonra, Arınç için, “AKP tabanının Ebu Zerr’idir” benzetmesi yaptı.
Sayın Aktaş’ın “Ebu Zerr” benzetmesi için Arınç ne der, AKP tabanı ne düşünür, bilemeyiz, doğrusunu söylemek gerekirse, pek de ilgilenmeyiz. Lâkin Ebû Zerr (r.a.) ile herhangi bir milletvekilinin üstelik o milletvekili iktidar partisinden ise ve hele Bakan ise, o kişi ile Ebû Zerr’in bir ilgisinin olamadığını söylemek zorundayız.
Peygamber aleyhisselam, “Gökte ve yerde Ebû Zerr’den daha doğru sözlüsü yoktur” derdi..
Evet, Ebû Zerr doğrucu, keskin bir dile ve çok cesur bir yüreğe sahipti.
Kılıcı da keskindi. Allah Resulü, Ebû Zerr’in kendisinden sonra daha uzun seneler yaşayacağını bildiği ve dilinin ne kadar keskin, bilek ve yüreğinin ne kadar sağlam ve üstelik çok tez canlı olduğunu da bildiği için ve kendisini çok sevdiğinden, gelecekte, devlet imkânlarını zimmetine geçirecekler çıktığında ne yapacağını O’na sordu, Ebû Zerr’in cevabı şu oldu:
“- Seni Hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, o zaman kılıcımla onları öldürürüm!”
Peygamberimiz bu cevap üzerine Ebû Zerr’e şu tavsiyede bulundu:
“- Sana bundan daha hayırlısını söyleyeyim mi? Benimle buluşuncaya (ölünceye) kadar sabret!”
Hz. Ebûbekir(r.a) ve Hz. Ömer(r.a) dönemlerinde devlet imkanlarını kullanarak mal biriktirip halk üzerinde tahakküm kuranlar olmadı, niyetlenenler olduysa bile Ebubekir ve Ömer efendilerimiz buna fırsat vermediler, Ebû Zerr de köşesinde sessizce durdu.
Sonra işler değişti, Ebû Zerr, Peygamber vasiyetine uyarak kılıcını kınına soktu amma kılıçtan keskin dili ile ümmetin arasına karıştı, mücadeleye başladı. En çetin mücadelesini de Şam’da Muaviye ve Ebu Süfyân’a karşı verdi. Muaviye, İslâm beldelerine hükmediyor, taraftarlarına servetler dağıtarak saltanatını güçlendiriyor, geleceğini sağlama almaya çalışıyordu. Bugün böyle şeyler olmuyor diyebilir miyiz?
Ebû Zerr Şam’da bir yoksulluk içinde kıvranan insanlara, bir devlet imkânları ile yapılmış saraylara baktı ve haykırdı:
“- Evinde karnını doyuracak kadar yiyeceği bulunmayan şu halka şaşıyorum. Nasıl oluyor da kılıçlarını çekip saltanat sahiplerine hücum etmiyorlar!”
Söyler misiniz, bugün böyle bir AKP’li var mı?
Ebû Zerr devletten geçinenlerden hiç hazzetmezdi.
Bir gün bir arkadaşı onu üzerinde eski bir elbise ile gördü. Oysa birkaç gün önce Ebû Zerr’in yanında iki elbise görmüştü. “Başka bir elbisen yok mu, öteki elbiseleri ne yaptın?” diye sordu. Ebû Zerr, “O iki elbiseyi benden daha muhtaç birine verdim” deyince arkadaşı, “Vallahi sen o iki elbiseye daha muhtaçtın” deyince, şu cevabı verdi:
“- Allah’ım bağışla! Arkadaşım, sen dünyayı gözünde büyütüyorsun. Görmüyor musun üzerimde bir gömlek var. Cuma namazı için bir tane daha var. Sütünü sağdığım bir keçim, binebileceğim bir eşeğim var. Şu içinde bulunduğum halden daha üstünü var mı?”
O, kendisine Irak valiliği teklif edildiğinde de, “Dünyanızı üzerime salmayın” diye oradan uzaklaşan bir Ebû Zerr’di.
Sözümüz sayın Arınç’a değil geneldir.
Geçimi ve makamı devletten olan ve iktidarların yandaşlarına makam ve servet dağıtması karşısında susan hiç kimse, Ebû Zerr’e benzemez.

Yazarın Diğer Yazıları