Bugün de mi "süngü zoru" altındasınız?
Dönemin "Osmanlı Harbiye Nazırı Fevzi Çakmak", 27 Nisan 1920 günü gittiği Ankara'da, Mustafa Kemal reisliğinde toplanan TBMM'de bir konuşma yapmış.
"Padişahımız efendimiz hazretleri"nin, kendisine tekraren "Anadolu ile irtibatı kesmeyiniz" buyurduklarını nakletmiş.
"İngilizler bizden ve padişahımız efendimizden Anadolu harekâtını ve Kuvayımilliye'yi inkâr ve reddetmemizi istediler. Biz bunu kabul edemezdik ve etmedik de. Çünkü Kuvayımilliye'yi reddetmek doğrudan doğruya halkı reddetmektir. Biz bunun farkındaydık…" demiş.
"Padişahımız Ankara'nın zaferleriyle sevinip başarısızlıkları ile hüzünlenmekteydi" demiş.
İngilizlerin Anadolu'ya giden tüm buğdaylara el koyup Türk halkını açlığa terk etme tehditleri karşısında dahi "Hükümet ve Padişahın, Anadolu harekâtı ve Kuvayımilliye aleyhinde en küçük bir söz söylemediğini" bildirmiş.
O meşhur idam fetvasına gelince…
"Süngü zoru ile" alınmış.
***
Evvelce Atatürk'e "cellat" benzetmesinde de bulunmuş olan bir "siyasal İslamcı" yazar hatırlattı dün bu konuşmayı;
Tarihi ne kadar yanlış bildiğimizin, Vahdeddin ve avanesine nasıl büyük haksızlıklar ettiğimizin delili olarak!
***
Sadrazam Damat Ferit de Türkiye'nin İngiliz mandasına alınmasını, süngü zoruyla mı rica etmişti, yahut imzaladığı anlaşmalarla, Türk vatanından "Kürdistan"ları, "Ermenistan"ları, süngü zoruyla mı dağıtmıştı düşmana…
İçişleri Bakanı Ali Kemal, süngü zoruyla mı öğütlemişti işgale direnmemeyi halka…
Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey; iki milliyetperver Türk evladı; süngü zoruyla mı sallandırılmışlardı darağaçlarında…
Refi Cevat, Alemdar'da o rezil "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleri ile adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak" yazılarını, yahut Kuvayımilliyeciler hakkında "İdam yetmez, kafaları kesilsin" naralarını süngü zoruyla mı atmıştı…
Bu hesaba göre, en azından Vahdettin, "İşgal Orguları Komutanı"na "Beni bu kuvvacılardan kurtarın" mektubunu süngü zoruyla yazmış olmalı…
Boğazda kendisini bekleyen o İngiliz zırhlısına süngü zoruyla bindirilmiş…
Ve ülkesini de süngü zoruyla terk etmiş…
***
Peki…
Düşmanın süngüsüne direnmek yerine korkup boyun eğmeyi tercih ettiği için minnet mi duymalıyız Vahdettin'e, Dürrizade'ye biz şimdi!
***
27 Ağustos 1922'de, Büyük Taarruz'un en stratejik noktalarından biri olan Çiğiltepe'yi kuşatan ve saat 10.30'daki konuşmalarında, Mustafa Kemal'e verdiği "Komutanım yarım saat sonra alacağız" sözünü yerine getiremediği için, üstelik de Çiğiltepe sadece 15 dakika sonra alınacak olduğu halde, arkasında "Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım" notunu bırakarak, saat tam 11.00'de "süngü zoru" olmaksızın intihar eden Albay Reşat Bey gibi nice onurlu Türk evladının mücadelesini, süngü korkusuyla satmış olduklarıyla mı övünülüyor anlamadım ki!..
Vahdettin… Dürrizade… Nemrut Mustafa… Mustafa Sabri…
Ve diğerleri…
Şimdi iddia edildiği gibi öyle Kuvayımilliye'nin zaferle neticelenmesini istiyor olsalardı, yürekleri Mustafa Kemal ve arkadaşları için çarpıyor olsaydı, tarihteki rollerini değiştirme imkanları da, "zafer"e giden yolun belki de en kritik adımını atma imkanları da vardı…
İlla bir "günah" işleyecek idiyseler, Ege'de "tecavüze uğramamış kadın ve kız bırakmayan" bir işgalin ortağı olmak yerine, o "idam fermanı" kendilerine "süngü zoruyla" imzalatıldığı, onaylatıldığı gün asarlardı boyunlarına yaftayı, "Hepimiz Mustafa Kemal'iz" der ve çıkar bir cami minaresinden sallandırırlardı kendilerini aşağı…
Düşünsenize…
"Halife" kendini feda etmiş…
"Şeyhülislam" feda etmiş…
"Sadrazam" feda etmiş…
Hangi İngiliz bastırabilirdi o saatten sonra meydana gelecek infiali?
Ve hangi "Osmanlı" kelle koltukta "direniş"e katılmazdı?
***
Her şey bir yana…
Madem Vahdettin ve çevresi bu kadar "kuvvacı"ydı, gönlü bu kadar "Ankara"dan yanaydı; neden "payitaht" sevdasında hâlâ torunları?
Neden "Atatürk"e düşmanlıkları; o fetvaları aratmayan yazıları, konuşmaları?
Bugün de mi böğürlerine bir İngiliz süngüsü dayalı?
***
Hiçbir "istiklâl"in, yabancıların, hele de işgalcilerin, tecavüzcülerin, emperyalistlerin plan ve nasihatlarıyla elde edilemeyeceğinin kanıtı olan ve bizi "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür Türk vatandaşları" olarak yaşayabileceğimiz Cumhuriyet'e kavuşturan bu kutlu yolculuğun 101. Yılı kutlu olsun!
Ne Mutlu Türk'üm diyene…
Ne Mutlu Atatürk'ün emanetine hıyanet etmeyene!