Bu siyaset sürdürülebilir değildir!
İktidar, Güneydoğu’da oy kaybedeceği korkusuyla bölücülerin meydan okumalarına, tahrikine, tahribine ve dayatmalarına karşı etkin tedbir almıyor. DTP’nin devlete meydan okumasına, bölücülük ve ırkçılık yapmasına bu yüzden göz yumuyor. Bunu fırsat olarak gören bölücülük giderek kontrolden çıkıyor. İktidar partisi resmen oy uğruna devlete, millete ve ülkenin bütünlüğüne kastedenleri görmezlikten geliyor. Bu durum bölgede çift başlı bir otoritenin üretilmesine neden oluyor. Bölgede ayrımcılığın gemiyi azıya almasına, bölücülüğünse kurumsallaşmasına iktidarın siyasi kaygıları neden oluyor. İktidar partisi resmen devletten ve milletin çıkarlarından taviz vererek oy toplamaya çalışıyor.
Her şey oy için!
Devlete meydan okunurken oy devşirme telaşı içinde olanların gözü hiçbir şeyi görmüyor. Seçmen iradesi dağıtılan seçim rüşvetiyle resmen ipotek altına alınıyor. YSK’nın ve mahkemelerin kararını takan dahi yoktur. İktidar elindeki kamu kaynaklarını oylarını artırmak için pervasızca kullanıyor. Oy uğruna toplumun birliği, beraberliği ve kardeşliği hiçe sayılıyor. Bir kamplaştırma, ötekileştirme ve ayrıştırmadır gidiyor. Kısacası Türkiye’de siyaset, hoyratlıkta sınır tanımıyor.
“Ve diyorum ki AKP’ye leke sürmeye çalışma. Kim AKP’ye leke sürmeye çalışırsa namerttir. Alçaklık bile bir seviye ifade ediyor”. Bu sözler sıradan bir insanın sözleri değildir. Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na aittir. Hiçbir estetik kaygı taşımayan bu sözler kitleleri etkilemek uğruna muhaliflere söyleniyor. ABD’de Başkan olan Obama rakip partili olan Savunma Bakanı Robert Gates’le çalışma kararı almıştı. Türkiye’de ise muhalifin makbulü olmaz mantığı etkindir.
Siyasette seviyesizlik rakip partilerle sınırlı da değil. Bu defa siyasiler aynı partiden muhalif olarak gördüğü kişileri siyaset dışı bırakmak için devreye kasetler/ajanlar/şantajcılar sokuyor. Konu siyaset; hedef başarı ise iddia, isnat, iftira ve itham her şey mubah görülüyor. Bel altından vurmalar, komplolar, ayak oyunları birbirini izliyor. Türkiye siyaseti de ’kötü siyasetçinin iyi siyasetçiyi kovduğu’bir platforma dönüşmüş oluyor.
Durumu daha da vahim kılan diğer gelişmeler ise siyasetten beklenen umutların iyice yok olmasına yol açıyor. Bir yanda iktidarın Ali Diboları, Dişlileri, Dengirleri, Deniz Fenerleri bağlamında tamı tamına bir yolsuzluk antolojisi yaratacak kadar zengin kavramlar üretilirken, diğer yandan muhalefetin Sevigen türü vakaları zuhur ediyor. Tamı tamına “Tencere dibin kara, benimki senden kara” türünden bir siyaset modeliyle Türkiye karşı karşıyadır. Siyasetin iktidar kanadı kadar muhalefet kanadı da arızalıysa bu halk nereye sığınsın?
Hem siyaset hem ticaret!
MHP lideri Devlet Bahçeli, yıllar önce siyasetçilerin ya siyaseti ya da ticareti, seçmesini istemişti. Zira hem siyaset hem ticaret yapılınca ikisi de başarılı ve etik bir biçimde yapılamıyor. Böyle durumlarda eşyanın doğası gereği ticaret siyasileşiyor. İşin içine nüfuz kullanmaktan suiistimale kadar her şey giriyor.
Kısacası Türkiye’de siyaset ideal uğruna yapılan bir olgu olmaktan çıkmıştır. Siyaset bir iddia, tez ve dava olmaktan çıkınca şahsi hırsların ve çıkarların aracı haline gelmiştir. Siyaseti ülkülerin değil kişisel çıkarların yönettiği yerlerde de değerler önemini kaybetmiştir.